Belediye Başkanları ve Meclis üyeleri; seçimlerden önce teorik olarak inandıklarını belirttikleri demokratik ve katılımcı yönetim anlayışını laf olmaktan çıkarmak istiyorlarsa, eskilerin deyimi ile kuvveden fiile çıkarmak için, hiçbir yasal engeli bulunmayan katılımcı bütçe gibi bir demokratikleşme fırsatı önlerinde durmaktadır. Her yılın Mayıs- Eylül ayları arasında yalnızca niyet etmek ve istemek yeterli.
Katılımcı Bütçe Hakkındaki önceki ilk iki yazımızda, bütçe hazırlama ve bütçe hakkından, stratejik plan ve bütçe ilişkisinden, kent konseyi iradesi ve işbirliğinden bahsetmiştik. Şimdi ise katılımcı bütçe nasıl örgütlenmeli sorusuna yanıt aramaya çalışacağız.
Her şeyden önce katılımcı bütçe hangi ölçekte ele alınıyor? Büyükşehir, il ve ilçe, mahalle ve hatta köy ölçek büyüklüğüne göre farklı uygulamalar gündeme gelebilir. Asıl soru, kent hakkı açısından kent yaşayanı katılımı nasıl gerçekleşecektir?
Bu yazının yazıldığı tarihlerde dünya üzerinde, çok farklı özelliklere sahip ülkelerde son30 yıl gibi bir zamanda yaklaşık 11.825 katılımcı bütçe uygulama örneğin bulunmaktadır.
Yine, Yves Cabannes editörlüğünde hazırlanan “KATILIMCI BÜTÇE ile Başka Bir Şehir Mümkün” çalışmasında dünyanın farklı kıtalarından farklı deneyimlere yer verilerek kesintiye uğrayan İspanya- Sevilla kentinden, başarılı uygulama örneği Mozambik Dundo’ya, Peru Ilo’dan Paris uygulamasına kadar farklı deneyimlere yer verilmekte. İlk katılımcı bütçe deneyimi olan Porto Alegre’de başlayan yüzyüze müzakere ve karar alma süreçleri, Brezilya - Belo Horizonte'de dijital katılım ile zenginleşmiş, gerek yüzyüze gerekse dijital katılımların hibrit uygulandığı Lizbon, Paris ve Madrid gibi başarılı örneklerle kapsayıcılığını artırmıştır. Lizbon deneyimi, Portekiz’i, Avrupa kıtasında ulusal çapta ilk uygulama olmasına yol açmıştır.
Bütün farklı deneyimlerin ortak dayanağı “kent hakkı”,bağlayıcı kirişi ise katılım. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun toplandığı kentler ve mahallelerde, toplu konut banliyöleri, siteler ve gecekondularda yaşayanlar, kendilerine dayatılan piyasa kuralları ve bürokratik hegemonya karşısında, belediyelerce hazırlanan ve hizmet için olduğu iddia edilen bütçelerden nasıl haberdar olacak, nasıl müdahil olacak ve kentin çıkarları için hazırlandığı iddiasıyla meclislere getirilen bütçe üzerinde nasıl söz sahibi olacak?
Farklı örgütlenme modelleri olmasına rağmen esas olan, kent yaşayanlarının bulunduğu mahalle, ilçe veya il ölçeğinde insani ölçeği gözeterek yatay olarak örgütlenme adımlarının atılmasıdır.
Murray Bookchin insani ölçeği, “sakinleri için politik ve lojistik açıdan anlaşılabilir ve mütevazı büyüklükteki bir topluluk” olarak tanımlar. Yani yüz yüze ve insandan insana. Bu mütevazı topluluk ilk çağda kabile iken, bugün kent irisi mahallelerin sokak, site ve apartmanlardır. 15-30 kişilik bir mevcudu olan kabilenin bir arada olmasını sağlayan ilişki kan bağı ve adı akrabalık iken bugün sokak, cadde, site ve mahalledeki ilişki ise, idari bağ olarak bakılırsa mahalleliler, yaşayan ilişki olarak bakılırsa komşular arasında bir ilişkidir ve komşuluk olarak adlandırılır. Kentin yabancılaştırması ile kaybolmaya yüz tutan komşuluk , kiracı-mal sahibi- esnaf gibi tanımlarla piyasa terimleri olarak karşımıza çıkıyor. İtirazımız tam da burada, ev içi ve dışı ayırmaksızın her gün her saat, mahallede yaşayanların cinsel kimliğine bakılmaksızın, bitki-hayvan ayırmaksızın yaşam hakkının savunulması ve bizlerin ödediği vergilerle oluşan belediye bütçesinin bizler yararına nasıl kullanılacağının tartışılması, kararlar alınması ve uygulanması için belediye yönetimine bildirilerek uygulama takibinin yapılmasıdır.
Katılımcı Bütçe, sokaktan itibaren mahallede, varsa mahalle meclisi bünyesinde,Mahalle Bütçe Komitesi’nin kurulmasıyla başlar.
Katılımcı Bütçe, sokak ve mahallede yaşayan sorumlu ve aktif yurttaşa kent hakkı talebini dile getirmenin, yerel yönetime ise mahallede var olabilmenin imkânını sunar. Neden? Çünkü daha önce de vurguladığımız gibi, büyüyen kentlerin ortak sorunlarından olan yönetememe haline son verilmesinin ve büyüme oldukça kaçınılmaz olarak ortaya çıkan bürokratik-merkeziyetçi yapılar ve bu yapılar üzerinde yükselen otoriter anlayışların kırılmasının, kısacası yerel iktidarın mahallede var olabilmesinin aracı olarak katılımcı bütçe çalışması, yerel yönetimlerin “Mahallede var mıyız?” sorusunun da bir anlamda yanıtıdır.
2020-2022 yılları arasındaki pandemi döneminde maske dağıtımında gözlemlendiği gibi, Merkezi İdarenin mahalleye inemeyen makro politikalarından medet ummak veya belediyenin mahalleye inmesini beklemek yerine doğrudan mahalleyi merkeze alan, komşuluk ilişkisinin sahici ve belirleyici olduğu gerçek bir toplumsal mutabakat alanı olarak mahallede yaşayanlarca oluşturulan dayanışma formudur Mahalle Meclisi. Bu Meclisin coğrafyası “mahalle”, derdi “mahalledeki komşu hakları”, önerisi ise “komşuluk hukuku”nu esas alan “komşuluk dayanışması”dır. Mahalleyi yeni kamusal alan haline getirdiğimizde, farklı kimliklerimiz ve siyasal düşüncelerimizin ötesine geçerek, giderek unuttuğumuz “komşuluk” ilişkisini de yeniden canlandırabiliriz. Mahalle Meclisleri veya Mahalle Bütçe Komiteleri sayesinde “ev sahibi” ya da “kiracı” sıfatı yerine “komşu” sıfatıyla ilişkilerimizi yeniden düzenleyebiliriz. Yaşadığımız yeri sahiplenmemiz, sahiplendiğimiz yerin sorunlarına birlikte çözüm üretmemiz, bu çözümleri hayata geçirirken gündelik yaşamlarımızın ortaklaşması, komşuluk hukukunu birlikte inşa etmemizi sağlayabilir.
“Ben” kimliği yerine “biz” kimliğiyle, müzakere esaslı düşünmeye ve tartışmaya geçebilir, yalnızlığımızı tescil eden “ev sahibi”, “kiracı”, “esnaf” gibi sıfatlardan kurtulup “komşu” gibi kapsayıcı ve ortak bir kimliğin oluşumuna birlikte katkı sunduğumuz oranda “güven ve dayanışma” ilişkileri geliştirebiliriz. Mevcut sistemin her gün yeniden ürettiği güvensizliği ve bireyciliği reddedebilir, dijitalleşmeyle gelen sosyal medyadaki fotoğraf mutlulukları yerine kendimizi “biz” olarak ifade etmenin yeni yollarını yaratabiliriz. Yaşadığımız yeri sahiplenme duygusuyla, komşularımıza duyduğumuz güvenle gündelik yaşamı kolaylaştırmanın araçlarını birlikte yaratabiliriz. Mahalle Meclisi’nde bir araya gelerek, mahallenin sorunları ve gündelik yaşam üzerine birlikte kafa yorarak, çözüm üreterek ve sonuç alarak ortak bir yaşam biçimini birlikte kurabiliriz. Eğer yaşadığımız site veya mahallede böyle bir dayanışma topluluğu yaratabiliyorsak, belediye bütçesi gündeme geldiğinde mahalle bütçe komitesini oluşturmak daha kolay olacaktır.
Mahalle Bütçe Komitesi, sokağın, caddenin, sitenin, mahallenin kanaat önderleri, varsa STK temsilcileri, varsa cami, cemevi ve kilise temsilcileri, aile hekimleri, okul aile birliği üyeleri, öğretmenler ve daha da önemlisi konuya ilgi duyan aktif yurttaşlardan oluşur. Mahalle Bütçe Komitesi, sokakta ve mahallede yapılması gerekenleri ve öncelikleri belirler. Bu sorgulamanın yapılacağı mahalle toplantılarında dile getirilecek talep ve öncelikler, içerisinde muhtarın da bulunduğu Mahalle Bütçe Komitesine, oradan da Kent Bütçe Konseyine ulaşır. Kent Bütçe Konseyi, mahalle bütçe komiteleri seçiminde her mahalleden en fazla oyu alan bir kadın ve bir erkek sözcünün bir araya gelmesiyle oluşur.
Kent bütçe konseyi mahallelerden gelen talep ve önerileri, öncelikleri gözeterek ve katılımcı bütçeye ayrılan parasal sınırlar çerçevesinde bir taslakta birleştirir ve bu taslağı belediye yönetimine sunar. Belediye yönetimi kendi bünyesinde bulunan uzmanlar ve STK’lardan görüş alarak bu taslak bütçe önerisinin parasal karşılığını oluşturup bunu belediye gelirleriyle orantıladıktan sonra, nihai bütçe önerisini belediye başkanı eliyle belediye meclisine sunar. Belediye bütçe görüşmeleri kent halkına açık olarak gerçekleştirilir; halk alınacak kararlarda oy kullanmasa da, gerek Kent Konseyine gerekse yurttaşlara kent hakkı adına görüşlerini belirtme olanağı sunulur. Bütçe görüşmelerine katılım ve tartışmalar sonucunda karara bağlanan bu bütçe, tüm kentin iradesi doğrultusunda ve demokratik katılımın tüm aşamalarda gerçekleştirilmesiyle yapılmış demokratik ve katılımcı bir kent bütçesi olacaktır.
Katılımcı Bütçe, sokak ve mahallede yaşayan sorumlu ve aktif yurttaşa kent hakkı talebini dile getirmenin, yerel yönetime ise mahallede var olabilmenin imkânını sunar. Neden? Çünkü daha önce de vurguladığımız gibi, büyüyen kentlerin ortak sorunlarından olan yönetememe haline son verilmesinin ve büyüme oldukça kaçınılmaz olarak ortaya çıkan bürokratik-merkeziyetçi yapılar ve bu yapılar üzerinde yükselen otoriter anlayışların kırılmasının, kısacası yerel iktidarın mahallede var olabilmesinin aracı olarak katılımcı bütçe çalışması, yerel yönetimlerin “Mahallede var mıyız?” sorusunun da bir anlamda yanıtıdır. Katılımcı Bütçe yurttaş açısından sokak ve mahallede oluşturduğu kamusal alanda kent hakkı adına sesini duyurmasının, yerel yönetim açısından ise duymaktan kaçınamayacağı bu sesi dinlemenin bir aracıdır. Ses ile dinlemenin bu birlikteliği, yerel yönetimin bir iktidar olarak Atina demokrasisinde olduğu gibi ortaya alınması, başka bir deyişle iktidarın paylaşılması anlamına gelir. Taleplerin ne olduğunun, gerçekleşip gerçekleşmediğinin de ötesinde, kent demokrasisi böylece içselleştirilecek, kamusal alanın sesi iktidarın dinlemesiyle iç içe geçecektir. Sokak ve mahallelerin sesi, kente rengini veren, kimliğini oluşturan sese dönüşecektir.
Böyle bir sistemin nasıl kurulup işleyeceği elbette ayrı bir çalışmanın konusudur. Ama şurası kesin ki başkanlık sistemi dahil bilinen bütün merkezi yapıların, otoriter yönetim anlayışlarının karşısında, başka bir dünyanın, başka bir yerel yönetimin mümkün olduğunun ve bu dünyanın inşasının sokak ve mahalleden başladığının en açık ifadelerinden biridir katılımcı bütçe.
Belediye Başkanları ve Meclis üyeleri; seçimlerden önce teorik olarak inandıklarını belirttikleri demokratik ve katılımcı yönetim anlayışını laf olmaktan çıkarmak istiyorlarsa, eskilerin deyimi ile kuvveden fiile çıkarmak için, hiçbir yasal engeli bulunmayan katılımcı bütçe gibi bir demokratikleşme fırsatı önlerinde durmaktadır. Her yılın Mayıs- Eylül ayları arasında yalnızca niyet etmek ve istemek yeterli.

Yorum Yazın