ANADOLU ALEVİLİĞİNİN EBRULİ YAPISI(5)
Anadolu Aleviliğinin serencamında şaman öğeleri ela aldıktan sonra Mazdeist ve Manikheen(Mani Dini- Maniheen- Manişeen) etkileşimini irdelemeye çalışalım.
İran coğrafyası içerisinde yüzyıllardır varlığını sürdüren , Orta Asya, Anadolu ve Mezopotamya’ya kadar etkisini gösteren Mazdeizm M.Ö. VII. yılda Zerdüşt Peygamber (Zorastre) tarafından sistemleştirilmiştir. Onun yazdığına inanılan Avesta adındaki “kutsal kitapta” ateş, ışık, aydınlıklar ve iyilik tanrısı Ahuramazda (Mazdeizm adı buradan geliyor) ile karanlıklar ve kötülükler tanrısı Ahriman sürekli olarak birbirleriyle mücadele etmektedir.Son kertede Ahuramazda ( İslam literatüründeki adı Hürmüz) kazanacaktır. İnsanların aydınlığa, ateşe, ışığa saygı gösterip ibadet etmeleri , Ahriman’ı da kızdırmamaları gerekir.Ateşin kutsallığı nedeniyle İslam literatürü Zerdüşt dini mensuplarını Ateşperest olarak tanımlar.
Bazı araştırmacılar Anadolu Aleviliğini Zerdüşt dininin bir sapması(heteredoks) olarak görürler. Onlara göre İslam dini Mazdeizmi farklı boyutlara taşımıştır .[1]
Kuşku yok ki Müslüman olmadan önce Kürtlerin büyük çoğunluğu Zerdüşt dininin mensubuydu. M.Ö. VII yüzyılda güçlenmeye başlayan ve M.Ö.IV- III. Yüzyıldan itibaren İran’ın resmi dini olan Mazdeizm onların İslam dinine geçmeğe başladığı M.S. VII-VIII. Yüzyıla kadar Orta Asya’dan Mezopotamya , oradan Anadolu’nun içlerine kadar çok geniş bir coğrafyaya hükmetmişti. Diğer pagan dinlerde de önem taşıyan ateş kültü bu topraklarda yaşayan tüm kavimler açısından asırlardan beri süre gelen önemli bir inanç yapılanmasıydı. O nedenledir ki Kürt nine de, Türk’ü de güneş doğarken, doğuya yönelerek dualar okur; Kürt genç, yanına Türk kardeşini alarak Nevruz kutlamalarında “lastik yakıp” ateşinin üstünden atlamayı kimliğini yansıtan bir davranış olarak niteler. Nevruz ateşi zaten Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar etkisini yüzyıllarca sürdüren, Mazdeizmden (ateşperest ) miras kalan bir kült olup hem Türk hem de Kürt Anadolu kimliğinin ana öğelerinden biridir. Bugünkü Anadolu İslam yorumunda eski inançdaki ögelerin İslamla bağdaştırılması zındıklık değil bağdaştırıcı, toparlayıcı, bütünleyici ebruli bir çimento harcı olarak değerlendirilmelidir.
Ateşin kutsallığı anlayışı pagan inançların çoğunda görülmektedir. Ortadaki ateşin, ışığın, mumun etrafında müzik eşliğinde gerçekleştirilen “semah “ göklere yükselip evrenle bütünleşmek(vecd- tanrıya yaklaşmak) anlamına gelmektedir ki hem Orta Asya’da, hem Anadolu’da da yaygın bir ibadet biçimidir. Anadolu Alevilerindeki Cem Ayininde (Ayin-i Cem) müzik, halka dansı, dualar, Hakk-Muhammed- Ali nidaları geniş bir coğrafyanın oluşturduğu kült ve kültürlerin senkretizmidir.
Türkler açısından bakıldığında şaman özellikleri içeren Göktanrı-Yertanrı animizminin Zerdüşt dinine yakın olduğunu görmekteyiz. İyilik, güzellik, ışık ve ateş olarak tezahür eden Göktanrı ile Ahuramazda’nın özellikleri tamamen örtüşüyor. Keza tıpkı Ahriman gibi Yertanrı da acımasız, karanlık ve kötü bir ruhu tanımlamaktadır. Bu durumda üzerinde durulması gereken konu Türklerdeki Animizmin mi İran’ı, yoksa İran’daki Mazdeizmin mi bizi etkilediği hususudur. İbni Haldun’a kulak verirsek yerleşik(medeni) toplum yapılanmalarının göçebe- savaşçı(bedevi) toplumların kültür ve değerlerini biçimlendirdiğini anlamakta zorluk çekmeyiz.
Manikheizm bağlamında gene Anadolu-Mezopotamya-Orta Asya eksenli bir senkretizmle karşılaşmaktayız. M.S. III. Yüzyılın başlarında Mardin’de doğan Mani, ya da Manes adında bir bilge Zerdüşt diniyle Hristiyanlık arasında bir bağdaşım yolu icat eder. Ona göre Hz. İsa peygamber olarak “iyi, güzel ve doğru olanı” yayarken aynen onun görünümündeki bir başka “kimlik-şeytan” farklı şeylerden söz eder. Bu türden bir ikilemci bakış Zedüşt dinindeki Ahuramazda-Ahriman etkileşimiyle çağrışım yapmaktadır. Mani’nin amacı Pers coğrafyasın inanç sisteminin “mantığıyla” yeni doğan Hristiyanlığı sevdirip bağdaştırmaktı. Kısa zamanda güçlenen Mani dini Orta Asya’ya kadar ulaşır. VIII. Yüzyılda Uygur Türkleri resmen Manikheen olmuş, başbuğları Alp Kutluk Külük Bilge’ye “Mani’nin Ruhu “ adı verilmiştir.XII., XIII. Yüzyılda İslam gelinceye kadar Uygur (Doğu Türkistan) halkı bu dine bağlılıklarını sürdürmüşlerdir.
Mani dinini güç ve etkisi Anadolu, Kuzey Afrika , Balkanlar, Bosna ve Fransa’ya kadar gitmiş ve daha sonra, XIV.,XV. Yüzyılda ortadan kalkmıştır. Mani dininin Pavlikeen versiyonu Anadolu ve Balkanlarda önemli sarsıntılar yol açar. VII. Yüzyılda Mananalisli (Erzincan-Tercan) Constantin adında Anadolulu bir ruhban Pavlikanizm(Pavlusçuluk) adında Mani geleneğine bağlı bir mezhebi sürdürmek isterken aforoza maruz kalır ve yok edilir. İddiaya göre papaz Konstantin Tanrının Şeytan ve İsa adında iki çocuğunun olduğunu; Şeytanın cennetten kaçarak kötülüklerle dolu dünyayı yarattığını, İsa’nın ise evreni düzeltip barış getirmek için yeryüzüne indiğini söylemektedir. Özellikle Ermeniler arasında Sivas, Divriği ve Dersim yörelerinde arasında yaygınlaşan Pavlikianizm Bizans tarafından bastırılırken katliam dışında kalanlar Balkanlara sürülür.[2] Kurtulanlar ise bölgedeki dağlık bölgelere ve İslam topraklarına kaçarlar. Sürgünleri ve kaçanları ilginç tarihsel serüvenler beklemektedir.
Anadolulu Pavlikeenler Balkan coğrafyasına geldiklerinde tıpkı kendileri gibi Mani dininin uzantısı iki tanrılı inanç yapılanmalarıyla karşılaşırlar. Bulgar kökenli Bogomil adındaki bir Hristiyan din adamının yorumlarıyla bu karşılaşma X. Yüzyılda Bogomillik adını alır. Osmanlı Balkanlarda ilerlerken “fazla direnmeden, hatta gönül rızasıyla “ Müslüman olanların" neredeyse” tamamı Bogomil kökenli olup “heteredoks” Bektaşiliği benimser. Balkan kökenli devşirme yeniçerilerin Bektaşiliğini de bu bağlamda değerlendirebiliriz.
Dağlara çıkan ve İslam topraklarına göçen Pavlikeenlerin tepelerden aşağıya inip Mengüçekoğullarına katılarak “İslamı seçtikleri” bilinmektedir[3].Onların indikleri eski yaşam yerleri ise Sivas, Divriği, Dersim gibi kent ve beldeler olup Anadolu Alevi nüfusun yoğun olduğu bölgelerdir.
Velhasıl Pavlusçuluk Balkanlar ve Anadolu’da ilginç rastlantılar doğurmuş.
Gelecek yazı “Anadolu İnanç Mirasının Kültleri ve Hristiyanlık”.
[1] Bu görüş için bknz. BİRDOĞAN, Nejat:Kürt Uygarlığında Alevilik.BULUT, Faik: Ali’siz Alevilik.
[2] GIBBON, Edward: Histoire du déclin et de la Chute de l’Empire Romain .Robert Laffont. Paris 1983.Chapitre LIV.
[3] SAKAĞLU, Necdet: Yitik Bir Anadolu Beyliği. Mengücekoğulları.






















Yorum Yazın