Enflasyon kalü beladan* beri bu toprakların büyük bir belası.
Ancak, bu kronik belaya rağmen enflasyon nedenleri, sonuçları ve çözüm yolları üzerinde bir türlü mutabakat sağlayamadığımız bir süreç enflasyon çünkü enflasyonla mücadele çok ciddi yerleşik bazı rantların ortadan kalkmasını gerektiriyor.
Enflasyon en nihai analizde para arzı ile para talebi arasındaki bir dengesizlik nedeniyle oluşan bir süreç (M. Friedman: log** enflasyon: log para arzı-log para talebi),
Enflasyon süreçlerinin iki temel iktisat kavramını, kaynak dağılımı ve gelir bölüşümü, etkilediğine kuşku yok, kaynak dağılımını (ressource allocation) bozduğuna, nispi fiyatları çarpıtarak etkinsizlik yarattığına hiç kuşku yok, gelir bölüşümünü de daha adaletsiz kıldığına dair güçlü iddialar var, bu iddialar enflasyonun nispi fiyatları çarpıttığı (distortion) iddiası kadar net değil ama öyle kabul edelim, büyük bir sakıncası yok.
İktisatçıların ve dahi hukukçuların daha az ilgilendikleri konu ise enflasyonun bir temel insan hakkı olan mülkiyet hakkını ihlal ettiği adeta tartışmasız gerçeği.
Anayasamızın 35. Maddesi (Kişi hakları ve ödevleri kısmı) mülkiyet ve miras haklarını düzenliyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1. No’lu Ek Protokolünün 1. Maddesi mülkiyet hakkını garanti altına alıyor:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka harçların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilk defa Marckx Belçika’ya karşı davasında (karar tarihi 1979) 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesini Belçika kanunlarının gayrimeşruluğu bağlamında değerlendirerek şu sonuca varmıştır: “1. Madde herkesin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini hakkını tanıyarak, mülkiyet hakkını esastan güvence altına almaktadır.
29 Eylül Pazartesi 2025 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan bir Anayasa Mahkemesi kararında (Caner Şafak başvurusu) AYM çok önemli bir karara imza atıyor ve enflasyonun Anayasamızda bir kişi hakkı olarak, AİHS’ne göre de bir temel insan hakkı olan mülkiyet hakkına halel getirdiğini karara bağlıyor.
Avukat Figen Çalıkuşu da 3 Ekim Cuma günü Karar gazetesinde olağanüstü bir hukukçu titizliğinde kaleme aldığı “AYM Vatandaşı koru” başlıklı yazısında şu ifadeyi kullanıyor: “AYM kararında çok önemli bir tespitte bulundu: “Devlet, enflasyon nedeniyle değer kaybını gidermekten vatandaşlarına karşı sorumludur.”
Titiz hukukçu Figen Çalıkuşu’nu bu AYM kararını ortalama vatandaşa sarahatle anlatan bu yazısı için kutlamak lazım.
Bendeniz de 1993 Maastricht Antlaşması’ndan beri, otuz seneyi geçmiş, enflasyonist süreçlerin kaynak dağılımını ve gelir bölüşümünü bozma etkileri yanı sıra mülkiyet hakkına büyük bir tecavüz olduğunu yazarım, söylerim ve dağılım ve bölüşümün daha az etkilenmesi ve mülkiyet hakkının çiğnenmesi için öneriler getirmeye gayret ederim.
Çalıkuşu yazısında başka örneklerin yanı sıra borç-alacak ilişkisinde alacaklının enflasyon sürecinde mülkiyet hakkının ihlal edildiğine vurgu yapıyor, çok doğru bir nokta, devletin bir özel ilişki olan borç-alacak ilişkisinde tarafların birinin zarara uğramasına neden olması bizzat devlet olmanın temel mantığına aykırı.
BDDK sitesini ziyaret ederseniz bankacılık sistemimizdeki mevduat sahipliği yapısını görebilirsiniz, meblağ/büyüklük olarak değil ama sayı olarak küçük mevduatlar çok ağırlıklı, bunların büyük bir bölümü malum mecburi nedenlerden vadesiz mevduatlar, faiz getirileri enflasyon oranlarının çok altında yani bu mudiler devletin yarattığı (lütfen kimse aksini iddia etmesin, mahcup olur) enflasyon nedeniyle tasarrufların önemli bir bölümünü kaybediyorlar, AİHS 1. Ek Protokolün 1. Maddesine göre temel insan hakkı olan mülkiyet hakkı çiğneniyor.
Parasını bir dizi başka malum nedenden yastık altında tutanlardan bahsetmiyorum, bu kategorinin çok azaldığını düşünüyorum.
Peki bu durumda ne yapmalı?
Tekraren ifade ediyorum enflasyon parasal bir süreçtir ve kökeninde devlet tercihleri ve tasarrufları vardır.
Başka öneriler de getirilebilir ama bu kısa gazete yazısında iki konuya değineceğim.
Birincisi, enflasyon parasal bir süreç olduğuna göre Merkez Bankası bağımsızlığı ama gerçek bir bağımsızlık enflasyonla mücadelede en temel etken.
Merkez Bankası bağımsızlığı konusu mutlaka Anayasaya ya da başka yazılarımda değindiğim bir “temel kanuna” (organik kanun) girmeli, temel kanun dediğim bizde kullanılan ifadesi ile değil, anayasal bir içerik kazanmalı, bir temel kanun maddesini, mesela Merkez Bankası kanunu, değiştirmek Anayasa tadilinin gerektirdiği çoğunluğun biraz altında ama olağan yasaların değiştirilmesinin üzerinde çoğunluk gerektirmeli; benim şahsi tercihim bizim iktisat kültüründe bu konunun bir anayasal düzenlemeye tabi olması.
Erdoğan ile Ali Babacan arasındaki ipler galiba Babacan’ın getirdiği “mali kural” önerisi nedeniyle kopmuştu, öyle hatırlıyorum, mali kural dediğimizde bütçe açıkları ve kamu borç stokunun milli gelire oranına üst sınır getirilmesi.
Bağımsızlık tanımlanırken atlanmaması şart olan konu siyasi otoritenin Merkez Bankası başkanını görevden almasının çok sıkı kurallara bağlanması; hatırlayacaksınız, bizde yaşandığı gibi “söz dinlemiyor” diyerek başkanlar görevden alınamamalı.
Dünyada çok iyi araştırmalar mevcut, merkez bankaları bağımsızlığı bir dizi kriterle bir katsayıya dönüştürülüyor ve bu katsayı ile enflasyon oranları arasındaki korelasyon bir regresyon denklemi hesaplanıyor ve çok sarih olarak görülüyor ki merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon oranı arasında ters ilişki var.
İkincisi, yukarıda Maastricht Antlaşması’ndan bahsettim, Anayasada bütçe açıklarının ve kamu borç stokunun milli gelire oranlarına bir üst sınır getirilmeli, Maastricht Antlaşması’nda bu oranlar yüzde üç ve yüzde altmıştır; bütçe dediğiniz bir kanundur, bu kanunun başlangıç maddelerinde o senenin bütçe açığı görülür, şayet bu açık (Merkezi Bütçe Kanunu, Madde 3, Denge Maddesi) o senenin beklenen milli gelirinin yüzde üçünü aşarsa Anayasa Mahkemesi bu kanunu hem Anayasanın 35. Maddesinin ihlali hem de Anayasaya yeni konacak bütçe açığı üst sınırının aşımı maddesiyle nedeniyle hemen iptal etmelidir.
Erdoğan ile Ali Babacan arasındaki ipler galiba Babacan’ın getirdiği “mali kural” önerisi nedeniyle kopmuştu, öyle hatırlıyorum, mali kural denen bütçe açıkları ve kamu borç stokunun milli gelire oranına üst sınır getirilmesi.
Enflasyonun temel insan hakkı olan mülkiyet hakkını ihlali çok ciddiye alınmalıdır.
*Dünyanın yaratılmasından önce ruhların toplandığı yeri ifade eden ve özellikle tasavvuf edebiyatında önemli bir yere sahip olan bir kavram.
** Logaritma, denklemi doğrusal hale getiriyor.

Yorum Yazın