Bir önceki yazımda başlıktaki soruya cevap vermek için Özel’in Genel Başkan seçildiği gün yayınlanan yazıyı yeniden yayınlamış ve soruyu cevaplamayı bu yazı ile sürdüreceğimi yazmıştım.
Şuradan başlayalım, CHP’nin merkez partisi olup olmadığının tespiti ülkenin içinde olduğu iklim bağlamında kolay değildir.
Bunun temel nedeni, 2018’de değişen siyasal sistemle birlikte siyasetin alanını net biçimde devletin sahasına taşınmasıdır.
Bu tespiti biraz açmak ve bir partinin siyasi yelpazedeki yerini analiz için Etyen Mahçupyan’ın makalesindeki iki temel soruya cevap aramamız gerekiyor;
İlki, “Bir siyasi parti kimin için siyaset yapıyor yani meşruiyetini nereden alıyor?”
İkincisi ise, “Bu siyasal pozisyonu, hangi değerleri savunarak gerçekleştiriyoryor?” sorularıdır.
İlk sorunun bir ucunda toplum/birey, diğer ucunda devlet vardır.
İkinci sorunun bir ucunda evrensel değerler, diğer ucunda ise yerel değerler bulunmaktadır.
Bu iki eksenin kesişimi ile ortaya çıkan yelpaze, siyasi partilerin yerlerini belirlemek açısından anlamlı bir harita ortaya çıkarabilir. Ama hemen ifade edelim ki, partilerin bu tablodaki konumları kaçınılmaz olarak göreli olacaktır.
DEVLET MERKEZLİ SİYASET GELENEĞİ
Şurada başlayalım; çok partili hayata geçtikten sonra Türkiye’de “istisnai dönemler” dışında siyaset, büyük ölçüde meşruiyetini devlette almış ve küçük ideolojik partiler dışında kitle partileri devlete yakın durmuşlardır.
Bu partilerden laiklik, özgürlük gibi evrensel değeri söylem düzeyinde savunan partiler kendini solda; muhafazakâr ve milliyetçi gibi kavramlar üzerinden siyaset yapanlar da kendilerini sağda konumlandırmışlardır.
Meşruiyetini devletten ve rant yaratma mekanizması olan devletçilikten alan bu sol/sağ partiler arasındaki ideolojik fark göreli olmuştur.
Bu alanda evrensel ölçülerde siyasetten bahsetmek de mümkün değildir.
Ancak hemen ifade edelim ki, 75 yıllık çok partili hayatımızda siyasetin olduğu istisnai dönemler var olmuştur.
Çok kabaca tasnif edersek; Demokrat Parti’nin ilk yıllarını, 71-77 dönemi CHP iktidarını, Anavatan Partisi’nin ilk dönemi, AKP’nin ilk iki dönemini bu istisnai dönemler olarak kabul edebiliriz.
Bu dönemleri istisnai kılan, siyasi meşruiyetin devletten değil toplumda arandığı, toplumsal taleplerin siyasete taşınma çabasıdır.
Bu dönmeleri istisnai kılan ise devletin ideolojik gücü kadar ekonomik güç yaratan devletçilik olmuş ve iktidar partileri hızla devlete yakınlaşmış ve kısa sürede devlete eklemlenmişlerdir.
Son tahlilde devlete eklemlenme, iktidar olma halinin sürmesinin ekonomik garantisi olmuştur.
AK PARTİ'DEN AKP'YE
Mesela AKP. Kuruluş süreci ve ilk dönemi ilde devleti dönüştürmeye soyunan parti, bugün devletin/devletçiliğin en güçlü savunucusudur.
Muhafazakâr demokrat siyasi kimlik iddiasıyla toplumsal talepleri siyasete taşıma iddiasıyla başlayan siyasi yolculuk gelinen noktada devletçi bir otoriter bir partiye dönüşmüştür.
HELALLEŞME=DEMOKRATLAR BİRLEŞİN
CHP, devletçi bir parti olmasına rağmen kendisi sol/sosyal demokrat parti olarak tanımlamış ve devletin sahibi olduğu varsayımı üzerine siyaset inşa etmiştir.
Oysa devlet, onu kurandan bağımsız olarak ideolojik özünü ve sürekliliğini korumak için iktidar olan partinin kültürel kimliğine bakmaksızın işbirliği yapmış ve partileri kendisine benzetmiştir. Siyasetin devletin alanın hapsedilme sürecinde CHP önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partiyi merkeze taşıma çabasına girişmiştir. Bunu da, CHP’yi farklı toplumsal kesimlere ve bir biçimde mağdurlara açarak yapmayı denedi.
2014 yılından itibaren adım adım izlediği politikaya, 6 Kasım 2021’de bir ad koydu; “helalleşme”.
Kılıçdaroğlu’nun 16 Kasım 2021’de Meclis konuşmasında şu bölümü hatırlamakta yarar var;
“… Açık yaralar var. Biliyorum zor olacak ama kesinlikle yapacağız ve başaracağız. 28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp, helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımıza helalleşeceğiz.
Roboski ile helalleşeceğiz. Bakın hukuk başka, helalleşme başka... İnsanlara devlet tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz.
Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkumları ile helalleşeceğiz.
Mahalleleri gasp edip sürülen ve mahallelerine lüks siteler dikilen Romanlarla helalleşeceğiz.
Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıkla, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz.
Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleriyle helalleşeceğiz. Bugün Londra'ya göç etmiş en parlak beyinlerimiz ile helalleşeceğiz.
Ali İsmail Korkmaz'ın ailesiyle helalleşeceğiz.
Soma ile helalleşeceğiz.
Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede; bir sağdan, bir soldan, o insanlarımızla helalleşeceğiz.
9 yaşındaki Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründüren Mısra Öz ile helalleşeceğiz.
Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz.
Helalleşeceğiz dostlarım ve yakın bir gelecekte bir gün çocuklarımız geçmişe baktıklarında, "neler olmuş ama önümüze bakmayı bilmişiz; helal olsun onlara”
Kılıçdaroğlu’nun helalleşeceğiz diyerek andığı toplumsal kesimler ve aktörler CHP iktidar döneminin mağdurları mı?
Büyük kısmı değil. Bütün bu mağduriyetlere yol açan farklı iktidarlar olsa da ideolojik öznesi aynıdır.
Kılıçdaroğlu’nun sonradan adına helalleşme adını koyduğu siyaset esas olarak CHP’nin devletten uzaklaşarak farklı toplumsal kesimler diyalog kurarak siyasi meşruiyetini toplumda aramasından başka bir şey değildir.
Bu politikayı Özgür Özel “demokratları birleşmeye” davet ederek yapıyor. Bu yüzden farklı toplumsal kesimlerin demokratlarını bir arada durmaya davet ediyor, onlarla diyaloglar kurarak, ortak siyasi zemini genişletmeyi hedefliyor.
CHP MERKEZ PARTİ(Sİ) Mİ?
Bu noktada şunu ifade edelim; burada devlete mesafe, merkeze hareket etme çabası devleti reddetmek değil, devletin demokratikleşmesini, siyaseten demokratik devlet hedefinin ortaya konmasıdır.
CHP’nin merkez olma iddiası, esas olarak yukarıdaki siyasi meşruiyetini toplumda arayan, toplumsal talepleri siyasete taşıma iddiasını sürdürmesine bağlıdır.
Yine buna ek olarak Türkiye’nin toplumsal gerçeklerini yani yerel değerleri ihmal etmeden, o değerleri kapsayan ama onu evrensel değerlerle sentezlemesindeki başarısına bağlıdır.
CHP ve Özel, bu süreçte hayli yol almıştır. Bu noktada bir kez daha ifadeyim; CHP hızla güçlü bir program ve kadro ile kamuoyu önüne çıkması önemlidir. Bu Cumhurbaşkanı Adaylık Ofisi için de geçeridir.
Sonuçta Özel’in CHP’yi merkez parti yapma çabası, kültürel kimlik ifadesi değil siyasi kimlik iddiasıdır.
Kültürel kimlik sizin kendinizi nasıl tanımladığınızla ilgili iken; siyasi kimlik, sizin iddianız kadar diğerlerinin sizi nasıl gördüğü ve tanımladığıyla ilgilidir.
Yani tek başına sizi iddianızı gerçek kılacak olan şey; başkalarının sizi öyle görüp, öyle tanımlamasıdır.

Yorum Yazın