Artık biliyorum: Bir yerimiz acıdığında, bütün bedenimiz yara alırmış meğer. Ve bu yaraları iyileştirecek, bu ülkenin geleceğini kuracak olanlar; vicdanla yol alan liderlerdir. Ve o liderlerden biri, hiç şüphesiz: Özgür Özel.
Aslında bu hafta bambaşka bir yazı kaleme alacaktım. Ancak hayat, bazen bizi hiç planlamadığımız cümlelere mecbur bırakıyor. Ne yazık ki Ferdi Zeyrek’in ani ve derin acı yaratan kaybı, tüm gündemleri anlamsız kıldı. Bu sadece kişisel bir yas değil, hepimizin kalbinde hissedilen ortak bir sarsıntıydı. Ve tam da bu yüzden, bugün bu satırları yazıyorum.
Ferdi Zeyrek’in ardından Özgür Özel’in sergilediği insanî duruş, bana ve eminim milyonlarca insana derinden dokundu. O gün toprağa verildiğinde, kameralarda değil, kalbimizin içinde yer etti Özgür Özel’in hâli. Acıya ortak olan o bakışları, bir liderin susarak da nasıl konuşabileceğini gösterdi.
Hastane önündeki sessizliği, cenazede yüzüne yansıyan o içten kederi, defin sırasında üstü başı toprak içindeki hali... Her defasında gözlerim doluyor. Sadece ben değil, pek çok insanın aynı duyguları yaşadığına inanıyorum. Çünkü bu sahneler, bir siyasetçinin değil, bir insanın, bir yoldaşın, bir kardeşin yüreğinden gelen mahsulü, vefasını gösteriyor.
Ve bunu belki de en iyi Edip Cansever’in şu dizeleri anlatıyor:
“Bir yerimiz acıdığında,
bütün bedenimiz yara alırmış meğer.”
Ferdi Zeyrek’in kaybıyla hepimizin içinden bir şey koptu. Ama o acının tam ortasında, başka bir şey doğdu: Özgür Özel’in sessizce kurduğu vicdan köprüsü.
Ve bu köprüyü yalnızca o gün değil, bir süredir kararlılıkla inşa ediyor.
Özgür Özel, siyasetin merkezine yeniden ahlakı, vicdanı ve ortak aklı yerleştirmeye çalışan bir mücadele veriyor. İçeriden ve dışarıdan gelen baskılara, büyük sorumlulukların ağırlığına rağmen dimdik ayakta duruyor. Tartışmaların, yıpratma çabalarının, yapıcıdan çok yıkıcı dillerin arasında kaybolmadan; partisini birleştiriyor, büyütüyor ve ileri taşıyor.
Gerçek liderlik tam da budur.
Kriz zamanlarında omzundaki yükü taşıyabilmek, herkes için umut olabilmektir.
O gün Özgür Özel sözleriyle değil, hâl diliyle konuştu.
Sadece CHP'nin genel başkanı olarak değil, içimizdeki insan yanına dokunan bir figür olarak oradaydı. Sessizdi ama güçlü, samimiydi ama ölçülüydü. O duruşta gösteriş değil, gerçek vardı. Bu yalnızca bir taziye ziyareti değil, siyasetin hâlâ vicdanla yapılabileceğinin sade ve güçlü bir ispatıydı.
Ahlaki üstünlük; en gergin anlarda bile empati kurabilmekle, doğru yerde susabilmekle mümkündür. O gün Özgür Özel bize bunu hatırlattı. “Siyasette vefa, İstanbul’da bir semtin adıdır" diyenlere bunun sadece semt adı olmadığı, bir karakter meselesi olduğunu gösterdi. Türkiye’de siyasetin yitirdiği en insani değerlerden biri olan vefayı, yeniden siyaset zeminine transfer etti.
Bu yüzden artık ben Özgür Özel’i yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olarak görmüyorum.
O, Türk siyasi tarihinin “Vefa Lideri”.
Çünkü onun liderliği; duvarları aşan, kalplere değen, ayrıştırmayan bir liderlik.
Artık yalnızca partililerin değil, bu ülkenin vicdan sahibi her bireyinin temsilcisidir.
Ferdi Zeyrek’in ardından yaşanan derin acı, hepimizi sarstı. Ancak o acının tam kalbinde, bir liderin nasıl birleştirici olabileceğine de tanıklık ettik. Bu ortak yas, siyasetin sınırlarını aştı; insan olmanın en saf hâlinde buluşturdu bizi. Özgür Özel’in gösterdiği duruş, ayrılıkları değil, ortak duyguları görünür kıldı. Bu yüzden bu yazıyı kaleme almak, benim için bir tercih değil, bir vicdan borcuydu.
Çünkü bu toprakların en çok ihtiyaç duyduğu şey; kutuplaşma değil, ortak acıda yan yana durabilen bir siyaset anlayışıdır.
Artık biliyorum:
Bir yerimiz acıdığında, bütün bedenimiz yara alırmış meğer.
Ve bu yaraları iyileştirecek, bu ülkenin geleceğini kuracak olanlar; vicdanla yol alan liderlerdir.
Ve o liderlerden biri, hiç şüphesiz:
Özgür Özel.

Başak hanım yine çok güzel bir yazı yazmışsınız. Sanırım sizi takip etmeye devam etmemiz gerekiyor. Çünkü yetenekli kalemler ancak aramakla bulunuyor artık ülkemizde. Kolay gelsin
Hüseyin kocabıyık
12-06-2025 12:19