Sabah ilk ders ve kapı aralandı. Sınıfa gelen bir öğrenci var. Ardından bir öğrenci daha ardından bir kişi daha. Öğretmen derse başlamış ama her yeni gelen olduğunda duruyor, sınıfın ritmi kesiliyor, sandalye çekiliyor, kısa bir “özür” mırıldanılıyor... Dışarıdan bakınca bu sahne yalnızca birkaç dakikalık bir gecikme gibi görünür. Oysa geç kalmak, çoğu zaman “zamana yetişememe”den daha fazlasıdır: Öğrenmenin başlangıç ipucunu kaçırmak, günün geri kalanında zihinsel olarak geriden gelmek ve zamanla “ben hep geç kalıyorum” duygusuna tutunmak…
Üstelik geç kalma, tek seferlik olduğunda küçük bir aksaklık olarak kalabilir, fakat tekrarlandığında görünmeyen maliyetleri biriktirir. Derse geç gelmek öğrencinin derse katılma cesaretini, öğretmenle kurduğu ilişkiyi ve akademik sürekliliğini de etkileyebilir. En önemlisi de şu; geç kalma bazen bir “davranış tercihi” değildir. Yetersiz uyku, sabah uyanma güçlüğü, düzensiz rutinler gibi daha derin bir düzenin dışarıya sızan belirtisidir.
Okulun resmi işleyişinde “geç kalma” neye dönüşür?
Okula geç kalma, devamsızlık hesabına yansıyan da bir meseledir. Ortaöğretim düzeyinde çerçeve net çizilir: “Geç gelme, birinci ders saati için belirlenen süreyle sınırlıdır; bu sürenin dışındaki geç gelmeler devamsızlıktan sayılır. Ayrıca her beş kez geç kalma yarım gün devamsızlık olarak değerlendirilir.” Geç gelen öğrencinin derse alınma şekli ve süresinin de ders yılı başında belirlenip veli ve öğrencilere duyurulması öngörülür.
Bu çerçeve, “zaten birkaç dakika” diye başlayan gecikmelerin zaman içinde devamsızlık yüküne dönüşebileceğini gösterir. Yani geç kalma, bazen tek bir günün problemi değil, bir dönemin sonunda öğrencinin karşısına çıkan “birikimli” bir sonuçtur.
“Bir ders kaçırmak” neden bu kadar kritik?
Dersler çoğu zaman birbirinin üzerine inşa edilir. Önce kavram, sonra örnek, sonra uygulama. Öğrenci derse geç girdiğinde yalnızca “başlangıcı” kaçırmaz; bazen o dersin mantığını kuran parçayı kaçırır. Bu, özellikle matematik, fen ve dil öğrenimi gibi birikimli ilerleyen alanlarda daha belirgin hissedilir.
Okula geç kalma ile başarı arasındaki ilişkiye bakılan PISA 2018 analizlerinde, okulda geç gelme davranışlarının yalnız bireysel bir etki alanı olmadığını, sınıf düzeyinde de akademik performansa olumsuz etkisi olduğu belirtilmektedir. Bu tür bulgular, “geç kalan herkes başarısız olur” demek değildir. Ancak geç kalma, öğrenme sürekliliğini ve akademik çıktıları açıklayan önemli davranış göstergelerinden biridir.
Geç gelmenin sınıfa “bulaşan” etkisi
Geç gelen öğrenci sınıfa girdiğinde çoğu zaman derste küçük bir kesinti oluşur. Bu kesintiler tek başına küçük görünse de tekrarlandığında sınıfın toplam öğrenme zamanını ve dersin kalitesini azaltabilir.
Araştırmalar, öğrencinin kendisi geç gelmese bile, sınıfında geç gelen akranı olan öğrencilerin de okuma ve matematik test puanlarının daha düşük olabileceğini gösteriyor. Yani geç gelme bazı koşullarda yalnız bireysel değil, sınıf iklimi üzerinden başkalarını da etkileyebilen bir etki üretiyor.
“Geç kaldım” hissi bazen bir duygudur…
Geç kalmanın görünmeyen tarafı, öğrencinin iç dünyasında birikir. Sınıfa herkes yerleşmişken girmek, özellikle ergenlik döneminde “görünür olma” kaygısını yükseltebilir. Bazı öğrencilerde bu durum utanma ve stresle birleşip derse katılma isteğini azaltır. “Nasıl olsa yine yetişemedim” düşüncesi, günün geri kalanını da düşük motivasyonla geçmesine sebep olabilir.
Tekrarlayan geç kalmalar öğretmen-öğrenci ilişkisini de etkileyebilir. Öğretmen, aynı davranış tekrarlandığında bunu “umursamazlık” ya da “düzensizlik” olarak değerlendirebilir. Öğrenci ise kendini anlaşılmıyor hissedebilir. İlişki gerildiğinde sınıf içindeki küçük hatalar bile büyür. Öğrenci daha kolay geri çekilir. Bu noktada geç kalma, yalnız “saat” sorunu olmaktan çıkıp “aidiyet” ve “öz-yeterlik” duygularını da zedeleyen bir sürece dönüşebilir.
Az uyku ve sabah uyanma güçlüğü
Okula geç kalmanın en sık gözden kaçan nedenlerinden biri yetersiz uyku ve buna bağlı sabah uyanma güçlüğüdür. Ergenlik döneminde uyku düzeni yalnızca “alışkanlık” meselesi değildir; biyolojik ritimler de değişir. Araştırmalar, ergenlikte uyku-uyanıklık düzeninin gecikmeye eğilimli olduğunu; öğrencinin daha geç saatlerde uykuya dalmasının kolaylaşıp sabah erken saatlerde uyanmasının zorlaşabildiğini vurgular. Bu tabloyu açıklayan mekanizmalardan biri, ergenlikte uyku basıncının düzenlenişindeki değişimlerdir. Kısaca beden, akşam daha geç “uykuya hazır” hale gelebilir ve sabah da daha geç “tam uyanıklık” düzeyine çıkabilir.
Bu biyolojik eğilim, güncel yaşam pratikleriyle birleştiğinde sorun büyür. Akşam ekran maruziyeti, yoğun ödev ve sosyal tempo, kafeinli içecekler, düzensiz yatış saatleri… Sonuç, çoğu öğrencide toplam uyku süresinin azalmasıdır. 13–18 yaş grubu için düzenli olarak 8–10 saat uykuyu önerilir. Buna rağmen geniş ölçekli saha verileri, ergenlerin önemli bir bölümünün okul gecelerinde bu aralığın altında kaldığını gösterir.
Yetersiz uyku yalnızca “uykulu hissetme” ile sınırlı kalmaz. Dikkat, öğrenme, davranış düzenleme ve ruh sağlığıyla ilişkili risklerin arttığı; akademik performansın olumsuz etkilenebildiği çeşitli raporlarda vurgulanır.
Sabah kalkmakta zorlanan öğrenciler için bir başka kritik kavram da uyandıktan sonra bir süre “kendine gelememe”, performansta düşüş, dikkat azalması ve tekrar uyuma isteğidir. Bu da öğrencinin hazırlanma süresini uzatarak geç kalmayı tetikleyebilir.
Bu nedenle sık geç kalma yaşayan bir öğrenci için temel soru şudur: Gerçekten yeterince uyuyor muyum, yoksa sabahı zorlaştıran bir uyku düzeni mi oluştu? Çözüm çoğu zaman “daha disiplinli ol” uyarısı değil; uyku süresi ve akşam rutinleri gibi değişkenleri görünür kılıp yönetilebilir hale getirmektir.
Ne yapmalı?
Geç kalmayı azaltmanın en etkili yolu, tek bir “hızlı çözüm” aramak yerine küçük ama tutarlı düzenlemeler yapmaktır. Öğrenci açısından akşamdan yapılan hazırlıklar sabahın karar yükünü azaltır. Uyanmayı kolaylaştıran basit bir rutin gecikme riskini belirgin biçimde düşürür. Aile tarafında uyku düzeninin tutarlı hale getirilmesi, sabah çatışmasını azaltan bir ev ritmi yaratır. Okul düzeyinde ise geç kalmayı yalnız “kural ihlali” olarak değil, izleme ve destek konusu olarak ele almak önemlidir. Hangi günlerde yoğunlaşıyor, kimler daha çok etkileniyor, hangi nedenler öne çıkıyor? Bu üç düzey birlikte çalıştığında geç kalma, çoğu öğrenci için yönetilebilir bir problem haline gelir.
Geç kalma öğrencinin yaşam düzeni ve okula bağlılığı hakkında bir “erken uyarı” işaretidir. Bu yüzden “geç kalınca ne olur?” sorusunu daha işlevsel bir soruya çevirmek gerekir: Beni geç bırakan düzeni nasıl daha yaşanır hale getiririm? sorusunun cevapları üzerinde çalışmak gerekir.
























Yorum Yazın