Evet nihayet uzun süredir merakla beklenen ABD gezisi ve Erdoğan-Trump görüşmesi gerçekleşti. On beş dakika olacağı söylenen görüşme iki saati aşan bir süreyi işgal etti. Buna benim bir Türk adeti sandığım kapı önü vedalaşması da eklenince sanki bir rekor kırıldı. Öpüşmeler, kucaklaşmalar, dil çıkarmalar, muhabbet uzaklardan dahi görülebiliyordu. Ne diyelim, Allah muhabbetimizi arttırsın.
Denilebilecek fazla bir şey yok şimdilik. Amerikalıların “Taşralı akrabalarımız gelmiş” muamelesini, Trump’ın “Benim zeki cingöz çocuklarım” teranesini, “Yalvarıyorlar” gibi ikinci sınıf diplomat laflarını bir kenara bırakırsak ev sahipleri misafirperverlikte pek kusurda bulunmamış.
Görüşmelere katılanlar efsane, destan gibi sıfatlar, adlar kullanıyorlar elde edilen sonuçlar için. Mutlaka bir bildikleri vardır.
Peki bizler neler biliyoruz? Çok fazla yorum yapacak malzeme yok elimizde yahut “sızanlarla” sınırlı kalırsa yorumlarımız istenen alanda dans etmiş olacağız. “Uçaklar ihtiyaç mıydı değil miydi?” gibi konuları sonsuzca tartışabiliriz zaten sanırım istenen de odur.
Yahut Cumhurbaşkanının arabaları niçin götürüldü, bu kadar kalabalık neden ayakkabılarını kapının önüne bıraktı, dünya kadar insanın masraflarını niçin emekli maaşları zorlukla ödenenler karşıladı, hani Kaan F-35’ten daha iyiydi, hani daha dün ABD kanlı bir emperyalistti ve bizim hiç işimiz olmazdı?
Bu tartışmalar bütün hızıyla sürüyor ve medya çığırtkanları maharetlerini cayır cayır sergiliyorlar. Kısa sürede sonuçlanmayacağını biliyoruz bu Zafer namelerin.
Ben elimizdekilere göz gezdirdiğimde bu destansı görüşmelerden, Başkan Trump ve Mr. Barrack’tan aldığımız verilmez olası derslerden başka bir şey göremiyorum maalesef. Türkiye cenahından görüşmelerin tamamını bilen iki kişi var çünkü. Cumhurbaşkanı ve Sn. Tercüman Hanım.
Kamuoyuna sunulan bilgilerden kalkarak yorum yaparsam belki de sizlere çok yanlış görünen şeyler yazacağım. Hayır, fakat bu beni durdurmayacak. Ben ortada uygulanabilir hiçbir şey görmüyorum.
Söylenenlere bakılırsa F-35’ler Basra harap olduktan sonra “verilebilir”.
F-16 motorları verilebilirse eğer Kaan’da “kullanılabilemez”.
Başkan Trump Başkan Erdoğan’ın Gazze konusunda ne düşündüğünü “bilemeyebilir”.
Seçimlerde herhangi bir hile, oyun vs “olmayabilir”.
Otoriterlik o kadar da kötü bir şey” olmayabilir”.
Sayın Erdoğan Başkan Trump’ı ziyarete gitmişti ama Trump bir Maraş Dondurmacısı kılığına bürünmüştü.
Rusya’dan hiçbir şey almayacaktık ama ABD’den doğal gaz alınca Rusya’dan da makul bir miktar alabilirdik.
Bütün bu söylentilerle ilgili ciddi ciddi yorum yapmaya değmez buluyorum.
Fakat ortada bir şey var. Uzun görüşmeler, yemekler, fiskoslar. Bir şey olmalı değil mi? Yoksa amaç bu şovun kendisi miydi? Yani şu “meşruiyet” meselesi.
Ben Sn. Cumhurbaşkanımızın yerinde olsam “Terbiyesiz Adam” derdim o sözlerin sahibine ve persona non grata ilan ederdim. Eğer dostane duygularla söylendiği iddia edilecekse o sözlerin, kamuoyunda yarattığı etkiye bakılmalıdır. Sözlerin sahibi madem Ortadoğu’yu her gün üzerine tezler yazacak kadar iyi biliyor, o sözlerin etkilerini de tartabilir olmalıydı değil mi?
Yazımın başlığı “Ah Amerika”. Bu tabloya baktığımda ülkeme, ülkemin haline üzülüyorum. Ama soğukkanlı olduğumuzda üzülmemiz gereken başka bir şey daha var. ABD’nin hali. Çünkü onun hali bütün dünyayı yakından ilgilendiriyor ve değişen ölçülerde belirliyor.
ABD büyük başarıların ülkesi olduğu kadar büyük yanlışların da ülkesidir. O yanlışların bedelini ise bütün dünya öder, bu senelerdir böyledir.
ABD büyük bir telaş içinde saldıracağı yönü bilemeyen, saldırsa mı barışsa mı onu da bilemeyen bir canavar gibi kükrüyor. Biraz oraya saldırıyor sonra geri çekiliyor, başka bir yeri gözüne kestiriyor sonra oraya da birkaç bir şeyler atıyor, sonra ondan da canı sıkılıyor sanki tam tersi bir şeyler yapıyor. Dağılmakta olan Roma İmparatorluğu gibi davranıyor.
Senelerce “Amerikan Rüyası, İyiliğin Bedeni” gibi görülmüşken adeta birdenbire bir “Mordor” bir kötülüğün kalesi olmaya karar vermiş gibi algılanıyor. Küfreden devlet adamları, insanlık suçlarını alenen işleyen askerleri, onları savunan mahkemeleri ve kurumlarıyla ayakta fakat yediği darbelerle sarsılan bir dev.
Başkalarına “iç istikrar” öğütlerken kendi iç istikrarı büyük tehlike altında olan, medyasında “iç savaş” ihtimalinin neredeyse her gün tartışıldığı bir ülke. Dışarıda ise elinin değdiği yeri kötücül bir şekilde mahveden bir güç. Meşruiyet demişlerdi hani, boy aynası onlara ne söyler acaba?

Köyün fırıldak muhtarı gibi, sahte iltifat ve şaka yollu hakaretler ile kazıklamaya çalıştığı, pofpoflanmaya müsait misafir ağarlaması. Ortada, bizim lehimize sonuç alınmış ya da alınacak hiçbir konu yok.
Ali İhsan Gürcihan
28-09-2025 15:59