Genel beklenti İmamoğlu’yla ilgili iddianamenin yıl bitmeden kabul edileceği ve duruşmaların başlayacağı yönünde. Bu gerçekleştiği an savcılık makamının elindeki kanıt durumu ve tarafların birbirine karşı üstünlükleri açıklığa kavuşacak. O günü, yani Kırmızı Pazartesiyi beklediğimiz bu konjonktürde Halk Partisi ile İmamoğlu çevresindeki tartışmaları özetlemek yerinde olabilir. Yakın dönem Türk siyaseti bakımından İmamoğlu’nun hikayesiatılan bir dizi yanlış ve doğru adımın toplamı gibi duruyor karşımızda. Öncelikle Kılıçdaroğlu’nu deviren yenilikçi harekete ve ortaya çıkan yeni parti içi mimariye bakalım. Kılıçdaroğlu’nun baskısı karşısında geri adım atan ve 2023 seçimleri bakımından büyük bir fırsatı kaçıran İmamoğlu aynı zamanda parti içi değişimin ateşini yakan öncü isimdi.
CHP’nin yerel seçim başarısı ve birinci parti konumu önemli ölçüde bu değişimin sonucu. Ama bu yönde hareket edilirken gelecek dönemi zora sokacak iki büyük yanlış yapıldı: İmamoğlu’nun hareketin lideri olmasına rağmen genel başkanlıktan kaçınması CHP’yi ve kendisini bir çıkmaza mahkum etti. Ekrem beyin belediye başkanlığında kalmakta ısrar etmesi yolsuzluk-belediye operasyonları için uygun bir zemin yarattı. İmamoğlu partinin en güçlü siyasetçisiyken genel başkanlığı istememesi ise genel merkezi önce Saraçhane, ardından da Silivri karşısında ikincilleştirdi. Rakipleri Özgür Özel’i gerçek bir genel başkan olarak görmüyor. Her hafta Silivri’ye gidip talimat alan bir vekil genel başkanla karşı karşıya olduğumuz iddiası negatif bir algı olarak karşımızda durmakta.
19 Mart süreciyle tüm dengeler değişti. CHP bir yandan İmamoğlu ve diğer belediye başkanlarına yönelik yolsuzluk operasyonları, diğer yandan ise Kılıçdaroğlu’nun mutlak butlan kararıyla geri dönme ihtimaliyle uğraşmak zorunda kaldı. Bu iki gündemden ilki tabanı kitlesel olarak diri tutan, ama iktidara ulaşma kapasitesini her geçen gün biraz daha azaltan bir seyir izledi. Yolsuzlukla ilgili suçlamalar kamuoyunu tam anlamıyla ikna edemedi. Toplumun hala büyük çoğunluğu CHP’li belediye başkanlarının yolsuzluk yaptığı için değil, muhalif oldukları için cezaevinde olduğunu düşünüyor. Ancak şimdilik durum böyle. İmamoğlu yargılaması başladıktan sonra sayısız hukuki kanıt ve itirafçının ifadesiyle yüzleşmek zorunda kalacak parti yönetimi. CHP’nin İmamoğlu meselesine odaklanması büyük resmi görmesine engel oluyor. Şöyle ki, bu süreçte sağ muhalefetle anlamlı, istikrarlı ve yapısal bir ilişki kurulamadı. 1
Ekim fotoğrafı Erdoğan’nın sağ muhalefetin AKP rejimiyle müzakere ve iletişim noktalarında her hangi bir bagaja sahip olmadığını gösterdi. CHP muhalefet içinde güçlü ve yalnız bir aktör. Terörsüz Türkiye sürecinin Kürt hareketini iktidara yaklaştırdığı, süreçteki olumlu ilerlemelere paralel bir şekilde büyük bir politik kırılmanın gelmekte olduğu da açık. Siyasi iktidarın anayasa açılımı Kürt muhalefetini sisteme daha da entegre eden siyasal bir zemine yol açabilir. CHP’ye yakın aydınlar bu nedenle İmamoğlu hapisteyken AKP ile işbirliği içinde olan DEM’e çok öfkeli. Hemen her gün medyada ve sosyal medyada yeni bir kriz ortaya çıkıyor. CHP liderliği bu olasılığı tartışmaya yanaşmasa da, pekalacumhurbaşkanının tekrar aday olmasını mümkün kılan erken seçim oylamasında DEM’intavrı Cumhur İttifakından yana olabilir. Dahası Erdoğan’a karşı aday çıkarılmaması ve CHP adayına da destek verilmemesi de ihtimal dahilinde. Kılıçdaroğlu’nun dönüş çabası ise YSK’nın desteğiyle bastırıldı. Yine de çok fazla kendi iç gündemine gömülmüş, bu gündemi tüm topluma dayatmaya çalışan ve diğer siyasi aktörlerle eşitlikçi bir şekilde ilişki kurmakta zorlanan bir ana muhalefet var karşımızda.
İmamoğlu meselesindeki en büyük sorun ise masumiyet karinesinin gereğinin yapılmaması noktasında düğümleniyor. Bilindiği üzere masumiyet karinesi aksi ispat edilene kadar hiç kimseye suçlu muamelesi yapılmaması anlamına gelir. Ancak bu ilke akıl sahibi diğer yurttaşlara belli bir sorumluluk da yükler. Her hangi bir birey, siyasi toplumun bir üyesi kanunları ihlal ettiği gerekçesiyle suçlandığında ona ve topluma karşı sorumluluklarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Kimseye peşinen suçlu gibi davranmamalı, ama üzerine suç atılan bireyin gerçekten de suçlu olma ihtimaline karşı belli bir mesafe ve özenle meseleye yaklaşılmalıdır. Ancak CHP liderliği ve CHP medyasında bu mesafe ne yazık ki yok. Aksi yöndeki kanıtlar hiç dikkate alınmaksızın ne pahasına olursa olsun sonuna kadar İmamoğlu savunuluyor. Bu tavır akılcı, adil ve ölçülü değil. Makul olan partinin tüm üyelerinin masumiyetine inanıldığının açıklaması, üyelerine hukuki yardım sağlaması ve yolsuzluk yargılaması bitene kadar tüm üyelerin üyeliklerinin askıya alınması olmalıydı. Oysa CHP’deki hava böyle değil. İmamoğlu’nu eleştirdiğinizde önce muhalefetten dışlanıyor, sonra da, bu konuda ısrarcıysanız partiden atılıyorsunuz. Bu tartışmanın gündelik hayata yansıması ise itibar suikastı, sosyal medyada trol etkinliği ve medyada dışlama pratiği şeklinde hayat bulmakta.
Sonuç olarak rahatlıkla diyebiliriz ki, İmamoğlu’nun Türk siyasi hayatında yarattığı etki önemli. Ama genel başkan olmama gibi bizzat kendisinin aldığı bazı kararlar muhalefeti iktidar karşısında zayıf bir konuma sürüklemiş durumda. 19 Mart sonrası süreçte ise İmamoğlu’nun masumiyetine inanan insanların aksi yöndeki olasılığı da dikkate alıp daha makul bir bakış açısı geliştirmesi gerekirdi. Ama maalesef aşırılıklar çağındayız. Herkes rakiplerindeki ölçüsüzlüğü bahane ederek kendisine ilkesiz bir konfor alanı yaratıyor.

Yorum Yazın