New York’un siyasi arenasında Zohran Mamdani’nin kazanmış olduğu zafer, çeşitli yorumlara konu olmuştur. Bazı kesimler bu başarıyı salt bir İslamcı ya da Müslüman kimliğinin zaferi olarak nitelendirmektedir. Ancak bu yaklaşım, olayın özünü çarpıtmaktadır. Mamdani’nin zaferi, esasen laiklik ilkesinin bir kazanımı olarak değerlendirilmektedir. Keza Mamdani’nin Müslüman kimliğinden öte, sosyalist eğilimleri ve LGBT haklarını destekleyen tutumu ön plana çıkmaktadır.
Mamdani’nin Kimliği: Sosyalist ve İlerici Bir Profil
Zohran Mamdani, Ugandalı kökenli bir aileden gelmektedir. Müslüman kimliği, kişisel hayatının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ancak siyasi kariyeri boyunca bu kimlik, ideolojik bir araç olarak kullanılmamıştır. Aksine, Mamdani sosyalist politikaları savunmaktadır. Demokratik Sosyalistler of America (DSA) örgütünün aktif bir üyesi olarak bilinmektedir. Ekonomik adalet, uygun fiyatlı konut ve işçi hakları gibi konularda kampanyalar yürütmektedir.
Ayrıca, LGBT topluluğunun haklarını desteklemektedir. Eşcinsel evliliklerin yasallaştırılması ve ayrımcılık karşıtı yasaların güçlendirilmesi yönünde açık tutum sergilemektedir. Bu özellikler, Mamdani’yi geleneksel dini muhafazakârlıktan uzaklaştırmaktadır. Dolayısıyla, zaferi İslamcı bir yükseliş olarak yorumlamak yanlıştır. Bu durum, bireysel kimliklerin ötesinde evrensel ilerici değerlerin bir yansıması olarak görülmektedir.
Laiklik İlkesinin Zaferi: Çoğulculuğun ve Eşitliğin Güvencesi
Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılmasını temel almaktadır. New York gibi kozmopolit bir şehirde bu ilke, farklı inanç ve kimliklerden bireylerin eşit katılımını sağlamaktadır. Mamdani’nin kazanması, Müslüman bir bireyin dini kimliğiyle değil, politik yetkinliğiyle seçildiğini göstermektedir. Seçmenler, onun sosyalist programını ve kapsayıcı vizyonunu tercih etmiştir.
Bu zafer, laik sistemin işlerliğini kanıtlamaktadır. Eğer toplum dini kimliklere göre oy vermiş olsaydı, ilerici politikalar gölgede kalırdı. Oysa Mamdani’nin kampanyası, dinî motiflerden arındırılmış bir şekilde yürütülmüştür. Laiklik, böylece Müslüman bir adayın sosyalist ve LGBT destekçisi olarak öne çıkmasına imkân vermiştir. Bu durum, demokrasinin çoğulcu yapısını güçlendirmektedir.
Mamdani’nin zaferini İslamcı bir başarı olarak etiketlemek, toplumsal kutuplaşmayı artırmaktadır. Bu tür yorumlar, Müslüman toplulukları marjinalleştirmekte ve ötekileştirmektedir. Halbuki Mamdani, kimlik politikalarından ziyade sınıf temelli mücadelelere odaklanmaktadır. Sosyalist ajandası, etnik veya dini kökenlerden bağımsız bir eşitlik vizyonu sunmaktadır.
Benzer şekilde, LGBT destekçiliği vurgulanmadan yapılan yorumlar eksik kalmaktadır. Mamdani, pride etkinliklerine katılmakta ve trans haklarını savunmaktadır. Bu tutum, muhafazakâr İslamcı profille bağdaşmamaktadır. Yanlış yorumlar, ilerici hareketlerin birliğini zedelemektedir. Doğru analiz, laikliğin kapsayıcı gücünü öne çıkarmaktadır.
Mamdani’nin Zaferine Tarihsel Düzlemde Karşılaştırmalı Bir Bakış
Tarihsel olarak, laik sistemler altında farklı kimliklerden liderler yükselmiştir. Örneğin, Barack Obama’nın başkanlığı, Afro-Amerikan kimliğinden öte değişim vaatleriyle ilişkilendirilmiştir. Benzer şekilde, Ilhan Omar veya Rashida Tlaib gibi Müslüman kökenli siyasetçiler, ilerici politikalarıyla tanınmaktadır. Mamdani de bu çizgide yer almaktadır.
Avrupa’da Sadiq Khan’ın Londra belediye başkanlığı, Müslüman kimliğinden ziyade işçi sınıfı odaklı politikalarıyla açıklanmaktadır. Bu örnekler, laikliğin kimlikleri aşan bir platform sağladığını göstermektedir. Mamdani’nin zaferi, bu küresel eğilimin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
Zohran Mamdani’nin New York’taki başarısı, salt bir Müslüman zaferi olarak görülmemelidir. Bu olay, laiklik ilkesinin bir kazanımıdır. Sosyalist ve LGBT destekçisi kimliği, zaferin asıl motorunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu zaferde çoğulcu demokrasinin kazanımları vurgulanmalıdır. Gelecekte benzer başarılar, laik sistemin sürdürülebilirliğini pekiştirecektir.


























Yorum Yazın