Muhalefetin görevi de “ya kanal ya İstanbul” sloganına sıkışıp söylemsel karşılık vermek olmamalı, halkı temsil eden yeni bir tahayyül ve eşit birliktelik inşa etmek olmalı. Artık bu çatışmacı zeminde yeni bir cephe açıldı, Kanal İstanbul ülke gündeminde tutulup çizgi de eğer buradan çizilirse eğer, mesele artık “kanal yapılsın mı” meselesi değil, “kararı kim verecek” meselesi olacaktır.
“Kanal İstanbul’u kesinlikle yapacağız.” dedi dün Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu.
Bu sözleri duymamız yeni değil, ama bu ifade kez, “gündemimizde yok” diyen bir başka bakanın ardından geldi. Bir yanda “gündemimizde Kanal İstanbul yok” diyen Murat Kurum; diğer yanda “vazgeçmedik, yapacağız” diyen Abdülkadir Uraloğlu. Aynı kabinenin iki ayrı üyesi. Aynı partinin iki ayrı sesi. Bu kadar hayati bir konuda bu kadar farklı konuşulabiliyorsa ve bu çelişkili ifadeler sonrası yapılan haberler Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca bir manipülasyon olarak nitelendiriliyorsa ortada yalnızca bir proje değil, çok daha büyük bir şey var demektir: bir temsil, irade ve çıkar krizi.
Bu yazıda çevresindeki inşaatı hızla devam eden Kanal İstanbul’u Türkiye’de halk ile iktidar arasında süregelen hegemonya mücadelesinin bir sahnesi olarak okuyacağım.
Bir Projeden Fazlası: Kanal İstanbul’un Kısa Hikâyesi
27 Nisan 2011. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim kampanyasında büyük bir duyuruda bulunur: İstanbul’a ikinci bir boğaz yapılacaktır. Projenin adı:Kanal İstanbul. Bu proje ilk anda kamuoyunda heyecan yaratır ama yıllar geçtikçe detaylar netleşir: yer değişir, bütçe büyür, finansman belirsizleşir, çevre etkileri sorgulanır.
Bu arada İstanbul’un belediyesi değişir. 2019’da belediye başkanlığına CHP adayı Ekrem İmamoğlu seçilir ve projeye karşı çıkar: “Ya Kanal Ya İstanbul” kampanyası başlatılır. Merkezi hükümet geri adım atmaz ama söylem yumuşar.
2024 yerel seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın İBB Başkanı adayı Murat Kurum seçim kampanyası döneminde “İstanbulluların gündeminde olmayan bizim de gündemimizde olmayacak” der ve 30 Nisan’da da söylemini bakan sıfatıyla yeniler: “Kanal İstanbul ile ilgili bir konu şu an gündemimizde yok”
Derken 1 Mayıs 2025’te Ulaştırma ve Altyapı Bakanı sahneye çıkar, Kanal İstanbul’un kesinlikle yapılacağını söyler.
İşte tam burada bir soruyla karşı karşıyayız: Bu kararı kim veriyor? Biz mi, onlar mı?
Siyasi iktidar bu bağı yeniden kurmak istiyor ama bu sefer “geliştirdik” diyerek değil, “yapacağız, bitti” diyerek geliyor. Oysa halkın içinde yer almadığı bir kararda her zaman meşruiyet eksik olacaktır.
“Boş Gösteren” Olarak Kanal İstanbul
Siyaset teorisyeni Ernesto Laclau’nun kavramsallaştırdığı bir terim var: “boş gösteren” (Laclau, s.88). Kısaca bu kavram sıkça muhatabı olduğumuz kelimelerin ne kadar içerikten yoksun olduğunu anlatır. Bazı kavramlar vardır, içine herkes kendi anlamını koyabilir. “Özgürlük”, “vatan”, “kalkınma” gibi. Net bir içeriği yoktur ama herkesin duygularına hitap eder. İşte bu tür kavramlara “boş gösteren” denir, geçmiş dönemlerin “beka meselesi” gibi.
Kanal İstanbul da böyle bir kavrama dönüştürüldü. Kimine göre kalkınma hamlesi, kimine göre mega rant projesi. Kimi için milli güvenlik yatırımı, kimi için doğanın katli ve kimi için ABD’nin Karadeniz’e açılma projesi. Bu belirsizlik hali, Kanal İstanbul’u siyasal olarak kullanışlı kılıyor. Çünkü her kesime ayrı bir mesaj verebiliyor.
Ancak boş gösterenlerin bir sınırı var: Gerçek hayatla çarpıştıkları anda içleri boşalır. Bugün ekonomik kriz, hayat pahalılığı, genç işsizliği ve adalete güvensizlik gibi dertler varken, halk Kanal İstanbul gibi projelere değil, kendisine dokunan çözümlere ihtiyaç duyuyor. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı İmamoğlu da bunu şu şekilde özetlemişti: Kreş Kanal İstanbul’u yener, Kent Lokantası da Kanal İstanbul’u yener. Bu yüzden, halkın büyük çoğunluğu bu projeyle artık duygusal bir bağ kurmuyor.
Siyasi iktidar bu bağı yeniden kurmak istiyor ama bu sefer “geliştirdik” diyerek değil, “yapacağız, bitti” diyerek geliyor. Oysa halkın içinde yer almadığı bir kararda her zaman meşruiyet eksik olacaktır.
Agonistik Demokrasi
Burada Mouffe’un bir kavramı devreye giriyor: agonistik demokrasi. Kısaca şöyle der: Demokrasi, herkesin aynı fikirde olması değil; farklı fikirlerin meşru olarak çarpışabildiği bir zemindir. Yani siyaset, dostluk değil, meşru rekabet işidir (Mouffe, s. 51). İmamoğlu’nun “Senin derdin kanal, benim derdim İstanbul” sözü buradaki rekabeti tam da agnostik biçimde kurar. Bu bir teknik tartışma değil, bir temsil meselesidir. Projeye dair kimin söz hakkı var? Kim karar veriyor?
Ve daha da önemlisi: Halk nerede duruyor?
İBB Başkanının “Cesaretin varsa koy sandığı milletin önüne” çıkışı, Mouffe’un önerdiği türden bir sol popülist stratejinin izlerini taşır. Ancak halkı sadece seçimde sandığa gitmeye çağırmak halk yalnızca oylayan, ama karar almayan bir topluluğa dönüşür. Oysa halkı siyasi özne haline getirmek gerekmektedir. Bu da ancak taleplerin birleştirilmesiyle olur.
Sayın Uraloğlu “Şu anda gündem olarak Kanal İstanbul'u tartışmıyoruz. Tartışılmasını da doğru bulmuyoruz”, derken ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bakanlar arasındaki çelişkiyi yalanlarken ve dahi siz bu yazıyı okurken Kanal İstanbul’un başlangıcı sayılan asma köprü inşaatına durmaksızın devam ediliyor ve arsalar Başakşehir merkezli GoSmartİst isimli bir girişim tarafından Ortadoğulu müşterilere pazarlanıyor.
Temsil Krizi: Görünür Olmak Yetmez
Bakan Uraloğlu’nun şu sözlerine bakalım:
“Vatandaşımızın görüşünü bir anlamda da dinledik zaten. (…) Dolayısıyla burada artık yeni bir tartışma konusu değildir.”
Bu “bir anlamda” ibaresi, tam da Papacharissi’nin uyardığı temsilsizlik duygusunu yansıtıyor. Papacharissi’ye göre insanlar sadece oy kullanmak istemiyor; duyulmak, anlaşılmak, temsil edilmek istiyor (Papacharissi, s. 5-6).
Kısaca Bakan Uraloğlu’nun bu söylediği “sizi gördük ama dikkate almadık” demenin nazik bir yolu. Halkın fikri, proje dosyasına eklenen bir görüş gibi davranılıyor; oysa mesele yalnızca teknik rapor değil, siyasal özneleşme meselesidir.
Bugün insanlar sosyal medyada #YaKanalYaİstanbul etiketleriyle paylaşımlar yapıyor, yayınlar hazırlıyor ve tepkilerini bireysel olarak dile getiriyorlar. Ancak tüm bunlar karar süreçlerine ne kadar etki ediyor? Bu etkiyi arttırmak ve görünür kılmak için STK’lar ve -bazı sermayedar grupların etkisi altında kalan- siyasi organizasyonlar üzerlerine düşeni yapabiliyor mu?
Bu kararı kim veriyor?
İktidarın görevi halka duyuru yapmak değil, halkla birlikte karar almaktır. Halkın yaşamına dokunan bir projede halkla değil, halka rağmen hareket ediliyorsa; bu iktidar için yalnız sadece demokratik meşruiyeti değil, yıllarca birikmiş siyasal sermayeyi de tüketebilir.
Muhalefetin görevi de “ya kanal ya İstanbul” sloganına sıkışıp söylemsel karşılık vermek olmamalı, halkı temsil eden yeni bir tahayyül ve eşit birliktelik inşa etmek olmalı. Artık bu çatışmacı zeminde yeni bir cephe açıldı, Kanal İstanbul ülke gündeminde tutulup çizgi de eğer buradan çizilirse eğer, mesele artık “kanal yapılsın mı” meselesi değil, “kararı kim verecek” meselesi olacaktır.
Sayın Uraloğlu “Şu anda gündem olarak Kanal İstanbul'u tartışmıyoruz. Tartışılmasını da doğru bulmuyoruz”, derken ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bakanlar arasındaki çelişkiyi yalanlarken ve dahi siz bu yazıyı okurken Kanal İstanbul’un başlangıcı sayılan asma köprü inşaatına durmaksızın devam ediliyor ve arsalar Başakşehir merkezli GoSmartİst isimli bir girişim tarafından Ortadoğulu müşterilere pazarlanıyor.
“Kanal İstanbul projesinde dikkat çekici bir gelişme! Yeni yapılmakta olan Dursunköy’deki asma köprü inşaatını gösteren görüntüleri izleyin — bu proje Kanal İstanbul’un başlangıcı sayılıyor. Hemen arsa al, Kanal İstanbul’un yanında yerini al!” (https://x.com/gosmartist/status/1912139354769596509).
İşte durum buyâ kanal yâ İstanbul, peki kararı kim verecek?
Kaynakça:
Laclau, E. (2005). Popülist Akıl Üzerine. Epos Yayınları.
Mouffe, C. (2019). Sol Popülizm. İletişim Yayınları.
Papacharissi, Z. (2021). After Democracy: Imagining Our Political Future. Yale University Press.

Yorum Yazın