Sol düşünce alanında yer almasına rağmen üzerinde az konuşulan bazı konular bulunmaktadır. Bu konuların sınırlı biçimde tartışılmasının nedeni, çoğunlukla ikincil önemde görülmeleri ve gündemin ön sıralarına taşınmamalarıdır. Sendikaların demokratik bir yapıya sahip olup olmadığı da bu kapsamda değerlendirilebilir. Bunun arka planında, sendikaların ve üyelerinin toplumsal güç düzeyinin sınırlı olması etkili olabilir.
Bir konunun az tartışılıyor olması, onun önemsiz olduğu anlamına gelmez. Toplumsal gündemi belirleyen çeşitli dinamikler bulunmaktadır. Örneğin, bir sendika yöneticisinin kişisel mali koşulları veya kullandığı makam aracı kamuoyunda tartışma yaratabilirken, sendika içi demokrasinin işleyişi çoğu zaman gündeme dahi gelmeyebilir. Bu durum, kimi zaman “asıl meseleleri görünür kılmak için ayrıntılarla uğraşmamak gerektiği” yönündeki yaklaşımla da meşrulaştırılır.
Benzer biçimde, “Kadınların ve Kürtlerin özgürleşmesinin devrim sonrasına ertelenmesi” anlayışı da ayrıntıların ikincilleştirilmesine dayanan düşünce tarzıyla ilişkilidir. Bu nedenle sendikalar ve demokrasi ilişkisini değerlendirmeden önce bazı temel olgulara değinmek gerekmektedir.
Türkiye’de Sendikalar ve Demokratik Gelenek
Sendikaların gerçekten demokratik bir gelenek oluşturup oluşturmadığı tartışmalıdır. Demokrasi kavramının sendikalar açısından ne ifade ettiği ve sendikaların demokrasiyle zorunlu olarak ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği üzerinde durulmalıdır. Demokrasi kavramını yalnızca sendika içi işleyişe indirgemek, onu daraltmak anlamına gelir.
1946’da ortaya çıkan ilk özgür sendikal hareketin kısa sürede sona ermesinde dönemin merkeziyetçi devlet yapısının belirleyici rol oynadığı açıktır. 1947 sonrasında yasal bir zemine oturan sendikal hareketin de demokratik bir geçmişle uyumlu olduğu söylenemez. Bu dönemde sendikalara yönelik temel kaygı, onların sosyalist veya komünist hareketlerle ilişkili olabileceği düşüncesiydi. Bazı sendikaların bu “harici akımlarla” ilişkisi olmadığını kanıtlamak için ciddi çaba göstermesine rağmen, devletin resmî kanaati değişmemiştir.
1947–1960 döneminde sendikalar çoğunlukla kamu sektöründe örgütlenmiş ve kamu bürokrasisinin hiyerarşik yapısını kendi iç işleyişlerine büyük ölçüde aktarmışlardır. Bugün sendikaların demokrasi anlayışlarının önemli bir kısmı, bu tarihsel mirastan kaynaklanan merkezi ve anti-demokratik geleneklerle ilişkilidir. Ayrıca, demokrasinin yalnızca temsiliyet ve seçimden ibaret görülmesi, sendikal kültürün gelişimini sınırlamıştır.
Mevcut sendikaların hak savunuculuğu kadar üye potansiyellerinin genişletilmesi üyelerinin yaşam kalitelerinin artışı sendikaların demokrasi anlayışlarının önemli ölçüde terk edilmesini ve yeni anlayışlara uygun modeller içinde geliştirilmesi zorunludur. Sendikaların bir bölümünde görülen bürokratik işleyiş hiyerarşik yapılanmanın sendika içi demokrasinin kurulmasını engellemekte ve çalışanlar üyelik konusunda kuşkularını arttırdığı ve sendikalaşma oranlarının düşük kalmasına neden olduğunu düşünmekteyiz.
Sendika, Demokrasi ve Yapısal Unsurlar
Teknik açıdan bakıldığında, üyelerin oylarıyla seçilen yönetim kurulları, delegelerden oluşan genel kurullar ve tüzüklere uygun seçim süreçleri sendikal yapıyı demokratik kılar. Ancak bu biçimsel yapı, pratikte çoğu zaman gerçek bir demokratik işleyiş oluşturmaz.
Birçok sendikada çoğunluğun temsiliyeti demokrasi için yeterli görülürken, azınlık görüşleri dikkate alınmaz. Delegelerin belirlenme süreçleri ise manipülasyona açık olabilir. Yönetimler hem karar alma mekanizmasını hem de mali kaynakların kullanımını kontrol ederek sendika içinde güçlü bir iktidar alanı oluştururlar. Toplu sözleşmelerde üyeler adına yapılacak mali düzenlemeleri belirleme yetkisi de bu iktidarın bir parçasıdır. Bu durum, sendika yönetimlerinin işveren benzeri bir güç konumuna ulaşmasına yol açabilmektedir.
Sendika içi demokrasinin sorunlu olduğu bir diğer alan, işyeri temsilcilerinin belirlenmesidir. Türkiye’de temsilcilerin büyük bölümü seçimle değil, doğrudan sendika merkez yönetimleri tarafından atanır. Delegelerin seçiminde üyeler rol oynasa da süreç genellikle yönetimlerin etkisi altındadır.
1960’lardan itibaren sendika yönetimlerinin profesyonelleşmesiyle birlikte, yöneticilere sağlanan ücret ve tazminatlar önemli ölçüde artmıştır. Buna karşın sendika yöneticilerinin mali haklarına yönelik şeffaf bilgiye ulaşmak çoğu zaman mümkün değildir. Üyeler arasında bu konuda dolaşan söylentiler dışında açık bir veri bulunmamaktadır. Denetleme kurulu üyelerinin de yönetimle birlikte seçilmesi, bu organın bağımsızlığını zayıflatmaktadır.
Sonuç
Sendika içi demokrasi konusu Türkiye’de sınırlı biçimde tartışılmaktadır. Oysa demokratik mekanizmaların eksikliği, ekonomik ve sınıfsal mücadeleyi doğrudan zayıflatmaktadır. Demokratik olmayan bir yapıda sendikaların uzun vadeli çıkarlarını koruması mümkün değildir. Yeni üyelerin sendikalara katılımı, sendikaların genişlemesi ve toplumsal etki yaratması, doğrudan demokrasi kültürünün yerleşmesine bağlıdır.
Türkiye sendikacılığının son seksen yıllık tarihi, demokratik ilke ve uygulamalar açısından istenen sonucu vermemiştir. Üye sayılarındaki azalma, sendikal mücadelenin dar bir kesime sıkışması, merkezi ve otoriter bürokratik yapılanma ve şeffaf olmayan yönetim anlayışı, sendikal hareketin temel sorunları arasında yer almaktadır.
Profesyonel veya gönüllü kadrolardan oluşmaları fark etmeksizin, sendika yönetimlerinin sınıfın geniş kesimleriyle bağ kurması zorunludur. Daralan sendikal yapıların arkasında yatan temel etkenlerden biri, sendika içi demokrasinin yeterince gelişmemiş olmasıdır.
Bu bağlamda Türkiye’de araştırma konusu olan işkolu sendikalarının gerek organizasyonel gerekse örgütlenme modellerinin demokrasi ilkeleri bağlamında yeniden düzenlenmesi ve sektörün ihtiyaçlarına göre stratejik kurumsal ve teknolojik hedeflere göre yeniden yapılanmanın zorunlu olduğunu düşünmekteyim.
Mevcut sendikaların hak savunuculuğu kadar üye potansiyellerinin genişletilmesi üyelerinin yaşam kalitelerinin artışı sendikaların demokrasi anlayışlarının önemli ölçüde terk edilmesini ve yeni anlayışlara uygun modeller içinde geliştirilmesi zorunludur. Sendikaların bir bölümünde görülen bürokratik işleyiş hiyerarşik yapılanmanın sendika içi demokrasinin kurulmasını engellemekte ve çalışanlar üyelik konusunda kuşkularını arttırdığı ve sendikalaşma oranlarının düşük kalmasına neden olduğunu düşünmekteyiz.
* Prof. Dr., Çalışma Ekonomisi Uzmanı




























Yorum Yazın