Arap devletlerinin inisiyatif aldığı, özellikle Mısır’ın devreye girdiği, bölgedeki en büyük askeri ve siyasi güç olan Türkiye’nin Mısır’la birlikte yeni paradigmaya liderlik ettiği koşullar yaratılamazsa İsrail-ABD ittifakı yanına Kürtler ve Azerileri de alarak İslam dünyasını kalıcı bir şekilde bölecek. Bu sonucun ne anlama geldiğini ise hepimiz biliyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülmesinden sonra şekillenen siyasi haritada ciddi değişiklikler olabilir. Kaotik bir geleceğin kıyısındayız.
Ortadoğu’da her zamanki gibi yine savaş var. Devletler, süper devletler ve örgütlerin doğrudan veya vekalet yoluyla birbiriyle karşı karşıya geldi sayısız çatışma izledik bu coğrafyada. Şimdilerde ise on yıllardır beklenen bir savaş gerçekleşiyor. İsrail ve İran karşı karşıya geldi. İsrail’in saldırdığı, İran’ın ise kendini savunduğu yeni bir cehennemin kapısı aralandı. Bu arada savaştan çok, simülasyonu veya video oyununu izler gibiyiz. Çünkü savaş yeryüzünde insandan insana değil, gökyüzünde çoğu kez insansız savaş unsurları aracılığıyla gerçekleşiyor. Füzelerin ateşlendiğini görüyoruz. İsabet gerçekleşmişse bazı binalardan duman yükseliyor. Bir de tabii ölen ünlü insanların fotoğrafları. Savaşların insansızlaşmasıyla insanların ona karşı daha duyarsız hale gelmesi arasında paralellik var.
İsrail-İran savaşını ve Ortadoğu’yu kasıp kavuran İsrail militarizmini ise doğrudan bu olaydan başlayarak tartışmak yanlış olur. Çünkü İsrail’in bu denli korkutucu bir güç haline gelmesi süreci önemli ölçüde Filistin’de yürütülen mücadelenin tarihsel arka planıyla ilgilidir.Şöyle ki, 1948-1973 arası dönemde devletler arası savaş Ortadoğu dinamiklerine damga vurmuştu. Siyonist İsrail’in rakipleri milliyetçi Arap devletleri oldu. Mısır, Suriye, Ürdün orduları İsrail’le açık bir şekilde savaştı. Libya ve Irak savaşan devletlere katkı sundu. Hatta 1973 savaşında Suudi Arabistan gibi ABD’ye fazlasıyla bağımlı bir devlet bile petrol ambargosu yoluyla İsrail-ABD ittifakının karşısına dikildi.
Bugünlerde İsrail’in amansız düşmanı olan İran ise Tel Aviv’in müttefikiydi. Arap milliyetçiliği düşmanlığı ABD dolayımıyla İsrail ve İran’ı ortak bir siyasette birleştirmişti. Bu arada Sovyetlerin Mısır ve Suriye’ye sağladığı desteğin de ABD karşısında ciddi bir denge unsuru olarak iş gördüğü unutulmamalı. Tüm bu kolaylaştırıcı koşullara rağmen Arap dünyası İsrail karşısında ağır askeri yenilgiler aldı. Zayıf halka Ürdün’dü. Önce Ürdün geri çekti. Böylelikle Batı Şeria İsrail’e kaldı. Ardından Mısır-Suriye ittifakının direnci kırıldı. Gazze’nin İsrail’e terk edilmesi bu şekilde kesinleşti. Devletlerin İsrail karşısındaki askeri başarısızlığının ise iki sonucu oldu:Öncelikle bir devletsiz ve vatansız insan topluluğu olarak Filistin halkı doğdu. Şüphesiz ki, Filistin diye bir bölge her zaman vardı. Ancak İsrail’le hiç çatışma yaşanmasa ve her şey 1947’de donup kalsaydı kendisini Filistinli sayan insanlar Mısır ve Ürdün vatandaşı olacaktı. Bu iki devletin topraklarını terk etmesi Filistin milletini yarattı.
Arap Devletleri-İsrail çatışmasının ikinci önemli sonucu ise örgütlerin yükselişidir. 1964’de Mısır’ın gözetimde bir destek unsuru olarak kurulan FKÖ Filistin’in resmi çatı örgütü haline geldi. 1987, yani Birinci İntifada koşullarında Müslüman Kardeşlerin Gazze kolu, HAMAS adı altında tarih sahnesine çıktı. 1973-2025 arasında İsrail karşıtı mücadele içeride FKÖ ve HAMAS, dışarıda ise Hizbullah tarafından yürütüldü. Bu süreçte İsrail’in Filistin’de özerk bir yapının kurulmasını kabul ettiğine tanıklık ettik. Ayrıca Hizbullah, HAMAS ve El-Fetih İsrail’i zor durumda bırakacak şekilde saha üstünlüğünü korudu. Ancak 7 Ekim saldırısı sonrasında yaşananlar örgütler çağının da başarısızlıkla sonuçlandığı gösteriyor. Hizbullah ve HAMAS çok ağır yara aldı. FKÖ ise İsrail’le açıkça çatışmaktan kaçınıyor. Gazze’de yaşananların kendi başına gelmesinden korkmakta. İran örgütlerin yürüttüğü mücadelede sponsor olan tek devletti. Şimdi onun da sonu gelmekte.
Son iki yılda yaşadıklarımız İsrail’le mücadelede paradigma değişikliğine gidilmesini zorunlu kılıyor. Artık örgütlerle yola devam edemeyiz. FKÖ, HAMAS ve Hizbullah başarısız. Filistin davasına devlet desteğinin doğru adresi ise kesinlikle İran değil. İran’ın kendi rejim problemleri ve Şii emperyalizmine yönelik ihtirası Filistin’deki çöküşün hızlanmasına yol açtı.
Arap devletlerinin inisiyatif aldığı, özellikle Mısır’ın devreye girdiği, bölgedeki en büyük askeri ve siyasi güç olan Türkiye’nin Mısır’la birlikte yeni paradigmaya liderlik ettiği koşullar yaratılamazsa İsrail-ABD ittifakı yanına Kürtler ve Azerileri de alarak İslam dünyasını kalıcı bir şekilde bölecek. Bu sonucun ne anlama geldiğini ise hepimiz biliyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülmesinden sonra şekillenen siyasi haritada ciddi değişiklikler olabilir. Kaotik bir geleceğin kıyısındayız.

Yorum Yazın