MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Hukuk fakültesi mezunlarının Sisifos kayası: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS)

ANA SAYFASİYASETHukuk fakültesi mezunlarının Sisifos kayası: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS)
Hukuk fakültesi mezunlarının Sisifos kayası: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS)

“Sisifos tanrılar tarafından cezalandırılmış ve büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm edilmiştir. Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her zaman elinden kaçmakta, tekrar aşağıya yuvarlanmakta ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır.”

08 Ekim, 2025, Çarşamba 00:07
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Hakan Şahin
Hakan Şahin
yazı içi reklam

Geçen yıldan itibaren hukuk fakültesi mezunlarını çok yakından ilgilendiren bir uygulama hayata geçti.

Belki hatırlayanlar olacaktır, 2001’de yasalaşan ama 2006’da hiç uygulanmadan gerisin geriye iptal edilen bir Avukatlık Sınavı vardı.

İşte o sınav, bu sefer başka bir isimle geri gelmiş bulunuyor: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS).

(Yasa, bu sınavın adına Avukatlık Sınavı dememeyi bilinçli olarak tercih etmişe benziyor; bunun, künhüne bizim vakıf olamayacağımız çeşitli nedenleri olsa gerek).

Yasaya göre artık avukatlık yapmak isteyenlerin avukatlık stajına başlayabilmesi için öncelikle bu sınavı geçmesi gerekiyor. Bu sınavı geçemeyenler artık avukatlık stajına başlayamıyor, dolayısıyla avukat olamıyor.

Sınavın ilki geçen yıl eylül ayında yapıldı. Başarı oranı yaklaşık %40 oldu. Ağırlıklı olarak o sınavda başarısız olanların girdiği nisan ayındaki ikinci sınavda başarı oranı %23 oldu; yani ilk sınavda başarısız olanların büyük çoğunluğu ikinci sınavı da geçemedi. Bu iki sınavı geçemeyenlerle birlikte 2025 mezunlarının katıldığı ve hukuk fakültesi mezunu toplam 16 bin kişinin girdiği üçüncü sınavın sonuçları henüz açıklanmadı ama beklenen, başarı oranının yine %25 düzeylerinde olacağı.

Bu sınavın benzerleri işlevler gören sınavlar başka birçok ülkede de var. Bu bakımdan, bir an için, yurttaşlarının nitelikli bir savunma hizmetini almasının yollarını arayıp bulmak için var gücüyle didinen, bunun yollarından biri olarak avukatlarının niteliğini ölçmeyi akletmiş bulunan modern hukuk devletleri/toplumları kervanına katıldığımızı düşünebiliriz.

Bu sınavın ortaya çıkarılma gerekçesinin “bir an için”, “kamu yararı” olduğunu varsayarsak böylesi iyimser bir bakışa sahip olabiliriz.

Nitekim sınavın hayata geçirilmesini destekleyenler ve “iyi oldu, geç bile kalındı” diyenler bu iyimserliğe sahip.

Aşağıda, bu iyimser varsayımı biraz tartışmaya, kurcalamaya çalışacağım.

Almanya, Fransa ve ABD örneklerinde bu sınavların bana önemli gelen iki ortak özelliği var:

Birincisi, sınavlar sadece test sorularından oluşmuyor; ilk aşaması test, ama ikinci aşaması yazılı ve üçüncü aşaması da bir örnek dava üzerinden dosya hazırlama şeklinde uygulama içeriyor. Test teorik bilgiyi ölçerken, ikinci ve üçüncü aşamalarda adayın hukuki muhakeme yeteneği ve bu muhakemeyi söze ve yazıya dökebilme becerisi ölçülüyor.

İkinci önemli özelliği ise sınav sorularını hazırlayan kurumla ilgili. Bu ülkelerde sınavın yönetimi ya doğrudan doğruya barolara ya da baroların ana eleman olduğu komisyonlara ait. Bu bakımdan, sınav sorularının hazırlanmasını ve değerlendirmesini de yine ya bizatihi barolar ya da yine baroların güçlü bir şekilde temsil edildiği komisyonlar yapıyor. Buradaki temel ve gayet anlaşılabilir mantık da şu: Adayın bünyesinde kamu hizmeti vermeye çalıştığı yer baro olduğuna göre avukatlık için gerekli kriterleri en iyi onlar, yani barolar bilir.

Her türden reform girişiminin bazen beceriksizliklerle ve iş bilmezlikle, bazen de art niyetlerle kötürümleştiği Türkiye’de ise bu sınavları ÖSYM, çoktan seçmeli test şeklinde yapıyor. Yasaya göre, sınavların yapılma şekli ile sınavlara ilişkin diğer hususlar Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Yükseköğretim Kurulu, Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye Noterler Birliğinin görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca belirleniyor.

Anlaşılacağı üzere sınav sorularını hazırlama ve değerlendirme işinde barolar tamamen devre dışı bırakılmış olmasalar bile kantarın topuzunu/eleğin sıklığını ayarlama işi baroların değil, yürütme organının elinde!

Hukuk fakültelerinin ve onların hukuk hocalarının bu işin neresinde olduğu, eğer onlara müracaat ediliyor ise hangi hukuk fakültesine, onun hangi hocasına başvurulduğu, bu seçimi kimin yaptığı, süreci kimin denetlediği, dahası denetleyip denetlemediği ise ayrı bir muamma.

İşte bu iki nokta, yani (1) sınav sorularının sadece test usulüyle hazırlanması ve (2) bu hazırlamada yürütmenin başı çekmesi, uygulamada, sınavı hukuk mezunları için Sisifos’un kayasına dönüştüren şey.

Zira sınav sorularını hazırlayan düzenek, sınavın zorluk düzeyini, istenen sayıda adayın geçmesini ayarlayabilmek için gerekli yeteneğe sahip olacak şekilde tasarlanmış.

Bu “istenen sayı”nın ise, 2000’lerden itibaren özellikle vakıf üniversitelerine izin verilen abartılı (ve yüksek getirili) hukuk fakültesi kontenjanlarının bugün yarattığı avukat adayı enflasyonunu düzenlemekle doğrudan ilgili olduğunu söylemeye gerek bile yok. Sınavın genel amacının ve gerekçesinin kamu yararı değil, avukatlık “piyasa”sına girişleri düzenlemeye yönelik bir politik iktisadî bir kaygı olduğunu da.

“Neden öyle olsun canım, iyi bir eğitim almış, derslerine çalışmış bir öğrenci geçer yani sonuçta. Hukuku bilmeyen de avukat oluvermesin bir zahmet!” diyebilirsiniz.

Nitekim sınava ilişkin bugüne değin ciddi bir kamusal tartışma başlatılamamasının ve tartışmaların “mağdur öğrenci grupları arasında dırdırlanmalarla” sınırlı kalmasının önemli bir nedeni de sınavı savunanlarca getirilen bu tür ad hominem argümanlar.

Tam bu noktadan itibaren, bu argümanların neden ad hominem ve bu yeni sınavın neden bir Sisifos kayası olduğunu somut birkaç örnekle anlatmam gerekiyor.

Gerçek örnekler üzerinden gidelim:

Sınavda toplam 17 alt alandan soru soruluyor.  Bu alanlardan biri de idare hukuku. Çok geniş bir alanı kaplayan idare hukuku, Anayasadan başlayarak belediye, kamulaştırma, devlet memurları kanunlarına, idare hukuku kuramına, idarenin kanuniliği, denetlenmesi, idari eylem ve işlemlere, idari sorumluluğa, yetki, vesayet gibi kavramlara, kolluk, devlet memuru gibi ajanlara, onların yargılanması gibi hususlara kadar uzanıyor. İşte tüm bu alanlardan toplam altı adet test sorusu soruluyor ve bu altı soru ile adayın bu geniş idare hukuku alanındaki yetkinliği ölçülmüş oluyor.

İşte Eylül 2025’te yapılan üçüncü HMGS’de idare hukuku alanında sorulan altı sorudan biri yaklaşık olarak şöyle:

Lisans mezunu olarak atanan Memur Mehmet, memuriyette iken avukatlık stajını tamamlıyor. Mehmet, buna bağlı olarak bir kademe ilerlemesi alması gerektiğini öğreniyor. Devlet Memurları Kanununa göre Mehmet kaç kademe ilerlemesi alır?

Cevabı söylüyorum: Bir.

Sorunun cevabı Devlet Memurları Kanunu’nda yer alıyor. İlgili kanunda, memurların derece ve kademe ilerlemesiyle ilgili sayfalar dolusu tablo var. İlgilisi gerektiğinde açıp baksın, oraya müracaat etsin diye var. Ezberlesin diye var olduğunu hiç sanmıyorum.

İşte bu örnek, bu sınavın neden bir Sisifos kayası olduğunun mükemmel bir örneği. Zira, varsayalım ki adına zor diyemeyeceğimiz; adına ancak ekstrem, uç, hatta düpedüz saçma diyebileceğimiz benzeri soruları gelecek sınavda cevaplayabilmek için tüm o derece ve kademeleri ezberlediğinizi varsayalım; bu işe yaramayacaktır.

Bu sefer başka bir kıyıdan, başka bir köşeden gelecektir soru.

O kıyılardan ve köşelerden soru hazırlamak, üstelik, çok da kolay. Mesela, hemen şuracıkta bir soru da ben hazırlıyorum şimdi, yukarıdaki soruyu hazırlayan hazırlayıcı, Bay Yanlış diyelim ona, cevap vermeye çalışırsa güzel olur.

Aslında içeriği bakımından adının söylediği gibi hukuk mesleklerine giriş sınavı değil, hukuk fakültelerinden çıkış sınavı olan ve geçilememesi halinde diplomayı fiilen işlevsizleştiren bu sınavla ilgili ciddi bir kamusal tartışmanın henüz üretilememesinin, o diplomaları veren hukuk fakültelerinin kurum olarak, ve hukuk fakültesi hocalarının da bireysel olarak bu tartışmaya girmekte isteksiz davranmasının sonucunda bu sınavın bence yukarıda anlatmaya çalıştıklarımdan daha tehlikeli ve daha zehirleyici tarafı gözlerden kaçmış oluyor:

Şöyle bir soru sorsam mesela sınavda:

Bay A Milli Savunma Bakanlığında milli savunma uzmanı olarak çalışmaktadır. Bay A bir gün özel hizmet tazminatı alabileceğini öğrenir. Devlet Memurları Kanununa göre Bay A en yüksek devlet memuru aylığının yüzde kaçına kadar özel hizmet tazminatı alabilir?

Şimdi, bu bir soru oldu mu?

Şimdi bu, hukuk fakültesi mezunu birinin avukatlık yapmaya ehil olup olmadığını ölçmek için uygun bir soru oldu mu?

Şıkları da uydurayım bari. %50, %100, %120, %130, %150

Şimdi, bu bir soru oldu mu?

Sorunun başına koyduğum “Bay A.. bir gün.. gidiyormuş…” hikayelendirmesi onu muhakemeyi ölçen bir vaka sorusu haline mi getirdi?

Yoksa, bu soru adaya şunu mu diyor: “Sen idare hukukuna istediğin kadar çalış, istediğin kadar öğren. Sana öyle bir soru sorarım ki.. İtiraz filan da edemezsin. Kanunda açıkça yazıyor işte!”

Cevabı söylemiyorum. Lütfen Kanun’un 152. maddesindeki o uzun listeye bakınız.

Sınavdaki soruların tümü elbette böyle değil. Sınavı hazırlayanların profesyonel becerisi ve sınavın “trick”i de zaten burada, yani tüm soruların böyle olmamasında, yaklaşık yarısının “makul” olmasında yatıyor. Sınav sorularının kabaca yarısı hukuk fakültesini derslerini iyi öğrenerek bitirmiş, üzerine bir de sınava yönelik çalışmış bir adayın, bu kişiye Doğru Ahmet diyelim, doğru cevaplayabileceği düzeyde. Ancak diğer yarısı, çeşitli absürtlük düzeylerinde olmak üzere bu tür uç, kıyıda köşede kalmış. Doğru Ahmet’in “yok artık, bunu da sormazlar herhalde!” diyebileceği ve gözünü değdirip geçeceği yerlerden tercih ediliyor. Sınava girenlerin büyük bir kısmı, normal dağılımın o orta bölgesinde, 50-65 bandında kalıyor. Geçme notu ise 70.

Ve bu sonuç, bilinçli, niyet edilmiş bir tasarımın sonucu!

İkna olmadı iseniz bir örnek daha paylaşayım. Bu örnek de toplam üç sorunun geldiği Türk hukuk tarihi alanından olsun. Üçüncü HMGS’de sorulan bir soru şöyle:

Osmanlı Devletinde bölgenin ileri gelenleri arasından seçilen, sayıları beş, altı ya da daha fazla olabilen, yargılamaya gözlemci olarak katılan ve yargılamanın denetlenmesine katkıda bulunan kişiye ne ad verilir? Şıkları veriyorum: Kassam, Naib, Şuhud-ul Hal, Ehl-i Hibre, Muhzır.

Bu sorunun yersizliğine girmeden, Türk hukuk tarihinden bir soru da ben hazırlıyorum şimdi. Elimizi yine korkak alıştırmıyoruz.

Yukarıdaki sorunun hazırlayıcısı da cevaplamaya çalışırsa sevineceğim sorum şöyle:

Göktürkler’de yüksek devlet mahkemesi üyesine ne ad verilir?

Şıkları da uyduruyorum: Aydır, Ayguç, Yargu, Yusun, Aybalam.

Hadi, buyurun!

Yine ikna olmadı iseniz yine üç sorunun geldiği vergi hukukundan çıkmış bir soru: Şunlardan hangisi Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununa göre vergilendirmeye konu taşıtlarla ilgili vergilendirmeye esas ölçütlerden biri değildir? Şıklar şöyle: Tekne boyu, Azami kalkış ağırlığı, Taşıt değeri, Yaş, Motor gücü.

Cevap tekne boyu. “Trick” şurada ki tekne boyu 2009’da MTV kanunundan çıkartılmış, taşıtın değeri ise hibrid ve elektrikli araçların piyasaya girmesinden sonra yeni eklenmiş. Acaba soruyu hazırlayan hukuk hocası (eğer hukuk hocası ise) kendi derslerinde öğrencilere bu detayları anlatıyor muydu acaba? Yoksa savunusu şöyle mi olacak: Hukuk fakültesi başka, bu sınav başka, canım!

Bu hocaya (dediğim gibi, hoca ise eğer) bir soru da ben soruyorum (El yükseltiyorum):

Kurumlar Vergisi Kanunu'na göre, yatırım teşvik belgesi bazında yapılan yatırım harcamasına yatırıma katkı oranının uygulanmasıyla belirlenen tutarın %10’luk kısmı, kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken ayı takip eden kaçıncı ayın sonuna kadar talep edilmesi şartıyla, tahakkuk etmiş diğer vergi borçlarından terkin edilmek suretiyle kullanılabilir?

Buyurunuz şıklar: Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Altıncı.

Peki, şimdi bu bir soru oldu mu?

Oldu mu gerçekten?

Savunanlar, bu içerikte bir sınavı mı savunuyor?

1000 maddelik bir kanunun bir maddesini aynen alıyorum, içinde geçen bir ibareyi “kaçıncı” “kaç” “hangisi” haline getirip sorulaştırıyorum. Oluyor mu?

Bu örneklerle sınavın zor olduğunu değil, sınavda söz konusu olan şeyin zorluktan “başka bir şey” olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Zira bu soruları doğru şekilde niteleyecek sıfat, “zor” değil. Muhakeme gerektirmeyen, zekâ gerektirmeyen hakiki hukuk bilgisi gerektirmeyen, iyi avukat olmakla ilgisi bulunmayan bu sorulara “zor” değil, başka bir şey demeliyiz.

Ben şimdilik, iyi tasarlanmış, ama faili bile belli olmayan, faili kasten flu bırakılmış bu düzeneğin (bu soruların bu niteliğinin hesabını sormaya kalksak ÖSYM topu YÖK’e, YÖK hukuk fakültelerine, hukuk fakülteleri Adalet Bakanlığına, Bakanlık, Barolara, Barolar da topu tekrar ÖSYM’ye atacaktır muhtemelen) hepsine birden hukuk mezunlarının Sisifos kayası diyorum.

Aslında içeriği bakımından adının söylediği gibi hukuk mesleklerine giriş sınavı değil, hukuk fakültelerinden çıkış sınavı olan ve geçilememesi halinde diplomayı fiilen işlevsizleştiren bu sınavla ilgili ciddi bir kamusal tartışmanın henüz üretilememesinin, o diplomaları veren hukuk fakültelerinin kurum olarak, ve hukuk fakültesi hocalarının da bireysel olarak bu tartışmaya girmekte isteksiz davranmasının sonucunda bu sınavın yukarıda anlatmaya çalıştıklarımdan daha tehlikeli ve daha zehirleyici bir tarafı gözlerden kaçmış oluyor:

Bu sınavın biçimsel özellikleri, hukukçunun hukukla ve hukuk metinleriyle kurduğu ilişkiyi, irtibatı, teması kopartıyor yahut var olan ilişkiyi zehirliyor; metinle onu okuyan özneyi birbirlerine yabancılaştırıyor; birbirlerinden ayırıyor, metnin ruhunun hukukçuya, hukukçunun da metnin ruhuna nüfuz etmesini önlüyor; zaten teknik bir indirgemeciliğe maruz kalmakta olan hukuk sisteminin teknikleşmesini ve avukatların da hukuk teknisyenleri kervanına tam katılmasını ivmelendiriyor.

Bu arada, yukarıdaki soruları Sisifos kayasına bir el atmak için uydurdum.

Umarım ciddiye alıp gelecek sınavlarda sormazsınız.

 

 

 

 

 

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Hakan Şahin
    Hakan Şahin

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin Hukuk fakültesi mezunlarının Sisifos kayası: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS)
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Müzevir
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP merkez parti mi? (2)
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk CHP’nin yalnızlığı
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz TBMM Komisyonu Öcalan’ı da dinlemeli
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Devletin sahipleri ve DEM Parti!
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Yunan resmi (3)
    Akın Özçer
    Akın Özçer Ekonomide akıldışılık sona erdi mi?
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar Rekabetçi Otoriterlikten Çıplak Otoriterliğe
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık Türkiye’yi Aşık Veysel üzerinden okumak
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Enflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Enflasyon! Yan yattı, çamura battı
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı