Enflasyon nedir denilince fiyatların artması olarak anlıyoruz ama bu tarif yeterli mi? Ekonomiyi bir otomobil gibi düşünürsek: motor var, yakıt var, direksiyon elimizde… Ama bazen gaz pedalına basmamıza rağmen araç ilerlemiyor. Aslında enflasyon da tam olarak bu diyebiliriz: fiyatların yükselmesi değil, motorun gücünün tekerleklere verimli şekilde ulaşamaması, yani ekonomik çekiş kaybıdır. Klasik ekonomi, merkez bankası kanalıyla her ay faiz ayarı yaparak motoru hızlandırıp yavaşlatmak isteyebilir. Ama motor bozuksa, sistemde başka çekiş kayıpları veya borç freni varsa, faiz tek başına aracı hedefe götürmeyebilir. Hele de yol “offroad” ise.
Arabadan gidersek, enerji kaynakları motorun yakıtıdır: para ve finansal enerji yatırımları ve tedarik zincirini besler. Üretim ve fiziksel enerji fabrikalar, makineler ve teknolojiyi ifade eder; motorun silindirleri ve mekanik gücü gibidir. Emek ve insan enerjisi, işgücü verimli çalışmalı; piston gibi motoru hareket ettirir. Sermaye motorun torkunu artıran ek güçtür; borç, yatırımlar, altyapı ve varlıkları içerir. Çıktılar ise motorun hedefidir: Büyüme, aracın kat ettiği mesafe; refah, yolculuğun konforu ve verimliliği; istikrar, motorun sorunsuz çalışması ve yol tutuşudur.
Enflasyon ise motorun enerji kaybı ve sürtünmesidir. Güç var ama tekerleğe ulaşmıyor; para, üretim, emek ve sermaye doğru kullanılmadığında fiyatlar yükseliyor, araç yavaşlıyor ve yolculuk verimsizleşiyor.
Ekonomik Motor yedi yerden bize alarm verebilir, bir nevi servis ışığını yakar.
Diyelim ki motor çalışıyor ama araba gitmiyor. Üretim maliyetleri artıyor, enerji harcanıyor ama verimlilik düşük demektir. Fabrikalar daha çok çalışıyor, işçiler daha fazla çabalıyor ama reel büyüme sınırlı. Fiyatlar ister istemez yükseliyor ama ekonomi aynı mesafeyi kat edemiyor.
Benzin bol ama kalitesiz olabilir. Bu Merkez Bankası para basıyor demek ama bu para üretime değil varlık fiyatlarına gidiyorsa motorun yakıtı bir nevi dışarı sızıyor. Ekonomi “ısınır” gibi görünür ama reel güç tekerleklere ulaşmaz; araç yerinde sayar.
Motor yüksek devirde ama hız sabit kalabilir. Ücret artışları verimlilikle dengelenmezse enerji harcanır, motor çalışır ama araç hızlanmaz. İşgücü maliyeti artar, çıktı artışı sınırlıdır ve maliyet enflasyonu ortaya çıkar.
Vites yanlış atılır ve tork boşa gider. Faiz, vergi ve kur gibi ekonomik ayar mekanizmaları piyasanın ritmiyle uyumlu değilse motor vuruntulu çalışır; direksiyon hafifler, tekerlekler kayar ve araç stabil ilerleyemez.
Yakıt deposu delik olabilir. İthal girdiye bağımlı ekonomi, döviz kuru artışıyla maliyet şoku yaşar; motorun gücü dışarı sızar. Döviz girişi artsa bile ithalat faturası daha hızlı büyür ve araç yakıtı etkin kullanamaz.
Direksiyonu sürücü boşta döndürebilir, yol tutuşu zayıf kalır. Stratejik yön eksikse kısa vadeli hamleler uzun vadeli hedefi gölgeler. Araç savrulur, doğru rotaya ilerleyemez.
Motor yağsız olabilir, sistem ısınır. Bürokrasi, koordinasyon eksikliği ve güven problemi motorun verimli çalışmasını engeller; araç zor hareket eder ve çekiş kaybı artar.
Ötesinde devletin yüksek faiz ve borç ödemeleri varsa, motorun torkunun önemli bir kısmı emilir: motor üretim ve yatırım için kullandığı enerjiyi borç ödemelerine yönlendirmek zorunda kalır. Sonuç olarak araç daha yavaş ilerler, enerji verimsiz kullanılır ve çekiş kaybı artar.
Klasik ekonomide, Merkez Bankası faizi indirip artırarak ekonomiyi hızlandırmak veya yavaşlatmak için kullanır. Faiz indirimiyle kredi ucuzlar, yatırım ve tüketim artar. Motor devri yükselir, araç hızlanır. Ancak motor verimsizse veya yakıt kalitesizse, hızlanma yerine motor ısınır; enflasyon yükselir, dış açık büyür. Faiz artırımıyla ise kredi maliyeti artar, harcama ve yatırım azalır. Araç yavaşlar, enflasyon düşer. Ancak politika koordinasyonu bozuksa motor stop edebilir; büyüme düşer, işsizlik artar.
Normalde motorun hangi parçalarının verimsiz çalıştığını tespit etmek gerek. Gaz ve fren tek başına hız vermez; gerçek ilerleme, tüm parçaların uyumuyla mümkündür. Hele dünya ekonomisi 2020 sonrası otobandan ‘offroad’a geçmişken yani aracın gittiği yol değişmişken, motor, yakıt, direksiyon ve borç torkunun senkronu olmadan yol almak mümkün değil. Bu nedenle, zemine göre uyum sağlayabilen, çok değişkenli ve geri beslemeli bir araca ve sürüşe ihtiyacımız var.
Örneğin, Singapur ve Güney Kore’nin uyguladığı dinamik faiz ve likidite yönetim sistemleri. Türkiye’de de benzer şekilde faiz oranları, zorunlu karşılıklar veya rezerv yönetimi, insan takvimiyle değil, veri tabanlı algoritmik sistemlerle güncellenebilir. Böylece faiz politikası, politik bir araç değil, teknik bir parametreye dönüşebilir.
Bu nedenle ekonomimize, bu yeni yol şartlarında, tıpkı bir motor gibi sensörlerle izlenen, veriye dayalı bir mühendislik problemiyle mi yaklaşmaya başlasak.


























Yorum Yazın