MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Yazının şeytanı

ANA SAYFAEDEBİYATYazının şeytanı
Yazının şeytanı

Rüzgâr yeniden çıktı. Tünel aydınlanmaya başladı. “Karanlık, biraz daha karanlık,” diye seslendim. Konuşabiliyordum. Dilim evine geri dönmüştü.

23 Ağustos, 2025, Cumartesi 04:32
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Aydan Bakan
Aydan Bakan
yazı içi reklam

“Mutluluğu tıpkı senin gibi, hep az sevdim. Acının o enfes lezzetini yitirmekten, korktum. Gözlerimi kaybetmek gibiydi. Acı bizim dünyaya baktığımız pencereydi. Orada hep aynı dili konuşurduk seninle. Acı olmadan göremezdim. Yazamazdım.”

Yapayalnızım. Annem de benim gibi…  Babam öldükten sonra taşındık buraya. Evde en çok babam konuşurdu. Ondan sonra her yer ıssızlaştı. Annem konuşmayı unuttu benimle. Ben de dilimi yuttum.

Bir odam oldu, manolya ağacının hemen yanında. Çok sıkıldığımda gittim; gövdesine sarıldım. Babam yerine, annem yerine. Onunla hep içimden konuştum... Günler boyu uyumadan. Sonra bir gün yavru bir karga girdi odama. Rüzgârla peşinden birkaç sayfa uçtu. “… kocaman bir odada, kaybolmuş, küçücük, savunmasız, yapayalnız kalmış hissediyorum kendimi, hüzün çöküyor içime, alabildiğine derin hüzün (…) Ne olurdu Tanrı bir kerecik çıkıp gelse, beni evine götürse, sıcaklık, sevgi verse.”

İşte seni böyle tanıdım, Fernando Pessoa! Tek arkadaşım sendin, sana hayran oldum.

Sana yaslandım, kendimi öylece bıraktım senin koynuna. Tuttun beni, yürümeye yeni başlayan çocuğun annesi gibi. Sıkıca. “Yaz!” dedin “Yaz bir yere koy, üzerini ört.” Çünkü sen şöhreti sevmezdin

…

Günler sonra karga geri geldi. Bu kez biraz daha büyümüş, kanatları uzamıştı. Doğruca yatağımın üzerine kondu. Kanadının altında bir defter, bir kalem vardı. Ürkekçe baktı yüzüme, çeyizini bıraktı. Sonra usulca parmağıma kondu. Isırdı, uçtu ve gitti. Hiçbir şey hissetmedim. Sandığa koydum hepsini.

Bir gece yatağımdan kalktım. Üşüyordum. Yatağın altından sandığı çıkardım. Biliyorum yazmak beni kurtaracaktı. Kapsını açtım. Defterimi ve kalemimi alıp masaya geçtim.

Uzun zaman oldu sana yazmayalı. Seninle konuşmayalı, sana sığınmayalı! Sen

Pessoa’sın. Kelimelerin terzisi, cümlelerin kasabı, yazının şeytanı! Sen edebiyatın

memleketisin ben ise sende sürgün, kabuksuz bir ruh!

Yazdım, yazdım, belki de günlerce yazdım. Karlar erimiş, manolya ağacı çiçek açmıştı. Ben odamdan dışarıya çıkmadan kaç mevsim geçti, saymadım.

Yazdım, örttüm üzerini. Sandığa kaldırdım.

Bir gün annem, konuşmayı yeniden hatırladı; yanıma geldi. Saçlarımı okşadı, yanağımdan bile öptü beni. Kocaman sarıldım ona. Sonra gitti.

Akşam çöktü. Eve birçok misafir geldi. Annemin kahkahası, komşunun terliğini sürüyen sesi, Kâmil abinin Piposunun kokusu… Geldi, hepsi yapıştı yatağıma.

Seni düşündüm. Piponu nasıl sevdiğini biliyordum, belki de yatağıma gelen sendin. Derin bir nefes aldım. Tam karşımdaydın. Seni de yuttum.

Sustun.

Birlikte sustuk.

Sen susarken bile yazdın, içini içime! Bir tünele sürüklendik birlikte.

“Mutluluğu tıpkı senin gibi, hep az sevdim. Acının o enfes lezzetini yitirmekten, korktum. Gözlerimi kaybetmek gibiydi. Acı bizim dünyaya baktığımız pencereydi. Orada hep aynı dili konuşurduk seninle. Acı olmadan göremezdim. Yazamazdım.”

Bunları içimden sen fısıldadın bana!

Az sonra bir sis bulutu sardı tüneli. Bir el beni köşeye doğru hızla savurdu. Karnımı ellerimle sıkıca tuttum. *Adım Şövalyesini yolladın.

Gözlerimi açtım Etrafımda birçok arkadaşım vardı. Hepsi senden miras, hepsi senden yadigâr!

Artık sen gibiydim.

Etrafıma baktım. Aynı tüneldeydim…

Yanımda simsiyah bir Taşet!

Bu adı ona ben koydum. Senin gibi arkadaşlar yarattım kendime. Yerdeki taşlardan farklıydı. Çıkan rüzgârda diğerleri havada çılgınca dans ederken o benimle bir durdu. Terk etmedi. Sen mi tembihledin acaba?

Bir müddet sonra Rüzgâr kendiliğinden durdu. Karnımı elledim, sıcacıktı. Sen hala içimde olmalıydın.

O esnada Taşet yanımdan kaçar gibi fırladı. Taşlar havada uçuşuyordu. Onların muhteşem dansını seyrediyor, bir yandan da Taşet’i arıyordum. Ya giderse, ya kaybedersem! Taşlar birden yere yığıldı. Çabuk çabuk bir şeyler yazdılar.

Taşet muhafız gibi başında bekliyordu. “Oku,” dedi.

Sabahın içindeki karanlığı görebilir misin? Aydınlık daha hoyrattır ondan.

Derinde kal, izin geceye karışsın, sen karanlıkta büyüyeceksin. Korkma!

Korkmuyorum diye bağırdım, sesim Kaplan gibi kükredi. Bir kere daha, bir kere daha… Sadece kükreyebiliyordum. Gözlerim okuyor, dilim söyleyemiyordu.

Öfkelendim. Kendimi ısırmaya başladım. Birkaç diş ısırıktan sonra, hissetmeye başladım. Gerçekti, hissediyordum. Kahkahalar içinde buldum kendimi.

Duyuyorum.

Duyuyorum.

Sonunda senin de dediğin gibi: “Acı bizi büyütür”

Sesim yankılandı.

Adım Şövalyesi koşarak yanıma geldi.

“Beni mi çağırdın?”

“Acıyor. Babamdan sonra ilk kez başka bir acıyı hissettim. Artık geçmişi yazabilirim.”

Tane tane konuştu: “Biliyorsun ki efendim Pessoa’nın da dediği gibi; acılar benlerimize iyi gelen yegâne şeydir! Yaz ve ört üstünü.”

Kayboldu. Artık göremiyordum.

Karanlık çöktü yeniden. Bu kez, Taşet geldi yanıma; “Ben acılarımı daima sevdim. Beni en çok insanlar yordu. Onların yüzleri.”

O da söyledi, gitti. Belki de diğerlerinin yanına...

Rüzgâr yeniden çıktı. Tünel aydınlanmaya başladı. “Karanlık, biraz daha karanlık,” diye seslendim. Konuşabiliyordum. Dilim evine geri dönmüştü.

Ellerimi karnıma götürdüm. Soğumuştu.

Uyandım.

Pipo kokusunu yeniden duydum. Annemin kahkahasını da…

Yatağımdaydım ve yalnız değildim.

İçimden sesler geliyordu, şöyle diyordun: “Kendimi çoğul hissediyorum. Tek

tek hiçbirinde bulunmayan ama hepsinde bulunan!”

--

*Adım Şövalyesi- Pessoa’nın altı yaşındaki ilk hayali kahramanıdır.

*Pessoa Pessoa’yı Anlatıyor

*Presença dergisinin yönetmeni Adolfo Casais Manterio’ya yazdığı 13 Ocak

1935 tarihli mektubunda heteronimlerinin hayatına nasıl girdiğini detaylıca

anlatır.

*Huzursuzluğun Kitabı Fernando Pessoa

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorumlar

yorum avatar

Pessoa'yı değer verdiğim birinden duymuştum, ama hiç merakım olmadı, tâki bu yazıya kadar, yazıyı okurken içimden bu bitmesin diyordum, ama bitti. Pessoa'ya ve bu yazıyı bizimle paylaşan derin duygulu yazara sonsuz minnet ve teşekkürlerimi sunarım.

Ahmet İpek

02-09-2025 06:49

yorum avatar

Çok etkileyici bir yazı olmuş, eline kalemine yüreğine sağlık, kutluyorum..

Fatma Tatlı

31-08-2025 11:04

yorum avatar

Etkilendiği yazara hayranlık. Ve saygıyı fazlasıyla düşündürücü ve bir o kadar etkileyici metaforlarla ifade etmiş olan yazarı gönülden kutluyorum. Okurken mekanların duyguların ve oluşların insanın içine işlediği bir ruhu var bu yazının

Nevin Eracar

29-08-2025 20:53

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Aydan Bakan
    Aydan Bakan

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin Hukuk fakültesi mezunlarının Sisifos kayası: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS)
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Müzevir
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP merkez parti mi? (2)
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk CHP’nin yalnızlığı
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz TBMM Komisyonu Öcalan’ı da dinlemeli
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Devletin sahipleri ve DEM Parti!
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Yunan resmi (3)
    Akın Özçer
    Akın Özçer Ekonomide akıldışılık sona erdi mi?
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık Türkiye’yi Aşık Veysel üzerinden okumak
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Enflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar Rekabetçi Otoriterlikten Çıplak Otoriterliğe
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Enflasyon! Yan yattı, çamura battı
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı