MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Yargının sil baştan yenilenmesi gerekiyor 

Ana SayfaSöyleşi̇Yargının sil baştan yenilenmesi gerekiyor 
Yargının sil baştan yenilenmesi gerekiyor 

Bugün yargı alanında yaşadığımız sorunlar sadece bugün ortaya çıkmış değil. Yani geçmişte de yargıyla ilgili sorunlar vardı.

03 Ağustos, 2025, Pazar 07:00
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Murat Aksoy
Murat Aksoy

Yargının en büyük sorununun sistemsizlik olduğunu ifade eden Ramazan Arıtürk; “Türkiye’de yargının bir sistemi yok. Olmadığı için orada çok değerli insanlar var. Ama sistem olmadığı için o insanların çabaları da büyük sistemsiz yapıyı iyileştirmiyor” dedi ve ekledi; “bizde yargının bağımsızlığını hiçbir iktidar istememiş, tam aksine yargı, her iktidar döneminde siyasal ve toplumsal muhalifleri kontrol, terbiye etmek için kullanılan bir araçtır olmuştur. Bugün de, geçmişte de.”

Sunuş

Türkiye’nin en önemli sorunu nedir soruna verilen cevaplarda ekonomi uzunca bir süredir ilk sırada. Son dönemde yargı da listede yukarıya doğru tırmanıyor. Sadece 19 Mart sonrası değil öncesinde de yargı ülkenin temel sorunlarından biri olarak hep var oldu. 

Geçtiğimiz günlerde okuduğum kitabı (Yargının Yeniden Yapılandırılması, Seçkin Yayınevi) sonrasında Avukat ve akademisyen Doç. Dr. Ramazan Arıtürk ile yargının durumunu ve sorunların kaynağını konuştuk. 

Türkiye’nin pek çok sorunu var ama son dönemde ekonomi ile birlikte en çok yargıyı konuşuyoruz. Neden?

Şuradan başlayalım, Türkiye’de yargı, yargı pratikleri sadece bugünün sorunu değil. Geçmişi çok daha uzun. Bunu, 1700’lere kadar götürebiliriz. 

Biraz açabilir miyiz?

Bugün yargı alanında yaşadığımız sorunlar sadece bugün ortaya çıkmış değil. Yani geçmişte de yargıyla ilgili sorunlar vardı. Türkiye’deki ortalama vatandaş yargının adalet dağıtamadığının veya adaletin çok geç tecelli ettiğini söylüyor. O yüzden yargıya kurumsal olarak güven de yok. 

Bundan 20-30 sene öncesine gidelim ne görüyoruz; 97-98’lerdeki 28 Şubat sürecini. O dönemdeki yargı da bugünkünden farklı değildi. Biraz daha geriye gidiyorsunuz 1970’ler de, 1960’larda gene benzer sorunlar var. 1960’larda Başkanı, bakanları idam etmişsin. 1970’lerde üç genç insanı idam etmişsin. 1980 Darbesi sonrasındaki karar ve uygulamaları saymıyorum bile. 

Ya da 1957-60 arasındaki Menderes dönemindeki yargıya bakalım. O dönem de iktidar merkezli ayrı bir yargı işlemiş. 

Sonuç olarak...

Sonuçta, bizim yargımız, bizim yargıcımız, bizim hakimimiz, bizim savcımız ama verilen kararlar, o dönemin siyasal iktidarı ile bir biçimde irtibatlı olmuş. Onun iktidar aracı olmuş. 

Peki neden?

Türkiye’de yargının sıhhatli işlemesi kurumsal bir geçmişe değil kişiye bağlı hale gelmiştir. Yani devlet başkanının kimliği, adalet bakanının kimliği yargının iyi işleyip işlememe konusunda hayati öneme sahip olmuştur. Yani batıdan farklı olarak tarihsel olarak bizde yasama, yürütme ve yargı tek elde olmuş hep. 

İlk defa yargının ayrışması Islahat Fermanı ile oluyor ve 1876 Anayasası kısmen tanımlanmaya başlıyor. Ama 1921 Anayasası  kuvvetler  birliği anayasasıdır. 1924’te ilk defa kuvvetler ayrılığı esas oluyor. Kuvvetler ayrılığının ne kadar anlamlı önemli ve değerli olduğunu Cumhuriyetin kurucuları anlıyor ve önem veriyorlar. 

Bu açıdan sorunumuz 1789’daki Fransız ihtilali sonrası kurumsallaşmaya başlayan yasama,yürütme ve yargının ayrışmasının Cumhuriyet döneminde kadar tam olarak yapılamamış olmasıdır. 

Buna şunu da ekleyelim; bizde yargının bağımsızlığını hiçbir iktidar istememiş, tam aksine yargı, her iktidar döneminde siyasal ve toplumsal muhalifleri kontrol, terbiye etmek için kullanılan bir araçtır olmuştur. Bugün de, geçmişte de.

Bu açıdan yargı sorununu sadece bugünle sınırlandırırsak büyük bir yanılgı içinde oluruz. 

Neden böyle? 

Çünkü Türkiye’de yargı kurumsallaşamamıştır. Bugün her hakim bir karar verirken şöyle bir düşünüyor; ben bu kararı verdiğim zaman başıma bir şey gelir mi? Eğer bir hakim geleceğiyle ilgili bir kaygı taşıyorsa orada adalet elde edilemez. Ki bu cumhuriyet döneminde de böyle olmuştur. 

Yargı, baştan itibaren cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrası da dahil olmak üzere, hep siyasetin etkisinde kalmış. Yani kurumsallaşamamış. Kurumsallaşma, yargının günlük politik söylemlerden etkilenmesini ve sadece adaleti tecelli etmesine sağlar. 

Bunun önlemenin yolu yargıda bütünlükçü bir kariyer planlaması yapılmasındadır. 

Ne demek kariyer planlaması?

Hukuk dediğimiz alan farklı uzmanlıkların toplamı. Ticaret, Ceza Hukuki gibi. Mesela bir hakim ya da savcı göreve ceza mahkemesinde başlayabilir ama 2-3 sene sonra HSK kararı ile ticaret mahkemesine atanabilir. Sonraki 3-4 yıl sonra hukuk mahkemesine.

Oysa hukukta her dal özel bir alan. Ve hakim ya da savcıların bir alanda uzmanlaşarak yükselmesi kariyer planıdır. Bizde böyle bir uygulama yok. Yani ticaret mahkemesindeki birini alıyoruz ağır ceza mahkemesi başkanı yapıyoruz ve onun doğru karar vermesini bekliyoruz. Hiç kimse böyle bir şey yapamaz. Ya da ceza mahkemesindeki bir hakimi alıyorsun hukuk mahkemesine atıyorsun ve diyorsun ki sen bu ticari davalara bak. 

Yani hakim ve savcıların geleceği belirsiz bu durumda…

Aynen. Türkiye’de bir hakim hakimliğe başlarken beş ya da  on sene sonra ne olacağını bilmiyor. Dahası bugün HSK Kararnameleri kariyer planına göre işlemediği gibi iktidarın siyasi sakillerine göre karar veriyor. 

Peki nasıl olmalı kariyer planlaması?

Hakimdeki kariyer planlaması şöyle olmalı, en basit ve en kolay olan mahkemeden başlaması lazım. Neresi mesela sulh mahkemesi. Burada 5 sene görev yapacak. 

Ve elbette bununla birlikte coğrafi teminat da olmalı. Bununla birlikte kürsü güvencesi de olmalı. Yani bir hakim hangi mahkemeye tayin edilmişse o mahkemede 5 yıl kalacağını bilmeli. Ne yazık Türkiye’de hakim ve savcıların kürsü güvencesi yok. 

Hakim ve savcılara kürsü güvencesi verirsen onların daha doğru karar almasını sağlarsın. 

Bir hakim mesleğe beş sene sulh mahkemesi ya da suç ceza mahkemesinde görev yapması lazım. İkinci 5 sene asli ceza mahkemesinde görev yapması sonraki 5 sene ise ağır ceza mahkemesinde görev yaptığında mesleğinde uzmanlaşmış olur. Sonraki 5 senede bölge adliye mahkemesinde sonrasında ise 5 sene yargıtayda görev alabilir. 

Elbette bütün bu süreçte yükselme verilen kararların denetiminde çıkacak sonuca bağlı olacaktır. Verdiği kararların ne kadarı olumlu, ne kadar üst mahkemede bozulmuş gibi. Yani sistemi kurduğunda denetim kolay olacaktır. 

Kürsü güvencesi gibi, doğal hakim ilkesi de yok sanırım Türkiye’de...

Ne yazık ki. Peki ne demek doğal hakim ilkesi, bir dava hangi hakimle başlamışsa onunla sona ermesi. Ama Türkiye’de ne yazık ki bu ilke neredeyse yok. Davalar o yüzden sürekli uzuyor ve adil kararlar çıkmıyor. O yüzden davaya hangi hakimle başlamışsa o hakimin bitmesi gerekiyor. O yüzden doğal hakim ilkesi ve kürsü güvencesinin kurumsallaşması gerekiyor. İfade ettiğim gibi hakimlerin en az beş yıl kürsü kürsü güvencesi olmalı. Hatta her 5 yıl sonunda hakim ve savcılara gideceği mahkeme ve bölgeyi tanımak, kendini geliştirmesi için bir yıl izin verilmesi gerekiyor ki üniversitelerde bu uygulama sebatical olarak işliyor. 

Hatta bu kariyer planlamasına avukatlar için de uygulanmalıdır. Yani avukat da mezun olur olmaz cübbeyi giyince ağır ceza mahkemesinde çıkamamalı. Ya da başka uzmanlık alanlarında da. 

Siz iktidarlar bir biçimde yargıyla bağımlılık ilişkisi kuruyorlar onu kullanmak istediğini söylediniz. Şu anda kuvvetler birliğine dayanan bir yönetim sistemimiz var. Bu ortamda iktidar, bağımsız yargıyı isteyebilir? 

Yargı Türkiye’nin temel sorunlarından bir tanesi. Ama bunun nedenini herkes anayasa olduğunu düşünüyor ama değil. Bu noktada sorunların en başında belki de siyasi partiler ve seçim kanunu geliyor. 

Bugün meclisteki milletvekillerini vatandaş seçmiyor. Genel başkanlar ve parti yöneticilerin seçtiklerini bizler sandıkta sadece oyluyoruz. Vatandaş kendini temsil eden vekili istisnalar dışında tanımıyor, tanımadığı için ulaşamıyor. Bu açıdan Türkiye’deki milletvekilleri gerçek manada halkın önüne gelmiş olan milletvekilleri değildir. Bu milletvekilleriyle siz ne yasama bağımsızlığını, ne yürütme bağımsızlığını, ne de yargı bağımsızlığı elde edemezsiniz. 

Eğer yargı bağımsızlığı istiyorsak önce seçim kanununu değiştireceğiz, sonra siyasi partiler kanununu değiştireceğiz. Mesela delege sistemini kaldıracağız. 

Delege sisteminin sorunlarını son aylarda kurultay bağlamında gördük. Oysa olması gereken doğrudan seçim olmalı. İlçe başkanını da, il başkanını da, millet vekillerini de yargı denetiminde doğrudan parti üyeleri seçmeli, seçebilmeli. 

Dar bölge/daraltılmış bölge sistemine geçilebilir. En fazla üç milletvekilinin olduğu seçim çevreleri oluşturulmalı. Böylece vatandaş seçeceği vekili tanıyacak, vekil de seçildiği bölgeyi temsil edecek. 

Bu olmadığı için milletvekilleri seçmenlerin değil, onu bir daha seçecek kişilere yakın olmayı istiyor. Bu vekillerin doğal olarak yargının bağımsızlığını isteyeceklerini düşünmek zor olur. Muhalefetin, yargıyı sorun olarak algılaması esas olarak iktidara muhalif olması kaynaklıdır. 

Yani muhalefet iktidar geldiğinde otomatik olarak yargı bağımsızlaşmayacaktır. Bu bir hayaldir. 

Neden?

Çünkü bir siyasi parti iktidara gelirken ifade edemese de uğradıkları haksızlıkları gidermek isteyecek. Yargı bir intikam aracı olarak görüldüğünden itibaren yargıda iyileşme olmaz. Bu açıdan yargıdan önce ifade ettiği gibi siyasi partiler kanunu, seçim kanunu değiştirmek zorundayız. 

Bir önemli nokta da, kamu idaresinde de yargıdaki gibi bir kariyer planlama içinde liyakate dayalı bir iyileştirme yapılması gerekiyor. Burada hukuk eğitimine de değinmek gerekiyor?

Açar mısınız?

Türkiye’deki hukuk eğitimi ta 1878’de başlamış olan bir mantalitenin devamı olarak ilerledi ve bugünün ihtiyaçlarını karşılamıyor. O yüzden revizyona ihtiyacı olan bir hukuk eğitimimiz var. Türkiye’de yetişen hukukçular ne ülkenin ihtiyacını karşılayacak bir vasıfta yetişiyor, ne de dünya ölçülerinde bir hukukçu yetiştirebiliyoruz. 

Nasıl bir hukuk eğitimi olmalı?

Bugün hukuk eğitimi lisans eğitimi olmaktan çıkmış durumdadır. Bu ancak temel bir eğitim sayılabilir. Bunun üzerine uzmanlıkları temel alan mesele 2 ya da 3 yıllık bir eğitim olabilir. (Dahası farklı alanlarda lisan eğitimi almış insanlar da 2-3 yıllık hukuk uzmanlık eğitimleri ile uzmanlaşabilirler.) Mesela bilişim suçları konusunda bir hakimin, savcının fikir ortaya koyabilmesi için bilişimle ilgili temel meselelere hakim olması lazım. Bu konuları hiç bilmeyen bir savcının mütala vermesi ya da hakimin bu konuda karar vermesi adil olmaz. Bunu aşmak için bilirkişi raporları var ama ne kadar yeterli o tartışılır. 

Gelişmiş ülkelerde dört yıllık bir lisans eğitiminden sonra  hukuk eğitimi alıyor. Mesela bilgisayar mühendisliğinden mezun olan birisi bilişim hukuku alanında eğitim alıp bu alanda uzman olabilir. 

Ceza hukukuyla ilgilenecek bir kişi, sosyoloji, psikoloji lisans bölümlerinden mezun olabilir. Bu açıdan Türkiye’de hukuk eğitimi son derece zayıf eğitimdir. 

Peki ahlak bütün bu tartışmanın neresinde? Mesele Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın yaşadıkları, ona yaşatılanlar…

Burada mesele Mehmet Murat Çalık’ın belediye başkanı olduğu özel muamele görmesi değil, benzer durumda olan tüm hasta tutuklu ve hükümlülere aynı muamelenin yapılması. Aslolan budur. İster belediye başkanı, ister bakan, ister sıradan vatandaş olsun herkese eşit ve insani muamele yapacak bir mekanizmaya ihtiyacımız var. 

Sadece Çalık Başkan için farklı tutuklular için de bu söylenebilir. Aile Diyarbakır’da tutuklu Edirne’de, aile Ankara’da tutuklu İstanbul’da ya da aile İstanbul’da tutuklu İzmir’de. Bu sadece hukuka değil vicdana da aykırıdır. 

Unutmayalım bir kişiyi tutukladığınız zaman, onunla birlikte ailesini de müdahale etmiş oluyorsunuz. Sonuçta onlarda hayatını tutuklanan yakınlarına göre değiştiriyorlar. 

O yüzden bu tür kararlarda sadece suç isnad edileni değil, ailesini de düşünmek zorundasınız. Eğer yukarıda ifade ettiğim kariyer planlaması olsa, bu uygulama ve kararlar kolay kolay alınmaz çünkü üst mahkemelerden döner ve bu kararı alan hakimin siciline işler. 

Ama hakimin kürsü güvencesi yoksa yani bulunduğu makamdan emin değilse ondan adalet beklemek de gerçekçi olmaz. Çünkü o noktada, vicdani değil siyasi iklime uygun karar verir. 

Şunu bir kez daha ifade edelim, yargı ile ilgili meselemiz bugünün sorunu değil. Bu yüzden yargı sadece AKP döneminde siyasallaştı diyemeyiz. Yargımız hep . Bunu kabullenmeden, bununla yüzleşmeden yargıyı ayaklarının üzerine dikemeyiz. 

Bakın bugün ben muhalefette istisnalar dışında yargının sorunu budur, çözüm yolu da budur diyen bir vekil görmedim. 

Yani o zaman daha büyük fotoğrafta büyük bir sistem sorunu var...

Şüpheniz olmasın. Şu anda Türkiye’de temelden sistemin yeniden organize edilmesine ihtiyaç var bir hakimin savcının avukatın bir kariyer planlamasına ihtiyaç var. Sorumuz bir anlamda sistemsizlik. Hukukta yıldızlar karması olabilirsin ama eğer sistemi kuramamışsan sorunlar sürer. 

Çözüme nerden başlamalı?

Türkiye’nin hızla hakim güvencesi konusu yeniden ele almak durumundadır. 

Hakim güvencesinin klasik anlamdan çıkıp, çağdaş anlamda bir güvenceye dönüştürülmesi gerekiyor. Bunlar yargıdaki yapısal sorunlar. Ne yazık ki, bunlar konuşulmuyor. Bu bir hakimin kusuru, günahı değil. Ben hakim veya savcıları suçlamıyorum. En başından bu yana mekanizma kuramamışsanız, organizasyon kuramamışsanız bu sorunlar çok normaldir. 

Şöyle bir örnek vereyim, dünyanın en iyi futbolcularını almış olabilirsiniz eğer sistem yoksa her maçta mağlup olma ihtimaliniz galip gelme ihtimalinden düşüktür. Bunun nedeni de o iyi oyuncuları birlikte oynatacak sisteminizin olmamasıdır. 

Türkiye’de yargının bir sistemi yok. Olmadığı için orada çok değerli insanlar var, ben onu biliyorum. Hatta gece gündüz evlerine dosya taşıyan hakimler de savcılar da var. Ama sistem olmadığı için o insanların çabaları da büyük sistemsiz yapıyı iyileştirmiyor, kayboluyor çabaları.

  • Komisyonda MHP+CHP+DEM Parti+muhalefet birlikte hareket edebilir mi? Komisyonda MHP+CHP+DEM Parti+muhalefet birlikte hareket edebilir mi?
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Doç. Dr. Ramazan ArıtürkYargıSistem

Yorum Yazın

Murat Aksoy
Murat Aksoy

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Turgay Bozoğlu
Turgay Bozoğlu Doların saltanatı sarsılıyor: Yeni para düzeninde taht kimin olacak?
Tunay Şendal
Tunay Şendal CHP’nin Komisyon Çıkmazı
Fatih Öztürk
Fatih Öztürk Türkiye Cumhuriyeti demokrasisini kurtarmak -  2
Murat Aksoy
Murat Aksoy Yargının sil baştan yenilenmesi gerekiyor 
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan Belle’nin ölümünü Türkiye’den izlemek 
Cengiz Kapmaz
Cengiz Kapmaz ‘Çözüm sürecinde’ CHP neden kolay hedef?
Bilgehan Uçak
Bilgehan Uçak Kos’un öteki yüzü
Herkül Millas
Herkül Millas Türkiye gelişmedi mi, yoksa geri mi kaldı?
Onur Tuğrul Karabıçak
Onur Tuğrul Karabıçak 5 Soruda AKP iktidarına karşı nasıl direneceğiz: Toplumsal müzakere, yurtdışından örnekler ve iktidar pratikleri
Bora Şahin
Bora Şahin Kadıköy’de üç milyarder
Gülşah Eker
Gülşah Eker Kent, Mekân, Geçicilik (2)
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy The Piano: Yönetmeni kadın olan en iyi film
Bilal Sambur
Bilal Sambur Kadın ve aile tartışmasının arkaplanı
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’siz yeni sürecin imkansızlığı  
Hakan Şahin
Hakan Şahin Disiplin, ölüm ve sessizlik
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Yıkımın adı Jarhanpur, acının adı Filistin
Deniz Nas
Deniz Nas Sosyal Demokrasi ve Sol Liberalizm: Modern siyaset felsefesinde özgürlük ve eşitlik açıklaması
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş Tersine dönen modernleşme
Gönen Orhan
Gönen Orhan Belediyeler “rayiç” yerine taş mı yesinler? 
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı