Bir kabadayı ve yandaşları oyun bahçesinde birisini tartakladığında, bu izleyenler için de bir testtir. Kendilerine bulaşmasın diye sadece durumu izlemekle mi yetinecekler yoksa mağduru bırakması için kabadayıya müdahale mi edecekler? Heen, Başkan’ın listesinde olan ancak henüz sıra kendilerine gelmediğinden susan hukuk bürolarının böyle yaparak, kendileri için en az maliyetli ama en yüksek faydayı sağlayacak imkanı kaçırdıklarını söylüyor.
Trump ve Hukuk Büroları
Geçen yazıda, Trump’ın siyasi rakiplerinden öc almaya çalışırken onların avukatlarını da ihmal etmediğini; avukatların kurduğu hukuk bürolarına yönelik taleplerini; bunların farklı müzakere yöntemleri ile nasıl görüşülebileceğini; Trump’ın ne tarz bir müzakereci olduğunu,kariyerini müzakere alanına adamış Sheila Heen’in görüşü(1) ile ele almıştım. Kendisinin hukuk bürolarına tavsiyesi, Trump yönetimi ile müzakere edilmemesi yönündeydi.
Heen, bu önerisini şöyle gerekçelendiriyor: Trump’a herhangi bir taviz vermenizden onun çıkaracağı sonuç, sizi istediği gibi itip kakabileceği. Örneğin, büronuzun karar mekanizmalarında yer almasına dair isteğine boyun eğerseniz, sadece o büronuzun yönetimiyle ilgili her şeyi size dikte etme imkanına kavuşmayacak, büronuz bağımsızlığını kaybedecek. Bir başka deyişle, kimi işe alacağınız, hangi müvekkilleri temsil edeceğiniz, kimler için pro bono çalışacağınız gibi şeyler sizin kararınız olmaktan çıkacak. Böylece,ülkedeki en iyi hukuk bürolarından birisi (binlerce avukatı olan büyükler) Trump için çalışır hale gelecek.
Bir başka deyişle, masaya oturduğunuzda maalesef Trump‘ın amacı, menfaat bazlı müzakereciler gibi sizin ihtiyaçlarınızın neler olduğunu anlamak değil kendisine karşı gelen herkesi etkisizleştirmek. Bu anlamda, Heen’e göre Trump müvekkillerinize yönelik özenyükümü ve sadakatınızın kendisiyle yer değiştirmesini istiyor. Dolayısıyla, masaya oturup onunla bir anlaşmaya vardığınızda, “hah, anlaştık, bu kötü olay da bitti” gibi bir şey olmayacak. Tam tersine, Trump’ın stratejisi bir takım şeyleri yapacakmış gibi yaparak, sizden bir şeyler almak ve siz ona “evet” dediğinizde de sizden mutlak itaat beklemek. Bu nedenle, “evet” diyerek kurtulmaktan ziyade ondan tehditler almaya devam edeceksiniz. Bir anlamda, hayır deme imkanınız varmış gibi gözükecek olsa da Trump’ın, bu “ihanet” karşısında sizden başka öc alma girişimlerinde bulunabilir. (Örneğin, onun istemediği kişileri temsil etmeniz).
Heen, müzakere etmenizin bir sonucunun da Müvekkilleriniz bakımından olacağını ifade ediyor. Nitekim, Müvekkileriniz eğer hükümetin yaptıklarını eleştiren ya da hükümete tazminat davası açmak isteyen kişilerse, onları kaybedeceksiniz. Geriye Başkanı sinirlendirmeyen veya sinirlendirmemek için uğraşanlar kalacak. Diğer yandan, büronuzun farklı ülkelerdeki şubelerindeki avukatlar -özellikle uluslararası iş yapanlar- Müvekkilleriniz gibi sürekli değişen kanun ve kararları izlemekte zorlanıyorlar. Heen, bu insanlar sizinle çalışmaya devam mı edecekler yoksa başka bürolara mı gidecekleri sorusunu yöneltiyor. Ancak anladığımız, şu an hukuk okuyan bir çok kişinin yapılanları onaylamadığı. Uzun bir kariyer önlerinde olan bu insanlar haklı olarak Başkan’ın saldırısına uğramış bir hukuk bürosunda kalırlarsa ileride nasıl bir şöhretleri olacağından endişe ediyorlar. Bir başka nokta da büroya iş (kazanç) getiren ortaklarınız. Onların gitmesi büronun gelir kaybetmesi demek olur. Dahası, tekrar hukuka dönülmesi durumunda, hukuk büronuzun savcılarca rüşvet alma suçlaması ile karşılaşması dahi olası (Başkan’dan rüşvet alma suçlaması gibi anlıyorum). Kısaca, Heen’e göre her ne kadar ortaklığınızın geleceği tehlikede de olsa, müzakere etmek daha bile riskli. Niye?
Trump’ın buradan çıkaracağı ders hukuk bürolarının bir araya gelemediği ve mevcut stratejisine devam edebileceği. Oysa Trump yeterince insan karşı çıkarsa, geri adım attığı bilinen bir başkan. Heen bunu da müzakereye güç bazlı bakan müzakerecinin karşı tarafın gücü karşısında geri adım atması olarak tanımlıyor.
Ya müzakere etmezseniz?
Eğer müzakere etmez ve yönetimle mücadele etmeyi tercih ederseniz, bunun da tabii ki riskleri bulunuyor. Olumlu noktalardan başlarsak, bağımsızlığınız ve doğruluğunuz-dürüstlüğünüzü (integrity) muhafaza edeceksiniz. Halihazırdaki birçok büro gibi, hukuk devletini savunuyor olacaksınız. Böyle bir baskıyla mücadele ettiğiniz için yanında çalışılmak istenecek olduğu kadar “hakkımı savunur” denilerek Müvekkiller tarafından başvurulacak bir büro olacaksınız. Dahası, kimse karışmaksızın istediğiniz Müvekkili temsil edeceksiniz.
Ancak Heen’e göre, müzakere etmemenin bedelleri arasında öncelikle Başkan’ın, sizi rahat bırakmayacak ve tehditlerine ve kınamalarına devam edecek olması bulunuyor. En azından ilgisi başka birilerine yönelene kadar. Dahası, normal işiniz olan yargılamada Müvekkil temsili sizin için bir stres ve rahatsızlık kaynağı olacak çünkü bu konu başka konularla ilgilenmenize engel olacak. Diğer yandan, yanınızda çalışan avukatların tüm bunlarla uğraşmak istemeyebilir. Zira Trump yönetiminin kaldırdığı güvenlik izinleri nedeniyle bazıları çalışma (uzmanlık) alanlarını kaybederek, başka alanlara yönelmek durumunda kalabilir. Federal kurumlarda temsile ihtiyacı olan Müvekkillerinizin temsili için, artık büronuzda çalışanlar o binalara giremeyeceği için, başka avukatlar bulmanız ve onlara ödeme yapmanız gerekecek. Kısaca, her büronun kendi müvekkillerine, çalışanlarına ve ortaklarına bakarak ve uzun ve kısa vadeli sonuçları tartarak vermesi gereken ciddi bir karar. Heen, tüm bunları gözetirken ortakların büroya olan özen yükümünden de bahsediyor.
İlk yazıda, Trump’ın aslında kavga ettiği hukuk bürolarını intimide etmeye çalışırken, iki şeyi daha görmeye çalıştığına değinilmişti: a) Hukuk bürolarına istediklerini yaptırabilecek mi; b)durumu izleyenler ne yapacak? Heen durumu izlemekle yetinen bürolar için de şunları söylüyor: bir kabadayı ve yandaşları oyun bahçesinde birisini tartakladığında, bu izleyenler için de bir testtir. Kendilerine bulaşmasın diye sadece durumu izlemekle mi yetinecekler yoksa mağduru bırakması için kabadayıya müdahele mi edecekler? Heen, Başkan’ın listesinde olan ancak henüz sıra kendilerine gelmediğinden susan hukuk bürolarının böyle yaparak, kendileri için en az maliyetli ama en yüksek faydayı sağlayacak imkanı kaçırdıklarını söylüyor. Zira Trump’ın buradan çıkaracağı ders hukuk bürolarının bir araya gelemediği ve mevcut stratejisine devam edebileceği. Oysa Trump yeterince insan karşı çıkarsa, geri adım attığı bilinen bir başkan. Heen bunu da müzakereye güç bazlı bakan müzakerecinin karşı tarafın gücü karşısında geri adım atması olarak tanımlıyor.
Gerçekten, burada ana hatlarıyla alıntıladığım yazıdaki analize bakıldığında müzakere denilen şeyin Kapalıçarşı’da sıklıkla karşılaşılan “100 istedi, 50 verdim, 75’te buluştuk” pazarlığı olmadığını görmek mümkün. Tam tersine, yazı iki tarafın gündemini; önceliklerini ve taktiklerini gösteren; müzakerenin ne bazlı (menfaatler; hukuk; güç) yapılabildiğini örnekleriyle anlatan ve müzakere etmenin ve etmemeninin hem olumlu hem olumsuz yanlarını dikkate alan ciddi bir çok hususu içeriyor.
Türkiye’ye dönersek, yıllar içinde avukat sayıları katlanarak artmış bir ülkede, hala 1970’lerden kalma kurallarla yönetilen bir mesleğin, yeterince büyüyememiş ve hatta şirketleşememiş hukuk bürolarından oluştuğunu biliyoruz. Bir avukatlık ortaklığı kurmak ve kurulanları devam ettirmek zor olduğu gibi; kendi başına çalışanların yeterince işinin olmaması, ekonomik sorunların doyurucu vekalet ücretleri istenilememesi hatta bunların tahsil edilememesi gibi sorunlar olduğunu da biliyoruz. Ancak hukukun eriyip gittiği bu döneme bakınca, ülkede bu kadar büyük hukuk büroları olmadığına, bir büro ile uğraşılmasından bu kadar çok insanın etkilenmemesi açısından, şükretmek mi lazım diye de düşünmeden edemiyor insan. Ancak Heen’in vurguladığı üzere, büyük hukuk büroları birlikten kuvveti doğurabiliyor. Oysa meslek Türkiye’de olduğu gibi kaldığında, avukatları teker teker intimide etmek; tutuklamak; hatta daha da ileri gidip avukatın avukatını gözaltına almak(2) çok daha kolay.
Baktınız yetmedi, avukatların mesleklerini icra etmek için üye olmak zorunda oldukları meslek örgütlerine saldırmak da söz konusu olabilir. (3) Hatta bu kuruluşlar yerine, “üye sayısı belirli bir sayıyı geçen” tarzı ifadelerle “hukuki sos”a bulanmış yenilerinin kurulması sağlanabilir. Zira avukatlık mesleği, yoğunlukla büyük şehirlerde icra edilir. Ne tesadüf ki, bu da Türkiye’nin iki büyük barosu İstanbul ve Ankara’nın bulunduğu yerler. Ancak bir çok tarihi sebeple avukatlar, hemen koşarak kurdurulmuş kurumlara üye olmaya çalışmıyor.(4) Elbette toplumsal yahut siyasi muhalefeti hukuk eliyle bunaltmayı maharet sananlar, başka hukuki alet edevat icat edebilirler. Gel gör ki, menfaate dayalı müzakere yerine, güce dayalı kazan kaybete oynadığınızda, karşı taraf da kaybeden olmamak için elinden geleni yapıyor.
---------
1. Advice I almost never give: Don’t Negotiate, https://leiterlawschool.typepad.com/files/negotiation-strategy-notes-for-law-firms-heen-april-12-2025.pdf
2. İmamoğlu’nun avukatının avukatı hakkında gözaltı kararıhttps://www.dw.com/tr/ekrem-i%CC%87mamo%C4%9Flunun-avukat%C4%B1n%C4%B1n-avukat%C4%B1-hakk%C4%B1nda-g%C3%B6zalt%C4%B1-karar%C4%B1/a-72328636 (Erişim tarihi: 13 Mayıs 2025)
3. İstanbul Barosu yöneticilerinin görevlerine neden son verildi?https://www.bbc.com/turkce/articles/cly3x107kyko (Erişim tarihi: 13 Mayıs 2025)
4. Halihazırda İstanbul ve Ankara’da ikinci barolar kurulmuş durumda. Türkiye Barolar Birliği’nin 31 Ocak 2024 verilerine göre üyeleri de diğer barolardaki sayının ancak % 5 ve % 11’ine denk geliyor. Kaynak: https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/2024-avukat-sayilari-31122024-85333

Yorum Yazın