Diyorum ya bizdeki kavga, ulus-devletin kendilerine ait olduğunu düşünen iki siyasi kimliğin kavgasıdır. Kavgayı kimlikler arası bir düzeye indirgememin sebebi, küreselleşmeyle ulus-devletin zayıflaması sonucunda ortaya çıkan kimlikleşmelerin sınıf/çatışma ilişkisi yerine geçmiş olması. Bu yerine geçme işi ise geçici bir durum. Kimliklerin taleplerinin yerine geleceği bir dünyada sınıf/çatışma meselesine yeniden döneceğimiz açık.
Ulus-devletin zayıflaması ulus devlet çatısı altındaki toplumu doğrudan temsil çoğunluğu olmayan “azınlık” kimliklerin güçlenmesiyle yürüyen bir süreç. Bu da çıkarları ulus-devletin varlığına bağlı kimliklerin bir karşı duruş olarak devletin sahibi kendileriymiş gibi görmelerine yol açıyor. Her ülkede de görülebileceği gibi bizde bu durumda iki kimlik, iki siyaset ve iki parti var. AKP ve CHP.
Öcalan’ın bir zamanlar seçimlerle ilişkin HDP için ortaya attığı “üçüncü yol” fikri ise tam da burada karşılık buluyor. Kimileri bir zamanların İngiltere’sindeki Tony Blair’in “üçüncü yolu” ile karıştırdığından Öcalan’ın “üçüncü yol” ile ne kastettiği tam olarak da anlaşılamadı. Oysa bence Öcalan “üçüncü yol” ile biri “İslamcı-milliyetçi” diğeri “Seküler-milliyetçi” olan AKP ve CHP arasında “radikal demokrat” bir siyaset önermekte.
DEM Parti’nin benimsediği siyaset de bu bence! Meclis’in açılışına katılması ne onun AKP yanında konumlanacağı anlamına gelir ne de üyelerinin demokrasi dışı bir arayışa razı olacakları. Aksine, DEM partinin görmeyi arzu ettiği tablo hiçbir partinin diğerini “düşman” olarak değil “rakip” olarak gördüğü bir demokrasi tablosudur. Onun için Meclis’tedir ve onun için siyaset yapmaktadır. (Bu arada, Saray’ın Meclis’in içinde algı operasyonu yapabileceğini düşünüp de daha temkinli davranması iyi olurdu ama bu da “insani” nedenlerle atlanmış gibi görünüyor).
İlginçtir! Yukarıda ifade ettiğim gibi kavga, kendini bu ülkenin sahibi olarak gören iki kimliğin üzerine oturan AKP-CHP’nin arasında olduğu halde bu kavganın temel nedenlerinden biri DEM partiyle ilgilidir. DEM parti, benimsediği “üçüncü yol” siyasetiyle Kürt kimliğine ait talepleri dile getirerek AKP-CHP’yi “milliyetçi” kökenlerinden uzaklaştırmak zorunda bırakıyor. Nitekim, en milliyetçi parti olarak MHP’nin attığı ilk adım bu ülkenin sahipleri arasında Kürtlerin de olduğunun kabulü üzerinden bir siyasete ittikçe, henüz daha derinliğini bilmemekle birlikte Özgür Özer’in de söylemlerinde bir karşılık buluyor. Bu durumun ülkedeki demokrasi düzeyini yükselten ve onu gerçek bir demokrasiye doğru iten bir yol değilse nedir ki?
Küreselleşme bütün dünyada olduğu gibi bizdeki kimlik taleplerinin de yükselmesine neden oldu. Bunun kaotik bir siyasi ortam yarattığı ortada. Bu kaotik ortamın savaşlara yol açtığını da görüyoruz. Ama henüz görmediğimiz, ulus-devletlerin bu kaosa nasıl son vereceği ve yeni bir düzenin nasıl tesis edileceği…
Doğrusu bu çerçevede Öcalan’ın önerilerini tartışmamızın zamanı gelmiştir. Ulus-devlet çatısı altında farklı kimliklerin kendi kimliklerini yaşarken diğerleriyle barış içinde bunu yapabilecekleri yeni bir siyasal zihniyet dünyasının oluşturulması bulunabilecek başka herhangi bir yoldan daha değerlidir. Bu yol barışçıdır, eşitlikçidir, çevrecidir ve her şeyden önemlisi daha adildir.
Seçim de bize kalmıştır!

Yorum Yazın