Barış, Avrupa’nın diplomasi masalarındaki içi boş deklarasyonlarda değil; Barış, silah sevkiyatlarının son bulduğu, maden anlaşmalarının durduğu, halkların birbirine düşman değil kardeş olduğu bir düzende mümkündür.
Bugün Anneler Günü.
Kutlamak isteriz…
Ama nasıl?
Ukrayna’da, Gazze’de, Yemen’de, Suriye’de, Sudan’da, Karabağ’da ya da Rusya’nın uzak köylerinde, çocuklarını toprağa veren anneler varken… Göç yollarında umut arayan, enkaz altından sessiz çığlıklarla feryat eden anneler varken… Bu gün neye yarar? Hangi çiçek, hangi söz, hangi mesaj bir annenin acısını dindirebilir?
Dünya öyle bir hâle geldi ki; artık anneler sadece ağlıyor. Ve kimse sormuyor:
“Anneler ağlıyorsa, kim kazanıyor bu savaşı?”
Bakın Ukrayna’ya… Bakın Rusya’ya… Aynı kökten gelen, benzer dili konuşan iki halk, yıllardır birbirini öldürüyor. “Egemenlik” adına, “kimlik” adına, “bağımsızlık” adına… Ama bu savaşın ne Ukrayna’ya faydası var, ne Rusya’ya.
Kazanan belli: Silah satanlar.
Kazanan belli: Yeraltı zenginliklerine el koyanlar.
Kazanan belli: Bu kaostan düzen çıkarmaya çalışan emperyal projeler.
Avrupa’nın son ateşkes çağrısı neyin çağrısı? Barış mı, yoksa bir sahne dekoru mu? Britanya, Fransa, Almanya ve Polonya’nın altına imza attığı metin, Washington’un gölgesinde hazırlanmış bir deklarasyondan fazlası değil. ABD Başkanı Trump’la yapılan bir telefon görüşmesinden sonra, Kiev tren istasyonunda verilen pozlar… Ne sahada bir değişim yarattı, ne de annelerin gözyaşını dindirdi.
Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD’nin Avrupa’ya çektiği stratejik ayar, birkaç hafta sonra ete kemiğe büründü: Avrupa, yine kendi adına değil, başkası adına konuştu. Kendi tarihini unutarak, kendi halkını görmezden gelerek…
Bu kıta artık vizyon üretmiyor. Strateji geliştirmiyor. Sadece komut alıyor. Liderlik koltuklarında oturanlar ise sabah ilk Washington’u arıyor. Çünkü asıl merkez orası. Avrupa artık kendi halkına bile güven veremiyor. Sokağında umutsuzluk, sandığında öfke, sokaklarında yalnızlık var.
Bu savaşlar, özgürlük için değil; pazar payı, enerji hatları, yeraltı kaynakları için.
Bu savaşlar, halklar için değil; holdingler, silah kartelleri, lobiler için.
Ve olan yine annelere oluyor.
Barış, Avrupa’nın diplomasi masalarındaki içi boş deklarasyonlarda değil;
Barış, silah sevkiyatlarının son bulduğu, maden anlaşmalarının durduğu, halkların birbirine düşman değil kardeş olduğu bir düzende mümkündür.
Ama o düzene ulaşmak için önce şu soruyu sormak gerek:
“Anneler neden hâlâ ağlıyor, ve kim bu gözyaşlarının üstünden servet biriktiriyor?”
Gerçek Anneler Günü’nü kutlamak için önce bu sorunun cevabını dürüstçe vermek gerek.
Ve cevabı bildiğimiz hâlde susuyorsak, sadece annelere değil, insanlığa da ihanet ediyoruz.

Yorum Yazın