MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

İtfaiyenin değerinin farkında mıyız?

Ana SayfaSi̇yasetİtfaiyenin değerinin farkında mıyız?
İtfaiyenin değerinin farkında mıyız?

Risk azaltma eylem planlarının uygulama yöntemi Japonya’da ya da başka ülkelerde görüldüğü gibi yalnızca bir denetimden ibaret değil. Karşılıklı öğrenme ve geliştirme modeli.

05 Temmuz, 2025, Cumartesi 06:40
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş

İstanbul gibi nüfusa sahip şehirlerin (ya da bölgelerin) itfaiyeci sayısındaki farklılıktı. Almanya’dan (Bavyera eyaletinden) davet ettiğimiz yönetici kendi bölgelerinde üç milyon itfaiyeci olduğunu söyledi. Bu sayının yalnızca üç-beşbin kadarı profesyonel itfaiyeciydi, geri kalanı da gönüllü. Başka bir deyişle her bir profesyonel itfaiyeciye yüzlerce gönüllü düşüyordu!

Zannedersem yangınlarla ilgili çok kişinin deneyimi vardır. Kimi zaman bizzat kendi yakın çevresinde. Kimi zaman uzak çevresinde.

Bir ilkokul gezisinde İstanbul İtfaiye Müzesi’ni ziyaret ettiğimizde İstanbul’daki büyük çaplı yangınların belgelerinin orada teşhir edildiklerini görmüştük. Bunların içinde parçalanmış sanayi tüpleri, yanmış eşyalar, ısıdan eğri büğrü hale gelmiş metaller, bina kalıntıları bulunuyordu. Fotoğraflarla, yazılarla olaylar belgelenmişti.

İtfaiyenin önemli görevlerinden biri de yangınların neden çıktıklarını araştırmak. İtfaiyenin bu işlevi çok önemli çünkü yangınların önlenmesinde bu yapılan araştırmalar çok etkili olabiliyor. 

Kendi yakın çevremden bir örnek vereyim:

Yapıların içinde kimi zaman saatte binlerce watt elektrik tüketen fırın, ısıtıcı, çamaşır makinesi, ütü gibi aletler aynı anda kullanılabiliyor.

Karşımızdaki ahşap köşkün ve diğer yapıların elektrik kabloları yukarıdan cephe kaplamalarına bağlanıyor. Bu kabloların ahşabın üzerindeki ek yerlerinde geceleri yağmurlu havalarda elektrik arkları görülüyordu. Bir yağmurlu gece tutuştular. Komşular anında müdahale ettiler, oldukça basit bir yöntemle elektriği kestiler ve söndürdüler. Eğer itfaiyenin gelişi beklenseydi koskoca köşk kül olmuştu.

Bunun gibi birkaç tanıklığım daha var. Kartalkaya felaketi gibi bir yangının dahi daha başlangıçta önlenebileceği çok bariz bir şekilde görülüyor.

Bu nedenle bu yazıyı yazmaya karar verdim. 

99 felaketinde Türkiye acil durum yönetimi ile ilgili bir organlaşmanın bulunmadığını fark etti. Bu nedenle gönüllüler yardım çalışmaları yanında acil durum yönetimi gibi zor bir işi de üstlendiler. Kendi imkanlarıyla arama-kurtarma, sağlık ve yardım çalışmalarını, malzeme akışlarını koordine etmeye başladılar. Hiç bir deneyimleri olmadığı halde bu zor işi başarıyla yerine getirebildikleri görüldü. Acil durum yönetimini üstlenen siviller bütün kurumların, bakanlıkların, belediyelerin neler yapabileceklerini öğrenmeye çaba gösterdiler. Geçici barınma sorunlarına yönelik çalışmalardan hayatın yeniden örgütlenmesine kadar afet sonrası ortaya çıkan durumu yönettiler.

O tarihte acil durum yönetimi çalışmalarında katılımın önemini kavrayan insanlar tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kapısı çalındı. Henüz AKOM falan ortada hiçbir şey yoktu. Büyükşehir İtfaiyesi’nin yangınlara müdahale etmenin dışında bu çaptaki bir felaketi yönetebilecek kapasitesi bulunmuyordu.

Koskoca İstanbul’da yaklaşık iki bin itfaiyeci bulunuyordu. Ellerindeki araçlarla yalnızca şehirdeki “rutin” sayılabilecek yangınlara, olaylara müdahale edebiliyorlardı. Yeni inşa edilen binaların da yangın yönetmeliklerine uygun olması için de denetim işlevini yerine getirmeye çalışıyorlardı. Buna karşılık her ilçede yerel bir örgütlenmesi bulunuyordu.

Siviller Büyükşehir ile toplantılar yapmaya başladı. Bu toplantılarda uluslararası örnekleri incelendi. 

Almanya’da İstanbul kadar nüfusa sahip bir yerel yönetimin 3 milyon itfaiyecisi var.

Şaşırtıcı olan İstanbul gibi nüfusa sahip şehirlerin (ya da bölgelerin) itfaiyeci sayısındaki farklılıktı. Almanya’dan (Bavyera eyaletinden) davet ettiğimiz yönetici kendi bölgelerinde üç milyon itfaiyeci olduğunu söyledi. Bu sayının yalnızca üç-beşbin kadarı profesyonel itfaiyeciydi, geri kalanı da gönüllü. Başka bir deyişle her bir profesyonel itfaiyeciye yüzlerce gönüllü düşüyordu! 

Bu gönüllüler yalnızca olağanüstü durumlarda değil, rutin işleyişte de hazır olmak için teşkilatın içinde aktif görev alıyor, nöbetlere katılıyor, müdahalelerde bulunuyordu. Bu gelen kişi teşkilatın başındaydı ve kendisinin de gönüllü olduğunu söyledi. Gönüllüler aynı zamanda itfaiyenin yönetiminde söz sahibiydi. 

Bunun Türkiye’de de örneği var:  

99 afeti sonrasında, deprem bölgesinde yıllarca süren çalışmalardan sonra, çok taraflı mikrobölgeleme çalışmalarına ilişkin örnekler oluşturuldu ve yıllarca süren çalışmalar yapıldı.

Japon Acil Yardım Heyeti, Tokyo Yaşam Kalitesini Geliştirme Laboratuarı, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden öğretim üyeleri destek verdiler.

99 afetinden alınan dersler ve çok sayıda Japon uzmanlarla yürütülen risk gözlem ve azaltma eylem planları hazırlama yöntemlerini kullanarak. 

Bu mikrobölgeleme yöntemi ve sokak sokak, ev ev, mahalle mahalle yapılan çalışmalar yıllarca gönüllüler tarafından sürdürüldü. Bu yöntem son derece başarılı oldu. Binlerce insanın hayatı kurtarılmış oldu. 

Nasıl bir yöntem uygulandı? Basitçe olması gereken uzmanların, kamunun, yerel sorun sahiplerinin, bağımsız sivil kapasiteleri oluşturan kuruluşların birbirine yerelde temas etmesi, birlikte öğrenmesi ve risk azaltma eylem planları adı verilen belgelerin bütün aktörleri farklı eşiğe taşıyan bir üretim süreci olması... İhale ile hazırlanan ve oldu bittiye getirilen imar planlarından çok farklı... İçerik ve yöntem çalışmayla birlikte gelişiyor.

Bu süreçte siviller farklı yerellikler için de hayati önem taşıyabilecek -Japonya’da bir kırılma noktası oluşturan KOBE afetinden sonra yıllardır uygulanan planlama çalışması ile- bir deneyim köprüsü kurmaya çalıştılar.

Sivillerin 99 felaketi sonrasında ortaya koydukları bu muazzam deneyim sonraki yıllarda “unutuldu” demek yanlış olur, unutturuldu. Kamu ile siviller arasında hakim olan resmi- özel karışımı ilişki modeline geri dönüldü.

Oysa bu yaşanan deneyim yalnızca afetler için değil, kamu yönetimi modelinin iyileştirilmesi için eşsiz bir fırsattı. Risk azaltma eylem planlarının nasıl ilişkisel bir modelle hazırlanabileceği, geliştirilebileceği, yönetim modelini nasıl iyileştirebileceği konusu felaketlerden beslenen, kamu imkanlarıyla kendilerine imtiyazlar elde eden sınıflar tarafından örtbas edildi.

Afeti hazırlayan en önemli neden zannedersem deneyim biriktirememek. Hazırlıksız olmak ve sürekli yeniden başlamak.

Risk azaltma eylem planlarının uygulama yöntemi Japonya’da ya da başka ülkelerde görüldüğü gibi yalnızca bir denetimden ibaret değil. Karşılıklı öğrenme ve geliştirme modeli. Yerel insanlar çok şey biliyor, öğreniyor ve uzmana öğretiyor, uzman da deneyim köprüleri kurarak başka bir eşiğe taşıyor bilgiyi. Denetim ise bizim modeldeki gibi tek başına ve yukarıdan olursa, bürokratik, şekilci bir uğraşa dönüşüyor. Failleri planlama sürecine dahil etmeyen bugünkü  katılım modelinin aciliyetle değiştirilmesi gerekiyor.

Sonuç olarak, mesele gayet açık:

Sivil toplumla kamu yönetimlerinin işbirliğinin önemi bu örneklerden bilmiyorum yeterince anlaşılıyor mu? Yoksa sivillere yalnızca “bilinçlendirilmesi gereken halk yığınları” olarak mı bakılıyor? 

Risk azaltma eylem planlarının uygulama yöntemi Japonya’da ya da başka ülkelerde görüldüğü gibi yalnızca bir denetimden ibaret değil. Karşılıklı öğrenme ve geliştirme modeli. Yerel insanlar çok şey biliyor, öğreniyor ve uzmana öğretiyor, uzman da deneyim köprüleri kurarak başka bir eşiğe taşıyor bilgiyi. Denetim ise bizim modeldeki gibi tek başına ve yukarıdan olursa, bürokratik, şekilci bir uğraşa dönüşüyor. Failleri planlama sürecine dahil etmeyen bugünkü  katılım modelinin aciliyetle değiştirilmesi gerekiyor. 

Nedeni çok basit: Sonuçta kimse isteyerek zarar görmek, acı çekmek istemez!

Nasıl farklı bir afet yönetimi modeli?

Yeni bir model icat etmeye gerek yok, öncelikle. Başta da söylediğim gibi afetle karşılaşma biçimleri zaten toplulukların etkin rol oynadıklarını gösteriyor. Mesele öncelikle risk azaltma eylem planlarının katılımcı hale getirilmesinde. 

Kendi yaşadığım bir bölgeden Adalar’dan örnek vereyim:

Bir

Anladığım kadarıyla belediye hizmetlerinin örgütlenmesinde “gönüllü zabıta” olabiliyor. Sivillere görev verilebiliyor. Peki gönüllü itfaiyeci de olmasın? Birçok ülkede oluyor, hem de belki çok eski bir geleneğin uzantısı olarak mesela bütün Avrupa ülkelerinde. (İstanbul’da Sedef adasında gönüllü itfaiyecilerin olduğunu duymak kulağıma iyi geldi.) Demek ki olabiliyor.

Birçok ülkeden gönüllü itfaiyeciler hizmet verdikleri sürelerde sigortalı oluyor, “secondment” (yan uğraş) yöntemi ile çalışıyor, yani işinde elektrik teknisyeni, mühendis, işletmeci falan.

Bu nedenle yangın önlemede, tedbir almakta profesyonel ekiplere göre kamu yönetimine farklı bir deneyim taşıyor, risk azaltma eylem planları bu deneyimle birlikte çok yönlü hale gelebiliyor.

Örneğin eğer Adalar'ın nüfusu 17 bin ise, en az 3 bin kişi gönüllü sertifikasına sahip olabiliyor. Afetlerdeki risk karşısında yönetim onları sigortalıyor. Normal durumlardan çok büyük afetlere karşı hazırlıklı olmak için. (Biraz daha açmak için aşağıdaki açıklamayı koydum.)

Gönüllü itfaiyecilerin özellikle olağan durumlarda değil, büyük çaplı afetlerde hayati bir önemi var.

İki

Afet hazırlığında mutlaka çok taraflı ve çok öncelikli “mikrobölgeleme” çalışmalarının yapılması önemli bir mesele. Dünyanın her yerinde çok aktörlü, çok katmanlı yönetim modelinin bir uygulama konusu olarak sayısız deneyim örneği var. 

Afetlere hazır olmak için her yerleşim biriminin özelliklerine göre risk azaltma eylem planları geliştirmek şart. Mikrobölgeleme çok taraflı bir planlama yöntemi olduğu için afetlere hazırlıkta çok önemli. 

Bu planlama yöntemi Sedef Adası örneğinde olduğu gibi bir tür “alan yönetimi” uygulamasının daha küçük ölçekte olanı.

Üç 

Planlar ihale ile yapılıp, sonra ortada bırakılmıyor. Dünyadaki şehircilik deneyimlerinde  yerel planlama ofisleri-organları oluşturuluyor. Gelişmeyi düzenleyebilmek için süreç odaklı ilişkiler geliştiriliyor ve buna uygun yöntemler uygulanıyor. Risk azaltma planları da tıpkı atık yönetimi planları gibi failleri dışlayan değil, süreçlere katan özellikte. Çünkü failleri, bağımsız uzmanları, sivilleri yönetim sürecine katmayan planlar bürokratik bir şekilcilik dayatmaktan başka bir işe yaramıyor.

 

  • Şehri yaşanabilir kılmak için bisiklet Şehri yaşanabilir kılmak için bisiklet
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
İstanbul İtfaiye MüzesiBavyeraAFADAKOMİstanbul Büyükşehir Belediyesi

Yorum Yazın

Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Fatih Öztürk
    Fatih Öztürk Butlana koşarken politik sorun doktrinini hatırlamak: Siyaset mühendisliği
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Tebrikler elitler, ‘harika’ adamınızı geri getirdiniz
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Hürriyet mi, hassasiyet mi?
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Demokrasi mücadelesinin paydaşlığında muhalefet
    Ömer Terzi
    Ömer Terzi Adaletin Nabzı: Murat Çalık Dosyası
    Osman Erden
    Osman Erden Osman Kavala’nın durumu bizi neden ilgilendiriyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş İtfaiyenin değerinin farkında mıyız?
    Herkül Millas
    Herkül Millas Şerif Mardin ve Modernleşme
    Seda Aktaş
    Seda Aktaş Dijital çağın estetik paradigmaları: Yapay zekâ, algoritmalar ve sanatsal üretim
    Zeynep Ardıç
    Zeynep Ardıç Büyüyen ekonomi ve küçülen hayatlar
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy ​​Sancaktan Devlete sonra vilayete: Hatay'ın Güncesi
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Siyasal dönüşüm ve muhalefet
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP’nin CHP’lilerle sınavı
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Savaşın gölgesinde: Madenler, hafıza ve satranç
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Yenilikçi Sınıf Projesi: Vizyoner bir başlangıç mı, ileriye taşınması gereken bir deneme mi?
    Özgür Çoban
    Özgür Çoban Aşırı sağın gölgesinde Alman yargısı 
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Duvarların ardına saklanan siyaset
    Emir Berke Yaşar
    Emir Berke Yaşar İthal bir şey: Homofobi
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Toplumun dışına düşenler, buraya!
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı