Özellikle seküler toplum son günlere kadar “PKK neden var?” sorusuna net bir cevap vermedi. Kürtlerin yaşadıklarına da yabancılaşmış olan bu kesimler PKK’yı “terör örgütü” olarak gördüklerinden, oradan gelen taleplere de sırtlarını çevirdiler. Bu kesimden, bizim gibi düşünenlere “Neden PKK ile aranıza mesafe koyamıyorsunuz” gibi sorular sormak bile bu sorunu anlamadıklarının işareti idi.
Ne nasıl yapıldı bilmiyorsak da bugün medyaya düşen “PKK Kongresini topladı” haberiyle bir dönemin kapanmakta olduğu anlaşılıyor. Henüz Kongre kararlarını tam olarak bilmiyorsak da bildiğimiz PKK’nın bu kongreyle kendini fesh edip silahlarını da bırakacağı yönünde. PKK’nın bu kararları karşılıksız mı aldığı, silahlarını gerçekten bırakıp bırakmayacağını, bırakacaksa kime bırakacağı gibi çok sayıda soru var ortada. Gelişmeler ilerledikçe bu soruların cevapları da alınacaktır mutlaka.
Ama doğrusu ben bu aşamadan önce toplumda, uzun zamandır sorduğum soru olan “PKK neden kuruldu?” sorusunun tartışılmış olmasını isterdim. Bu tartışma yapılmadı ama umalım ki önümüzdeki günlerde bu eksiklik de medyada giderilir.
Evet PKK’nın kuruluş nedenleri önemli. Önemli çünkü, PKK’yı bir terör örgütü olarak niteleyince devletin yaptıkları ya da yapmadıkları meşru hale geliyor. Oysa gerçek şudur ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzunca bir zaman, ülkesinde yaşayan bir ulusu, ulus olarak kabul etmemiş, o nedenle de varlığını yoka çevirmiş ve bir hikaye uydurarak Kürtlerin Oğuz boylarının bir kolu olarak nitelemeyi tercih etmiştir.
Tarihe baktığımızda, imparatorlukların yıkılıp yerlerine ulus-devletlerin kurulduğu bir zamanda, Mustafa Kemal ve arkadaşları da yıkılan Osmanlı İmparatorluğu yerine bir ulus-devlet kurmayı düşündüklerinde, toplumda tek bir ulusun olmadığını, Türklerden başka Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Rumlar gibi bir çok farklı etnik ve inanç gruplarının olduğunu gördüler. Bu çok-kimlikli toplumdan bir ulus çıkarmak için buldukları yol ise, bu farklılıkların “Türklük” ve “Sünni Müslümanlık” paydasında asimile olmalarını beklemek oldu. Bu bekleyişin sonunda Lazlar, Çerkezler gibi kimlikler büyük ölçüde asimile olmuş olsalar da Kürtler olmadılar. Eşit vatandaş olmak üzere itirazlarda bulundular. (Tabii ki bu itiraz edenlerin içinde Kürtlerin ayrı bir devlet kurması gerektiğini de düşünenler yok değildi). Bu itirazlara devletten olumlu cevap gelmeyince de silahlı bir isyan başlatmak durumunda kaldılar.
Özellikle seküler toplum son günlere kadar “PKK neden var?” sorusuna net bir cevap vermedi. Kürtlerin yaşadıklarına da yabancılaşmış olan bu kesimler PKK’yı “terör örgütü” olarak gördüklerinden, oradan gelen taleplere de sırtlarını çevirdiler. Bu kesimden, bizim gibi düşünenlere “Neden PKK ile aranıza mesafe koyamıyorsunuz” gibi sorular sormak bile bu sorunu anlamadıklarının işareti idi. Bir seferinde bana bir televizyon programında bu soruyu sorduklarında ben de “Bir anne ya da bir baba ile çocukları arasına ben nasıl bir mesafe koyabilirim ki diye cevap verdiğimde programı yapan kişi çok şaşırmıştı. Bilmiyorum anlamış mıydı ama PKK, bizim vatandaşlarımız olan insanların çocuklarından oluşuyordu. Devletin onların kimliklerini tanımama ısrarına karşı çıkmak için dağa çıkmış olan insanlardan oluşan bir örgüttü. Yani “yabancı” değil, bayağı “yerli” bir örgüttü.
Varolan siyasi elit, PKK’nın bir örgüt olarak varlığının asıl nedeninin devletin, demokrat olmayan anlamsız bir milliyetçilikte ısrar etmesi sonucu oluştuğunu görüp, yerine, her iki ulusun (ve eğer becerilebilirse bütün farklı kimliklerin de) uyum içinde yaşayabilecekleri yeni bir demokrat toplum yaratabilir.
Sanırım böyle bir momentin tam da içindeyiz.

Yorum Yazın