Geçtiğimiz haftanın en çok üzerinde durulan konusu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve muhalefet liderlerinin bir arada göründüğü o meşhur fotoğraftı. TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında çekilen karede, daha önce Erdoğan’la uzun yıllar yol yürüyen fakat şimdilerde siyaseten ters düşen liderlerin halinden gayet memnun gibi duran tavırları dikkatlerden kaçmadı.
Evet, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’ndan söz ediyorum.
Görüntülerde belki en çok Babacan ve Davutoğlu ikilisinin pozları ilgi uyandırdı. Ancak Fatih Erbakan’ın Erdoğan’ın elini sıktığı kare, CHP liderinin orada bulunmaması, Müsavat Dervişoğlu ve Devlet Bahçeli’nin ağız birliği yapmışçasına Özgür Özel’i hedefe koyması da çok konuşuldu elbette.
Son yerel seçimde birinci parti çıkan ve anketlerde ağırlıkla ipi göğüslemeye devam eden CHP’den başlayalım öncelikle.
CHP, bilindiği gibi geçtiğimiz yıl normalleşme falan diyerek meclis açılışında bulunmuştu. Bazı milletvekilleri tepki gösterse de Erdoğan’a karşılık ayağa kalkılmıştı. Bu epey eleştiri konusu olmuştu.
Bu sene CHP, aynı oturuma katılmama kararı aldı. Gelin görün ki gene eleştiri oklarından nasibini aldı.
Özgür Özel’in millet iradesine ve TBMM’ye saygısızlık yaptığı söylendi. Hatta Dervişoğlu ve Bahçeli, birbirlerinden bağımsız şekilde aynı anlama gelebilecek bir söylemde bulundu. TBMM’nin protesto yeri olmadığını açıkladılar.
Çünkü CHP lideri Özel, partisine ve belediye başkanlarına yönelik sistematik bir operasyon yürütüldüğünü dile getiriyordu. Bu operasyonun, “ak toroslar” biçiminde nitelendirdiği yargı, kolluk ve siyaset ittifakıyla ilerletildiği üzerinde duruyordu.
Dolayısıyla protesto ediyordu. Kendince haklı sebepleri vardı.
Ama burada esas düşünmemiz gereken, meclisin protesto yeri olmadığı açıklamaları değil mi?
Son yıllarda sokaklar, meydanlar, iş yerleri ve aklınıza gelebilecek bütün kamusal mekânların tamamı protesto yeri olmaktan çıkarıldı.
Anayasal bir hak olan protesto özgürlüğü elinden alınıyor insanların.
Şimdi de meclis.
Diğer taraftan Erdoğan’a gelince, Cumhurbaşkanı’nın içerisinde yer aldığı kimi görüntüler özenle çekilip servis edilmiş gibi duruyor. Hoş, Özgür Özel meşhur fotoğraf karesinin algı operasyonu niteliği taşıdığını belirtmişti.
Ancak Erdoğan’ın bazen Putin’in başını çektiği dünya liderlerini “hizaya çeken” fotoğraflarının yayınlanması, bazen de Obama’nın yanağını okşaması, zihinlerde bir “acaba mı?” sorusu uyandırmıyor değil.
Kuşkusuz anlık fotoğraflar, bir olayın bütününü yansıtmaz. Ancak özenle çekilip seçilmiş fotoğraflar öyle bir servis ediliyor ki Erdoğan’ın kareleri prestij nesnesine dönüşüyor.
Sizin anlayacağınız fotoğraflar, medyada nasıl yorumlanırsa ona göre önem kazanıyor.
Görüntülere göre dünya liderliği sıralaması yapılıyor.
Öte taraftan üstüne biraz konuşulduktan sonra fotoğrafın açısından kaynaklı minvalinde açıklamalarla geçiştiriliyor.
TBMM’nin açılışında çekilen fotoğraf da zannediyorum açı kaynaklı!
Aslına bakarsanız burada en akıllıca duran Fatih Erbakan gibi görünüyor. Davutoğlu ve Babacan, karedeki duruş ve tavırlarını açıklamakta epey zorlandılar.
Yeniden Refah lideri Erbakan, Erdoğan’ın elini sıkmakla yetinmiş. Yanına oturmamış. Gerçi yer bulamadığı söyleniyor ama gene de bu durum kendi hanesine artı yazmışa benziyor.
Son zamanlarda attığı stratejik adımlar hususunda Erbakan’ın hakkını teslim etmek lazım.
Mayıs 2023 seçimlerine Yeniden Refah’ın kendi başına gireceğini duyuruyordu. Batan geminin yanında durmayacağını ilan ediyordu. Ancak birden Cumhur İttifakı’na katıldı. Herhalde siyaseten bir ağırlığı olmadığı için bari birkaç sandalye alayım telaşıyla batan gemiye bindiği savunuldu.
İşin aslı pek öyle değilmiş tabi.
Erbakan’ın potansiyel seçmeni son tahlilde Cumhur İttifakı’ndaydı. Karşıdaki ittifak bloğunu düşman olarak görüyordu.
O zaman önce Cumhur İttifakı’na katılıp potansiyel seçmenlerine güven verdi. Merak etmeyin, ben de sizdenim, öyle Davutoğlu ya da Babacan gibi koltuk uğruna “davayı satmadım” mesajları verdi.
Potansiyel seçmenlerini ferahlattı.
İlerleyen süreçteki ilk seçimlere ittifaksız katılma kararı aldı. Cumhur İttifakı bileşenlerine ama özellikle iktidar partisine sırt çeviren seçmenin önemli bir kısmını kendine çekmeyi başardı böylece.
Kısa zamanda üçüncülüğe yükselip, daha önce iktidarın elinde bulunan bazı kritik belediyeleri aldı.
Erbakan, meclis açılışında sandalye bulup otursaydı ne olurdu bilemiyorum. Spekülasyon yapmak istemem. Ama orada bulunması ve hareketin doğal liderliğine biat edercesine Erdoğan’ın elini sıkması, muhtemelen gene potansiyel seçmenlerine bir güven aşılamıştır.
Muhtemel sebeplerle Cumhur İttifakı içerisinde kalıp karşı tarafa oy vermeye eli gitmeyen iktidar seçmeni için güvenilir bir liman olacaktır.
Yeniden Refah’tan bahsetmişken, gelelim Deva ve Gelecek’e…
Tarihsel bakımdan her türlü düşman imgesini yükledikleri CHP’yle işbirliği yaptıkları için iktidardan kopmasını bekledikleri oyları Erbakan’a kaptırdılar. Mütebessim Davutoğlu, stratejik derinliği olan birisidir neticede. Bunları hesaplamıştır herhalde.
Son olarak Türk siyasetinin gömülüp kaldığı kutuplaşma ikliminde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve siyasî parti liderlerinin bir fotoğrafı bile farklı yorumlanabiliyor. Ancak eski Türkiye’de, cumhurbaşkanları iktidar ve muhalefet liderlerini köşke çağırır toplantılar düzenlerdi. Eşitlik görüntüsü verebilmek amacıyla genel başkanlar yuvarlak bir masaya oturtulurdu.
Ertesi gün gazetelerde, yuvarlak masa toplantısı diye manşetler atılırdı.
Türkiye’nin meseleleri görüşülür, çözüme kavuşturulurdu. İktidar ve muhalefetin arası bulunurdu. Kritik adımlar atılmadan önce mutabakat sağlanırdı.
Buna da devletin ve sistemin garanti mekanizması işlevi gören, tarafsız ve kamplaşmadan ziyade birleştirici bir figür olan cumhurbaşkanı ev sahipliği yapardı.
Yeni Türkiye’deyse bir fotoğraftan üç yıl sonraki seçim hesapları, anayasa değişiklikleri, adaylar, listeler, ittifaklar ve daha nice varsayım gırla gidiyor.

Yorum Yazın