Astana Zirvesi, yalnızca Çin ile Orta Asya ülkeleri arasında değil, aynı zamanda bölgesel güçler arasında da yeni bir denge arayışını ortaya koydu. Astana’da atılan bu imzalar, tarihin ileriye akan yönüne verilmiş ortak bir sözdür. Çin-Orta Asya Ruhu, sadece bu yüzyılın değil; gelecek kuşakların da kaderini etkileyebilecek bir aklın ürünüdür. Şimdi mesele şu: Bu ruha kimler katılacak, kimler geride kalacak?
Dünya, parçalanan ittifakların, savrulan küresel vizyonların ve çözülen düzenlerin ardından yeni bir hikâye yazıyor. Bu hikâyenin bir bölümü artık Atlantik’te değil, Avrasya’nın kalbinde, Orta Asya’nın bozkırlarında şekilleniyor. Ve bu yeni sayfanın başlığı Astana 2025’te atıldı: Çin-Orta Asya Ruhu.
Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleştirilen 2. Çin-Orta Asya Zirvesi, diplomatik bir buluşmadan öte; gelecek yüzyıla yön verecek bir paradigma değişimini haber verdi. Çin’in ısrarla dile getirdiği dört ilke —karşılıklı saygı, güven, yarar ve destek— artık bir diplomasi metni olmaktan çıkıyor, bir medeniyet stratejisine dönüşüyor. Ve belki de ilk kez, Orta Asya bu kadar uzun vadeli bir vizyonun merkezinde yer alıyor.
Çin’in Sessiz Ama Derin Oyunu
Son birkaç yıldır Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da karşılaştığım tabloyu açıkça ifade edeyim: Çin konuşmuyor, yatırım yapıyor. Demiryolları sessizce döşeniyor, otoyollar bozkırı yarıyor, fiber kablolar sınırları aşıyor. Batı’nın “normatif dış politikası” sözcüklere sığınırken, Çin “altyapı diplomasisiyle” sahada yazıyor geleceği.
Çin’in sadece 2024 yılında bölgeyle olan ticaret hacmini 94,8 milyar dolara çıkarması bir sonuç değil, bir başlangıçtır. Astana’da imzalanan “Kalıcı İyi Komşuluk ve Dostane İşbirliği Anlaşması”, bu ekonomik ortaklığı hukuki bir güvenlik zırhına dönüştürdü. Artık mesele, sadece boru hatları veya demiryolları değil; güvenlik mimarisi, dijital altyapı, eğitim, kültür ve ortak kimlik inşasıdır.
Astana’dan Yayılan Yeni Diplomasi Dili
Zirvede Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in dile getirdiği “Çin-Orta Asya Ruhu”, klasik diplomasi sözlüklerinde yeri olmayan yeni bir kavram. Ama tam da bu yüzden güçlü: Çünkü bu ruh, artık küresel ilişkilerde bir karşı hikâyeye dönüşüyor. Batı’nın dayattığı hiyerarşik düzenin aksine, bu yeni diplomasi dili eşitliğe, karşılıklılığa ve uzun vadeli güvene dayanıyor.
Xi’nin ortaya koyduğu 5 stratejik öneri —politik istikrar, entegre işbirliği, güvenlik ortaklığı, kültürel bağlar ve adil uluslararası düzen— aslında Batı sonrası dönemin manifestosu gibidir. Astana’daki liderlerin ortak kararlılığı, bu önerilerin kâğıt üzerinde kalmayacağını, uygulamaya geçirileceğini net biçimde gösterdi.
Bölgesel Jeopolitiğin Sessiz Değişimi
Astana Zirvesi, yalnızca Çin ile Orta Asya ülkeleri arasında değil, aynı zamanda bölgesel güçler arasında da yeni bir denge arayışını ortaya koydu. Rusya’nın tarihsel etki alanında bu kadar görünür bir Çin mevcudiyeti, bölge dinamiklerini yeniden şekillendiriyor. Fakat dikkat: Çin, hegemonya değil, ortak kalkınma vaat ediyor. Askerî üs değil, teknoloji parkı kuruyor. Bu, klasik emperyal anlatıyı kıran post-hegemonik bir strateji.
2025 itibarıyla Çin’in bölgeye sağlayacağı doğrudan yatırımların 100 milyar doları aşacağı öngörülüyor. Üstelik bu yatırımlar sadece fiziksel altyapıya değil; yeşil enerji, yapay zekâ, ileri üretim teknolojileri ve kültürel etkileşim platformlarına yöneliyor. Bu, yalnızca bir işbirliği değil, bölgesel bir zihniyet dönüşümüdür.
Çin-Orta Asya Ruhu: Geleceğe Ortak İmza
İpek Yolu, bir zamanlar ticaretin değil, aynı zamanda medeniyetin de yoluydu. Astana 2025’te ortaya konan vizyon, o yolun yeniden inşasıdır. Fakat bu kez sadece mallar değil; teknoloji, fikirler, güvenlik vizyonları ve diplomatik ilkeler taşınıyor. Çin’in Lu Ban Atölyeleri, kültür merkezleri, üniversite şubeleri gibi “yumuşak güç” araçları, bu ortak ruhu halkların belleğine de işleyecek.
Unutulmamalı ki; bölge ülkeleri için bu işbirliği, sadece Çin’in yükselişinden fayda sağlamak değil, aynı zamanda Batı dışı bir modernleşme rotası çizebilme ihtimalidir. İşte bu yüzden, Astana Zirvesi bir zirveden fazlasıdır: Olası bir gelecek inşasının provasıdır.
Tarihin Yeni Yönü
Xi Jinping’in o çok tartışılan cümlesiyle bitirelim: “Tarih geriye dönmemeli, ileriye gitmelidir. Dünya bölünmemeli, birleşmelidir. İnsanlık orman kanunlarına geri dönmemeli, ortak bir gelecek inşa edilmelidir.”
Astana’da atılan bu imzalar, tarihin ileriye akan yönüne verilmiş ortak bir sözdür. Çin-Orta Asya Ruhu, sadece bu yüzyılın değil; gelecek kuşakların da kaderini etkileyebilecek bir aklın ürünüdür. Şimdi mesele şu: Bu ruha kimler katılacak, kimler geride kalacak?

Yorum Yazın