Geçtiğimiz günlerde Gönül Tol, New York Times’te bir yorum yazısı yayınladı. Yazı iktidara yakın medyada hayli ilgi gördü. Mesela Takvim Gazetesi, yazıyı manşetten haberleştirmeyi seçti. Yine yazı, iktidara mesafeli yayın organlarında da aynı ilgiyi gördü. Mesela Serbestiyet sitesi yazının çevirisini yayınlarken seçtiği başlık, yine yazının NewYork Times -öyle olmasına rağmen- editöryal tarafından yazılmış gibi sundu, Takvim gibi.
Peki bu kadar ilgi gösterilen yazı ve başlığın neydi?
Yazıyı Ortadoğu Araştırma Enstitüsü’nün kıdemli araştırmacısı Gönül Tol kaleme aldı. Başlık, “Vazgeçilmez Erdoğan” (The Indispensable Erdoğan) şeklinde.
Kuşkusuz yazıyı iktidara yakın medya için önemli/çekici kılan başlıkta Erdoğan’a atfedilen “vazgeçilmez”lik olsa gerek.
Yazıyı bütün olarak okuduğunuzda olabildiği ölçüde nesnel ve doğru tespitlerin olduğu bir değerlendirme. Tol, son yıllarda Türkiye’de yaşanan tüm anti-demokratik uygulamalara, demokratik gerilemeye rağmen Batılı ülkeler için neden stratejik açıdan vazgeçilmez bir partner haline geldiğini yazıyor. Yine Tol, Batılı ülkeler için mevcut konjonktürde çıkarlarının demokratik değerlerden daha üstün görüldüğünü ifade ediyor. Bu nedenle, Batılı ülkelerin Türkiye’de yaşanan demokratik gerilemeye yönelik eleştirileri ertelediklerini ya da yumuşatarak ifade ettiklerini; bu yaklaşımının uzun vadede, ilişkilerde kırılganlık yaratabileceğini ve demokrasinin lüks değil uzun vadeli ilişkilerin sağlıklı olmasının temeli olduğu şeklinde eleştirisini de ifade ediyor.
Özetle Tol’un makalesi bize Batılı ülkelerin Erdoğan/Türkiye ile ilişkilerinin pragmatik bir “kazanç” üzerine kurduklarını ifade ediyor.
Ancak hemen şunu da ifade edelim ki, bu durum Erdoğan için de bir tür “kazanç” durumunu ifade ediyor.
***
Tol’un haklı biçimde ifade ettiği gibi Batılı ülkeler için sadece Türkiye değil Erdoğan da kendi ulusal çıkarları için vazgeçilmez. Tol’la benzer ifadelerle bunu şu şekilde ifade edebiliriz.
Türkiye’nin vazgeçilmezliğinin kaynağında ülkenin, jeostratejik konumunun önemli yeri var. Bu özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’yle birlikte bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye’nin önemi sadece Asya-Avrupa arasındaki coğrafi konumu değil son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle, buraya da yakın olmasıyla doğrudan bağlantılıdır.
Aynı şekilde Erdoğan’ın vazgeçilmezliği ise geldiği kültürel kimliği ve bu kimlik üzerinen özellikle Ortadoğu kurduğu ilişkilerdir. Bu, sadece Müslüman olmak değil ideolojik olarak da özellikle Arap Baharı sonrası farklı ülkelerdeki Müslüman Kardeşler’e yakın parti, örgüt ve gruplara yakınlığı ve onlar üzerindeki etkisi, bugün Batılı ülkeler için vazgeçilmez. 2018’de İdlib’e silahlı radikal grupların silahsızlandırılmasını sağlamak üzere onlara hami olmaya soyunması -ki bu gruplar 2024 Aralık ayında bir anda Suriye’de Esad yönetimin devirdiler-, son Gazze Barış anlaşmasında Hamas’ın ikna edilmesinde Erdoğan’ın rolünün Trump tarafından sıklıkla dile getirilip övülmesi, Türk askeri gücünün -şimdilik İsrail ve Mısır buna şerh düşmüş durumda- Gazze’de bulunma olasılığı bu etkinin bir sonucu.
Kuşkusuz bu tabloda Türkiye’yi dikkate değer bir ülke yapan bir unsur da, son yıllarda savunma sanayinde elde edilen başarılar var. Özellikle İHA-SİHA’ların üretilmesi, bunların farklı ülkelere ihraç edilebilir hale gelmesi, bu alanda uluslararası ortaklıklar geliştirilmesi Türkiye’yi önemli bir aktör haline getirmiştir.
Buna son dönemde “terörsüz Türkiye” hedefinin somut sonuçlarını da ekleyebiliriz.
Burada bir parantez açarak muhalefet özellikle CHP’nin bu gerçekleri dikkate alarak, bunlar yokmuş gibi davranarak bir dış politika geliştirmemesini ifade etmek isterim.
***
Türkiye’nin uluslararası alanda avantajlı görülebilecek -ki ikinci seçenek, Türkiye’den ziyade Erdoğan için bir avantajdır- bu durum sürdürülebilir değildir. Bunun önünde iki ciddi engel söz konusudur.
İlki, Türkiye’nin ekonomik olarak içinde olduğu ağır kriz halidir. Bu durum, elde edilen bu aktörlüğü siyasi bir özne olarak, oyun kurucu bir ülke olarak sürdürmesine imkan tanımamaktadır.
İkincisi de, ekonomik durum başta olmak üzere demokratikleşmenin, siyasetin, özgürlüklerin alanının daraltan Türk Tipi Alaturka Başkanlık sisteminin kendisidir.
Bu sistemden vazgeçilmediği ya da sistemin denge-denetleme açısından gözden geçirilmediği bir durumda; elde edilen bu uluslararası aktörlük hali, oyun kurucu güçten kaynaklanan değil ancak potansiyel oyun bozucu güç olma sayesinde bir süre daha devam edebilir.
***
Burada hemen Türkiye’deki mevcut yönetim sisteminin Batılılar için sorun yaratmadığını da ifade edelim. Sonuçta, Türkiye ile olan ilişkilerini göreli çoğulculuğun olduğu Meclis ile değil doğrudan Cumhurbaşkanı yani Erdoğan ile kurdukları kişisel ilişkilerle çözüyorlar.
Batılı ülkeler için Erdoğan’ın vazgeçilmezliği tam da bu noktada işlevsel. Sonuçta ilişkiler demokratik bir zeminden ziyade kişiselleştirilmiş ilişkilerle sürmesi onlar için çok daha tercih edilir.
Bu açıdan baktığımızda Tol’un yazısının başlığının neden iktidara yakın medyayı mutlu ettiğini anlayabiliyoruz. Hatta bundan birkaç ay önce o kesimden konuştuğum kimi yazarlar, ilginç biçimde Batılı ülkeler için Erdoğan’ın vazgeçilmezliğinin onun yeniden adaylığını yolunu açacağını ifade etmişlerdi. Nitekim, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi’nin Tom Barrack’ın Trump ile konuşmasına referansa vererek; “Erdoğan’a istediği şeyi yani meşruiyeti verelim” mealindeki cümlesi, yine bu vazgeçilmezlikten bağımsız değildir.
Tol’un yazısı için seçtiği başlık, mevcut konjonktürde çok da haksız sayılmaz. Ama yine Tol yazısının son bölümde haklı olarak şu uyarıyı da yapıyor; “Ancak Batılı başkentler, Türkiye’de demokrasiyi bir lüks gibi görme hatasına düşmemeli. Türkler, liderlerini seçme haklarından vazgeçecek değiller. Onlar bu mücadeleyi sürdürdükçe, Erdoğan’ın iktidarını tamamen sağlamlaştırması zor olacak — Batı’dan ne kadar destek alırsa alsın.”
Yani uluslararası konjontür ne öngörürse görsün; Türkiye’de toplumsal ve siyasal muhalefet kendi geleceğini belirlemekte siyasi aktör olmaya devam edecek ve belirleyici olan da bu olacaktır.
Unutmamak gerekiyor ki, kimse vazgeçilmez değildir. Hele düzlem uluslararası ilişkilerse...


























Yorum Yazın