MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Yerelleşmiş bir politik alanı yeniden keşfetmek için hazine değerinde bir miras

Ana SayfaSi̇yasetYerelleşmiş bir politik alanı yeniden keşfetmek için hazine değerinde bir miras
Yerelleşmiş bir politik alanı yeniden keşfetmek için hazine değerinde bir miras

Örneğin dünyadaki ilk modern yerel kamu yönetimi deneyimlerinin Avrupa başkentlerinde yaşandığı sonra “batılılaşma” sürecinde Osmanlı imparatorluğuna da geldiği söyleniyor. Oysa teknik yapıları olarak benzerlik taşısa da, bu tam anlamıyla doğru değil. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletlerine göre farklı bir yapısı vardı. 

14 Mart, 2025, Cuma 08:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş

Suriye gibi ülkeler bir taraftan muazzam krizlerin yaşandığı yerlerken bu dönüşüm safhalarında yeni kamu yönetimleri deneyimlerinin geliştirilmesi için de aynı ölçüde de fırsatlar sunuyormuş gibi... 

Geçmişte olduğu gibi bu “yeni siyasal sosyoloji” -ya da temsil biçimi- içinde farklılıklar ulus-devletler için bir tehdit algısı oluşturmuyor. 

Türkiye’deki dönüşüm işaretleri devlet aklını temsil eden en milliyetçi partiden geldiğine göre, örgütler için de durum zannedersem çok farklı değil. 

Buna karşılık bu dönüşüm modern -yani neo-klasik olmayan- ulus-devlet kavramının temelini oluşturuyor ve hukuk devletine dönüşmek için muazzam bir fırsat sunuyor.

Bu muazzam zorluklar içeren bir keşif. Ama elbette iyi okunursa.

Önce meseleye gündemdeki örnekten hareketle bakmayı deneyelim:

Soru şu: Suriye bölgedeki bu dönüşüm için bir laboratuvar olabilir mi?

Suriye gibi imparatorluk sonrası kurulan ülkelerin kamu yönetimi modelleri modernleşme sürecindeki bildiğimiz ulus-devletlere zannedersem pek benzemiyor. 

İmparatorluk-sonrası dediğimiz coğrafyada bir kamu yönetimleri krizi yaşandığı da aşikar. Bu kriz örneğin diğerlerinin yaşadıklarına benzemiyor. Kırımlara, sıklıkla şiddet olaylarına, toplu göçlere uzanıyor.

Büyük Savaş’ın ertesinde imparatorluk parçalanırken kazananların kendi aralarında yaptıkları anlaşmalara göre de bu coğrafyada bazı bölgelerin paylaşıldığı, sınırların çizildiği biliniyor.

Şimdi bu bölgede devletlerin, kamu yönetimlerinin yeniden yapılanma işaretleri diyebileceğimiz gelişmeler ortaya çıktığında örgütlerin de neo-klasik siyasal yapılar, devletler gibi bir dönüşüm geçirebilecekleri görülüyor. 

Bu dönüşümün ne ölçüde yerel halkların, onları temsil eden siyasal yapıların kendi aralarında anlaşmaları sonucunda olacağı elbette ki önemli bir tartışma konusu. 

Geçmişte olduğu gibi bu müşterekleri yönetme deneyimi dışarıdan dayatılmaya çalışılırsa, sorunların tekrarlanacağı, şiddetin, hak ihlallerinin geleceğe taşınacağı da aşikar.

Diğer taraftan insan olan ve olmayanların hakları, doğal kaynakların kullanımı, güvenlik ve çevre sorunları gibi başlıklar ve ayrıca “siyasal konjonktür” denen şey devletlerin hükümranlık biçimlerinin, deneyimlerinin çok ötesine geçen konular. 

Devletlerin ideolojik yeniden üretim süreçleriyle, şiddetle veya başka yollarla kamu gücünü, imtiyazlarını eline geçiren zümrelerin elinde olmaları -tıpkı kanayan ve iyileşmeyen bir yara gibi- bölgenin çok kültürlü yapısına zarar veriyor, yaşanan siyasal sorunların kalıcılaşmasını sağlıyor.

Suriye gibi ülkeler bir taraftan muazzam krizlerin yaşandığı yerlerken bu dönüşüm safhalarında yeni kamu yönetimleri deneyimlerinin geliştirilmesi için de aynı ölçüde de fırsatlar sunuyormuş gibi... Bu meselenin en başta da Türkiye’yi ilgilendirdiğini düşünüyorum. Sonuçta bu siyasal-sosyal coğrafyanın hafızası Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecinde yaşanan gelişmelerle çok yakından ilişkili.

İmparatorluğun modernleşme süreci çok iyi bilindiği gibi çok-milletli bir sistem olarak yaşandı. Bu milletler tıpkı ulus-devletler gibi kimlik prototipleri ve modern eğitim kurumlarıyla inşa edildiler. 

Üzerlerinden farklı inşa süreçleri geçtiği için, ya da devlet imtiyazlarını kullanan sekülerleşmemiş elitlerin yarattıkları dünya içinde karanlıkta kalan, çok iyi bilinmeyen -ya da ideolojik pratiklerle üzeri örtülen- mesele Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme dinamikleri ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bölgedeki diğer devletlerin kamu deneyimlerinin, kurumlarının neo-klasik anlamda inşa edilen kompartımanlaşmış sahalarda değil, farklılıkları kapsayan, yan yana getiren, özerkleşmiş yerel kamusal alanlarda geliştiği… 

Asıl modernleşme dinamiği olarak bunun altını çizmenin anlamlı düşünüyorum. Bu tarih kanımca yeniden yazılabilir ve onu kendi imtiyazlarını üretmek için rehin alanların ellerinden kurtarılabilir. 

Sekülerleşmemiş, yani kamu sahasını ideolojilerle tasarlamaya, askıya almaya çalışan yönetimler şiddet, eşitsizlik, hukuksuzluk, çatışma üretiyor. 

Buna karşılık bu coğrafyanın hafızasında farklı bir modernleşme modelinin izlerinin de bulunduğunu düşünüyorum. 

19. yüzyılda, imparatorluğun modernleşme sürecinde şehrin mahalleleri genellikle milletler olarak kompartımanlaşmış toplulukları barındırıyordu. Topluluklar, benzerlikler üzerinden dini yapıları, eğitim kurumlarıyla, sosyal yapılarıyla ayrışmış durumdaydılar. Ayrı kamu sahaları, kültürel prototiplerin inşası ile gerçekleşti. 

Bu yerler özel konumları, sosyal kurumları, çok kültürlü yapılarıyla nedeniyle bir bakıma modern kamu kavramının eşi benzeri olmayan “kuluçka alanları”. Bu deneyimin modernleşme tarihi açısından keşfedilmeyi bekleyen eşsiz örneklerden biri olduğunu düşünüyorum.

Örneğin Osmanlı imparatorluğunda bu tür bir modernleşme süreci yaşayan -ve başı çeken- Ortodoks Rumlar’dı. Sonra Ermeniler. Müslüman elit de aynı modeli benimsedi. Alfabenin standartlaştırılması, konuşulan farklı lehçelerin yerini resmi dilin alması, yeni eğitim kurumları yanında tıp, tarih, edebiyat, müzik, spor, bilim alanlarında entelektüel bir gelişme yaşanıyordu. Bu neo-klasik anlamda, ulus-devletlerin prototipini oluşturduğu bir modernleşme biçimiydi. 

Bu nedenle hem bu coğrafyada, Osmanlı imparatorluğunda, hem de Türkiye gibi ulus-devletlerde bu iki ayrı modernleşme tipi üzerinde durmak zannedersem mümkün. 

Avrupa devletleri Rusya’ya karşı Kırım Savaşı (1853-1856) nedeniyle bir araya gelirken, Osmanlı imparatorluğu zaten çok-milletli bir yapıya sahipti. Bu neo-klasik modernleşme tipi sonraki dönemde devlet gücünü kullanan elitler tarafından oryantalist modelde prototipleştirilmeye çalışıldı.

Ancak kamu sahası bundan ibaret değildi, bunları demetlemeye çalışan bir yönetsel yapı oluşturuluyordu. 

Örneğin dünyadaki ilk modern yerel kamu yönetimi deneyimlerinin Avrupa başkentlerinde yaşandığı sonra “batılılaşma” sürecinde Osmanlı imparatorluğuna da geldiği söyleniyor. Oysa teknik yapıları olarak benzerlik taşısa da, bu tam anlamıyla doğru değil. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletlerine göre farklı bir yapısı vardı. 

Seküler olmayan, neo-klasik millet modeli ile toplulukları, farklılıkları kapsayıcı kamu modeli arasındaki tansiyon modern ulus-devletlerin siyasal hayatını belirleyen temel dinamiklerden biri olarak günümüze kadar geldi.

Bu ikincisi bir takım özel nedenlerle toplulukların iç içe geçtikleri, dışarısı ile ilişki kurdukları “seküler” mekanlardı. Bunlara bugünkü modern kamu yönetimleri kavramının geliştiği “müstesna yerler” olarak bakılabilir. 

İşte tam burada sekülerleşme ile yerelleşme arasındaki ilişkinin bariz bir şekilde ortaya çıktığını düşünüyorum.

Bu yerler özel konumları, sosyal kurumları, çok kültürlü yapılarıyla nedeniyle bir bakıma modern kamu kavramının eşi benzeri olmayan “kuluçka alanları”.

Bu deneyimin modernleşme tarihi açısından keşfedilmeyi bekleyen eşsiz örneklerden biri olduğunu düşünüyorum. 

Bunu da bir sonraki yazımda tartışmaya çalışacağım.

  • Canavarlar zamanı mı, yoksa yüzleşme zamanı mı? Canavarlar zamanı mı, yoksa yüzleşme zamanı mı?
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
SuriyeOsmanlıKırım SavaşıRusyaSekülerleşme

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı