“Hayat, noktalama işaretleri konmamış bir metindir” der şair; neresine, hangi işaretin konulacağını bilmektir o metne anlam katan.
Hepimizin bir metni vardır; bizi biz yapan o metne kattığımız anlamdır. “Hayatın hakkını vermek” de denebilir buna.
Tarih, hayatın hakkını verenleri yazar. En olmadık zamanlarda ve en olmadık ölçütlerle kantara çıkma kararlılığını gösterenlerin tercümanıdır hayat.
Tarihin kahramanları arasına özenle not etmeden önce insanı sınar hayat; aradığı, “liderlik kumaşı var mı bu insanda?”sorusunun yanıtıdır.
O sorulardan birinin muhatabıdır Mustafa Kemal Atatürk.
“Biz seni oraya isyanları bastırasın diye gönderdik; sen orada Anadolu ihtilalini örgütlüyorsun. Hemen geri dön. Dönmezsen, askerlikten tardedileceksin” demişlerdi ona da.
Anadolu’ya ayak basar basmaz, payitahtı işgal eden güçlere karşı fitili ateşlemek istediği; fitilin alaza, alazın kurtuluş ateşine dönmesini önlemek için geri çağırdıkları açıktı. Çağırtanların, işgalcilerin işbirlikçileri olduğu su götürmezdi.
O BİR DEVRİMCİYDİ
Önünde iki yol vardı Atatürk’ün. Ya İstanbul Hükümetine dikte edilen o çağrıya uyacak ve İstanbul’a dönecekti ya da kendisini halkına emanet edecek ve bu uğurda gerekirse canını verecekti.
Birincisini tercih etmek, kendisi için daha güvenli bir liman olabilirdi. Payitahttan kendisine ulaştırılan çağrıyı, emir telakki edip geri dönse büyük olasılıkla İstanbul Hükümeti tarafından kendisine “uygun” bir görev verilmesi işten bile olmazdı.
İşgalci güçlerin teslim aldığı payitahtın dümen suyunda giden üst düzey bürokrat ve komutan gibi “Ben de Yazdım” modunda anılarını yazar; ama tarih onu tozlu yaprakları arasında unuttururdu.
Üzerinde bir an dahi olsa düşünmüş müdür, bilinmez ama o ikincisini seçti.
O kadar da kolay değildi ikincisini seçmek; çok sevdiği askerlikten istifa etmesini gerektirirdi. Elbette üzülmüştü ama üstündeki üniformayı çıkartıp, bir devrimci gibi, tarihin yeniden yazılması sürecine katılmakta bir an bile tereddüt etmedi.
Ama bu anlar, tarihi anlardır ve tarih, geride bırakmasını bilenleri yazar.
105 yıldır ulusal egemenliğimizin simgesi olan TBMM, 103 yıldır, bu halkın, kulluktan yurttaşlığa geçişinin simgesi olarak kutladığımız Cumhuriyet, bu sürecin sonucunda kuruldu. “Egemenlik, kayıtsız koşulsuz ulusundur” sözü bu koşullar altında dile getirildi. Viyana’dan başlayıp Sakarya’ya kadar süren geri çekilme bu tarihi liderliğin sonunda durduruldu.
Onun öncülüğünde gerçekleşti devrim yasaları.
BUGÜNÜN İHTİYACI DA DEVRİMCİ OLMAKTIR
O önüne konulan yaşamsal metne anlam kattı ve çok erken bir zamanda, aramızdan ayrıldı. Ayrılık erken olmasa Türkiye Cumhuriyeti için koymuş olduğu “çağdaş uygarlık düzeyi”nidaha erken yakalamış olurduk elbette.
Olağanüstü bir lider olduğu tartışmasızdı. Bugünleri de düşünerek, “beni görmek, yüzümü görmek değildir; naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” demesi yol göstericidir.
87 yıl önce bedenen aramızdan ayrılıp gitmiş olmasına karşın hala içimizde, yanımızda, omuz başımızda hissediyorolmamızın nedeni bu tutumudur. Onu, tarihin gördüğü en büyük devrimcilerden biri yapan bu özelliğidir.
Gelelim bize…
Ülkemizin zor günlerden geçtiği bir tarihi yaşıyoruz. Bu zorlu günlerde de önümüzde iki yol var. O yollardan bir tanesi, “aman ağzımızı tadı kaçmasın” şeklinde özetlenebilir. Diğeriyse Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı gibi yapmak, gerektiğinde her türlü özveride bulunup, geleceği güvenli, özgürlüklerle donatılmış, hukukun üstün olduğu bir Türkiye için yeni bir yol açmaktır.
Tarihin izinde, geleceğe olan güven duygusunun eşliğinde, kararlılıkla eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mücadelesine omuz vermektir. Koşullar ne kadar kötü olursa olsun, insanlığın evrensel birikimini ilke edinmek ve o ilkelerin ışığında mücadele ederek, Türkiye’yi hakkın ve hukukun üstün olduğu, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediği bir ülke haline getirmektir.
Sonsuzluğa göçüşünün 87. Yılında Atatürk’ün bizden beklediği ağlamak, sızlamak değil; onun mücadelesinden dersler çıkarabilmektir. Dolayısıyla 10 Kasım, yas tutma günü değil, gelecek için mücadele etmenin taze bir başlangıcıdır.
Ne mutlu hayatın hakkını vererek yaşayanlara ve ne mutlu o yolun yolcularına.




























Yorum Yazın