MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Modern İran nesrinin sosyalist-Türk öncüsü: Gulam-Hüseyin Sâedî

Ana SayfaDiş Poli̇ti̇kaModern İran nesrinin sosyalist-Türk öncüsü: Gulam-Hüseyin Sâedî
Modern İran nesrinin sosyalist-Türk öncüsü: Gulam-Hüseyin Sâedî

Bu sıradışı yazarlardan biri de Tebrizli sosyalist roman, öykü ve oyun yazarı Gulam-Hüseyin Sâedî. İranlı edebiyat tarihçilerinin, “1960’ların ilk büyük ismi” olarak zikrettiği Sâedî, 1936’da İran Azerbaycan’ının tarihsel merkezi Tebriz’de, yoksul bir memur ailesinde dünyaya geldi.

10 Temmuz, 2025, Perşembe 06:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Mehmet Akif Koç
Mehmet Akif Koç

1979 Devrimi her ne kadar sol, sosyalist, liberal, milliyetçi, İslamcı vd. hemen tüm toplumsal kesimlerin iştirak ettiği geniş katılımlı bir süreç olsa da 1979 sonlarından itibaren bu kesimler hızla politik sahneden tasfiye edilmeye başlandı ve İslamcılar yönetimde tek başına kaldı. Şah döneminde hapse düşen, sosyalist harekete mensubiyeti nedeniyle dışlanıp işkence gören Sâedî’nin çilesi İslam Cumhuriyeti döneminde de sürdü

Modern İran edebiyatı, gelenekle modernite arasında geçişi ifade eden 20. yüzyılda, çok sayıda büyük yazar ve entelektüel yetiştirdi. Bilhassa nesir dalında (özellikle roman, öykü ve oyun açısından) Sâdık Hidâyet, Bozorg Alevî, Simin Dânişver, Celal Âl-i Ahmed, İbrahim Gülistân, Samed Behrengi, Sâdık Çubek gibi hem edebi hem de kültürel alanda önemli bir karşılığı olan isimler uluslararası alanda da geniş bir şöhrete ulaştı. Soğuk Savaş döneminin bu kayda değer yazarları; Ahmed Şamlu, Fürûğ Ferruhzâd, Sohrab Sepehri gibi sıradışı şairlerle birlikte Türkçede de önemli bir okur kitlesine ulaşmayı başardı.

Sâedî’nin çocukluğu ve sosyalist fikirlerle tanışması

Bu sıradışı yazarlardan biri de Tebrizli sosyalist roman, öykü ve oyun yazarı Gulam-Hüseyin Sâedî. İranlı edebiyat tarihçilerinin, “1960’ların ilk büyük ismi” olarak zikrettiği Sâedî, 1936’da İran Azerbaycan’ının tarihsel merkezi Tebriz’de, yoksul bir memur ailesinde dünyaya geldi. II. Dünya Savaşı yıllarına denk gelen çocukluğunda, Sovyetler Birliği’nin 1941’de Britanya ile birlikte İran’ı işgal etmesine şahit oldu. Sovyetlerin İran’da kurdurduğu iki “halk cumhuriyeti’nden Tebriz’dekinin –diğeri Mahabad- idaresi altında, Kremlin’in ülkeden çekilmek zorunda kaldığı 1946’ye kadar yaşadı. Soğuk Savaş yıllarında cansiperane savunacağı sosyalizmle, erken dönemdeki bu Tebriz Halk Cumhuriyeti tecrübesi döneminde tanıştığı söylenebilir. Nitekim bu erken yaşlarda Azerbaycan Demokrat Partisi’nin gençlik örgütüne kayılır, Sovyet himayesindeki bu tecrübe sona erdikten sonra da politik çizgisi hep bu istikamette şekillenecektir.

II. Dünya Savaşı başlayınca ailesiyle birlikte şehirden köye taşınmak zorunda kaldı. Çocukken en fazla etkisinde kaldığı yazar, Rusların büyük öykü ve oyun yazarı Anton Çehov’dur; onun öykülerinin “gözlerinin aniden açılmasına” vesile olduğunu sonraları zikredecektir. İran’da anti-Amerikancılığın gelişmeye başladığı 1953 Ajax Operasyonu ve Musaddık’a darbe sürecinde sosyalist çizgideki çeşitli dergilerin çevresinde ve editoryal kadrosunda yer aldığı için kardeşiyle birlikte Şah yönetimince hapse konuldu. Sovyetlere bağlılık içindeki Tudeh Partisi çizgisinde yer almakla birlikte, daha bağımsız ve eleştirel duruşunu da hep sürdürdü. 

Sâedî’nin sosyalist hareket içindeki konumu sadece entelektüel mensubiyetle sınırlı değildi. Bicen Cezanî, Abbas Surhî gibi isimlerin 1960’larda kır gerillası modelinde teşkilatlandırdığı Fedâiyân-ı Halk örgütünün Tebriz kökenli üye ve sempatizanları arasında, 1960’ların ses getiren yazarı Samed Behrengi, Behruz ve Eşref Dehgani, Kazım Saadeti gibi isimlerle birlikte Gulam-Hüseyin Sâedî de bulunmaktaydı. 

Modern İran edebiyatındaki yeri

Sâedî, ilk öykülerini yazmaya başladığı 1950’lerin başından itibaren modern İran nesrinde farklı bir ses olarak temayüz etti. Bu dönemde Tahran’a yerleşip hem psikiyatri kliniğinde hastalarıyla ilgilendi hem de ülkenin entelektüel çevreleriyle yakın temas kurdu. Gevher Murad mahlasıyla yazdığı öyküler önemli bir kitleye sesini duyurabilmesini sağladı. 1953 darbesinden sonra Şah’ın kendi otoritesini konsolide etmesinin ardından, 1960’larda ülkedeki sansürün ve politik baskı ortamının daha da artması, Sâedî’nin de içinde bulunduğu öndegelen yazar ve şairlerin, Sovyet ve Doğu Bloku ülkelerindeki tecrübeye benzer şekilde 1968’de kurduğu İran Yazarlar Birliği’nin de içerisinde yer aldı. 

İranlı edebiyat tarihçileri, Sâedî’yi modern İran nesrinde önemli bir kilometre taşı olarak tavsif eder. Hasan Mîr-Âbidînî, Türkçeye de çevrilen İran Öykü ve Romanının Yüzyılı isimli kayda değer çalışmasında, Sâedî’yi “köy edebiyatının öncüsü olarak zikreder ve “1960’ların ilk büyük edibi” olarak selamlar. Hamid Abdullahiyan ise, bu satırların yazarı tarafından Türkçeye çevrilen Simurg’un Kanadında & Modern İran Edebiyatı başlıklı eserinde Sâedî’yi “öykü ve roman yazarlarının üçüncü kuşağının öncüsü” olarak kaydeder. Yazdıkları, mücadelesi, oyunları ve öykü/romanlarıyla kendisinden sonraki kuşaklar üzerinde de tesir icra edebilmiş az sayıdaki yazar arasındadır.

Sâedî’nin öykülerinin dünyası, yokluk, hurafeler, cinnet ve ölüm korkusundan oluşmuş hüzün verici bir dünyayı yansıtır. Topraktan koparılmış köylüler, ikircikli, korkak ve hedefsiz aydınlar ve toplumun kıyısında avare bir biçimde yaşayan dilenciler ve serseriler, korkak ve perişan bir dünyayı sergileyecek kadar canlı ve inandırıcı şekilde Sâedî’nin eserlerinde kendisine yer bulur. Mîr-Âbidînî’nin de dikkatle işaret ettiği üzere, Sâedî, konuya yüzeysel yaklaşan toplumcu yazarların aksine yoksulluk edebiyatından kaçınır ve kültürel yoksulluğun toplumsal yıkımların oluşumu ve insanların değişimlerindeki rolünü ortaya koymaya gayret eder. Çoğunlukla umutsuzluğun pençesindeki insanların umutsuzluklarını ve kafa karışıklıklarını anlatan Sâedî’nin öykülerinin çoğunun yöresel kaynakları vardır ve önemli bir kısmı da kendi memleketi olan İran Azerbaycan’ı eksenlidir.

Üslup ve biçim olarak da Sâedî’nin eserlerinde hikâyenin yapısının özenle örüldüğü, kesintisiz şekilde olayların ardarda aktığı, hayal gücü ve değişik atmosferler yoluyla okuyucunun sürüklendiği bir üslup dikkat çekicidir. Ancak yazım tarzı tümüyle gerçekçi çizgide gelişmez; Hamid Abdullahiyan’ın deyimiyle, bir yanıyla sürrealizme diğer yandan da büyülü gerçekçilik biçimine dayanmaktadır. Modern İran şiirinin en büyük ustalarından Ahmed Şâmlu, Sâedî’yi, Jorge Luis Borges ve Gabriel Garcia Marquez gibi büyülü gerçekçilik üslubunu kullanan öncülerden biri olarak görür.

Bu yazı vesilesiyle, Gulam-Hüseyin Sâedî’nin geçtiğimiz günlerde peş peşe okuduğum üç önemli eserine de daha yakından bakmak ve bu eserlerini okuyucunun dikkatine getirmek istiyorum: Bâyel Ağıtçıları, Top ve Semiriciler.

Bir Modern Klasik: Bâyel Ağıtçıları

Sâedî’nin en önemli eseri olarak nitelendirilebilecek Bâyel Ağıtçıları ilk olarak 1964’te yayımlandı ve kısa sürede büyük ses getirdi. Birbirine bağlı sekiz özgün hikâyeden oluşan bu eserinde Sâedî, gerçekçi tonla büyülü gerçekçilik akımını ustalıkla harmanlar. Bütün hikâyelerin mekânı Bâyel adında bir Azerbaycan köyüdür ve her bir parçada ayrı bir karakter merkeze alınır, köydeki birbirine benzemeyen hemen tüm ana karakterler incelikle tasvir edilerek, köyün genel bir panoramasını çıkartır yazar. Şâmlu, Sâedî’nin Bâyel köyüyle Marquez’in ondan binlerce kilometre ötedeki köyü arasında benzerlik ve paralelliklerden hareketle, Sâedî’nin “İranlılar için Marquez’den önceki Marquez olduğu” tespitinde bulunur.

Kitabın ismi de ayrıca dikkat çekicidir; Şiilikteki yas ve ağıt kültürünü hatırlatır şekilde, Şii kültürü ve ritüellerinin güçlü şekilde yaşandığı bu taşra köyünde, dini olmayan bir çerçevede günlük hayattaki yoksulluk ve sıkıntıları “yas ve ağıt” temasında ustaca birleştirir. Öykülerin hemen bütününde ölüm düşüncesiyle yas ve ağıt temaları arka fonda birbirini hatırlatır şekilde çağrışıp çağlar. Dördüncü hikâye ve kitaptaki en dikkat çekici parça olarak sivrilen öyküde, yoksul bir köylü olan Meşhedi Hasan’ın, ineğinin ölümünü kabullenememesi ve vehimlerinin kıskacında cinnet vadilerine sığınarak bu korkutucu gerçeklikten kaçışı destansı bir anlatımla okuyucuya sunulur. Nitekim Daryûş Mehrcuî’in 1969 yapımı meşhur Gâv (İnek) filmi tam da bu öyküden hareketle beyaz perdeye aktarıldı ve İran Yeni Dalgası olarak nitelendirilen film akımının başlangıcı olarak kabul edildi. Sâedî’nin diğer eserlerindeki Çöplük ve Diğerlerinin Yanında Huzur gibi öyküleri de Nâsır Takvâyî ve Daryûş Mehrcuî gibi yönetmenlerce sinemaya aktarıldı.

Kısa hikâye ve novella dalında oldukça başarılı eserler veren Sâedî’nin bilhassa tiyatro oyunları ayrı bir başarıya kavuştu. “Sopalarını Kuşanan Verezilliler”, “Dünyanın En İyi Babası”, “Mağlubun Vay Haline”, “Kargaşa Çıkaranlar”, “Derbederliğin Kökeni” gibi kısa ve uzun oyunlarıyla modern İran tiyatrosunun temelini atan öncü yazarlar arasında kabul edilir.

1906-11 İran Meşrutiyeti’nin taşraya yansımaları: Top

İran Meşrutiyeti 1906-11 döneminde, komşu Osmanlı’daki benzer gelişmelere paralel şekilde toplum ve siyaset içinde altüst oluşlara yol açmış, ancak Rusların ağır askeri müdahalesiyle geri çevrilerek İran toplumunun aleyhine bir dinamik üretmişti. Top novellası tam da bu dönemde kuzeybatıdaki Azerbaycan köylerinde bu sürecin yansımalarına odaklanır. Devlet, konargöçer göçebelerin, o dönem bölgede etkili olan Meşrutiyetçilerle bir olarak başkaldırmasından korkar, bu amaçla köyleri boşalttırıp göçebeleri buralarda iskân etmek ister. Bunun için Şahsevenlerin reisi Rahim Han’la bir olur, süreci garantiye almak için de Rusların İran’daki Kozak Tugayları’na bağlı General Dilmaçof ve emrindeki bir büyük sahra topunu bölgeye gönderir. Rahim Han ise bunu hakaret kabul eder ve Dilmaçof’la asla bir araya gelmez. 

Romanın baş karakteri Molla Mîr Hâşim, bölgedeki göçebelerin sürülerinde koyunları olan, yarı aç yarı avare gezen bir din adamıdır, zaman zaman aşiretleri idare etmeye bazen de askerleri yanlış yönlendirerek kendi menfaatlerini korumaya çalışır. Ama sonuçta herkesin düşmanı haline gelir ve kendisine diş bileyen Kozak askerleri ve Dilmaçof’un elinden kurtulsa da aşiretler kendisine unutamayacağı bir ders vermek niyetindedir. 

Novellanın son sahnesi özellikle sinematografik şekilde canlı ve göz alıcıdır: Halk toplanır, Mîr Hâşim’i getirirler, şimdi o kendi çarmıhını sırtında taşıyan acınası bir varlıktır. İçinde top mermisi bulunan bir torbayı arkasına bağlayarak onu tepeye sürerler, kendisini bekleyen topluluğa bakmadan yukarı çıkar. Sonra onu topun namlusuna bağlayarak topu ateşlerler: Dışlanmış, haris ve menfur adamı en kötü şekilde öldürürler.

Modern İran tiyatrosunun öncülerinden: Semiriciler

Kısa hikâye ve novella dalında oldukça başarılı eserler veren Sâedî’nin bilhassa tiyatro oyunları ayrı bir başarıya kavuştu. “Sopalarını Kuşanan Verezilliler”, “Dünyanın En İyi Babası”, “Mağlubun Vay Haline”, “Kargaşa Çıkaranlar”, “Derbederliğin Kökeni” gibi kısa ve uzun oyunlarıyla modern İran tiyatrosunun temelini atan öncü yazarlar arasında kabul edilir. Tebrizli kültür insanı ve Ankara DTCF Tiyatro bölümü mezunu Aydın Sardariniya’nın gayretleriyle Türkçeye çevrilen oyunları T.C Devlet Tiyatroları’nın çeşitli sahnelerinde sergilendi.

Aydın’ın Türkçeye kazandırdığı Sâedî oyunlarından biri de, ilk defa İran’da 1969’da yayınlanan Semiriciler isimli eseri. İranlı büyük yönetmen Muhammed Ali Caferi ve Hüseyin İlbeygi tarafından Devrim öncesi ve sonrasında sahnelenen bu oyun, Sâedî’nin sosyalist düşüncesini yansıtan en önemli politik oyunlarının başında geliyor. Fiziksel ve ruhsal işkence, zorla itiraf ettirme ve beyin yıkama gibi siyasi mahpuslara uygulanan insan haklarına aykırı işkenceler bu oyun vesilesiyle okuyucu ve izleyiciye aktarıldı. Bu oyun bir yönüyle de, diktatör ve otoriter rejimlerin bilhassa elit sınıfına karşı tutumunu yansıtan, entelektüelleri halkı düşünmekten uzaklaştırarak sadece kendi ilkel ihtiyaçlarının peşinden koşan varlıklara dönüştürdüğünün de açık tasvirlerinden biri.

Tasfiye, sürgün ve Sâedî’nin vatanından uzakta ölümü

1979 Devrimi her ne kadar sol, sosyalist, liberal, milliyetçi, İslamcı vd hemen tüm toplumsal kesimlerin iştirak ettiği geniş katılımlı bir süreç olsa da 1979 sonlarından itibaren bu kesimler hızla politik sahneden tasfiye edilmeye başlandı ve İslamcılar yönetimde tek başına kaldı. Şah döneminde hapse düşen, sosyalist harekete mensubiyeti nedeniyle dışlanıp işkence gören Sâedî’nin çilesi İslam Cumhuriyeti döneminde de sürdü, Devrim’den sonra bir süre gizli yaşamak zorunda kaldı, çileli bir sürecin ardından 1981’de ülkesinin terkedip Paris’e yerleşti. Beş senelik sürgün hayatında da eserler vermeye ve üretmeye devam etti. Kasım 1985’te 50 yaşındayken Paris’te hayata gözlerini yumdu, kabriyse İranlı meşhur yazar Sâdık Hidâyet’in de defnedildiği Paris Pere Lachaise Mezarlığı’nda bulunmaktadır.

  • Türkiye’de yayıncılığın serüveni istatistiklere nasıl yansıyor? Türkiye’de yayıncılığın serüveni istatistiklere nasıl yansıyor?
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
1979 DevrimiŞah Dönemiİslam CumhuriyetiSâdık HidâyetBozorg AlevîSimin DânişverCelal Âl-i Ahmedİbrahim GülistânSamed BehrengiSâdık ÇubekAhmed ŞamluFürûğ FerruhzâdSohrab SepehriGulam-Hüseyin Sâedî

Yorum Yazın

Mehmet Akif Koç
Mehmet Akif Koç

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Murat Aksoy
Murat Aksoy Terörsüz Türkiye CHP’siz olabilir mi?
Nazlı Akyüz
Nazlı Akyüz Bir koridordan fazlası: Zengezur hattında Rusya-Azerbaycan gerilimi
Erdem Bağcı
Erdem Bağcı 2025 yıl sonu için beklenen riskler
Burcu Ağca Karakaya
Burcu Ağca Karakaya PISA 2025 ile Eğitimin yeni rotası: İklim okuryazarlığı ve geleceğin sorumlu vatandaşları
Betül Özdemir Güran
Betül Özdemir Güran Büyüyünce ne olacaktın
Mehmet Akif Koç
Mehmet Akif Koç Modern İran nesrinin sosyalist-Türk öncüsü: Gulam-Hüseyin Sâedî
Buğra Gökçe
Buğra Gökçe Serenad
Armağan Öztürk
Armağan Öztürk CHP’nin AKP ile müzakere yapma zorunluluğu
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu Aynı nehrin kuyusu: Sonsuz döngüler
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Duvarlarda Mualla, küpürde direniş
Bilgehan Uçak
Bilgehan Uçak Economist Konferansı’ndan 
Beril Esra Atahan
Beril Esra Atahan Bazen cennet, bazen cehennem: Bipolar biriyle ilişki yaşamak 
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Yargı eliyle silkelenen CHP ve muhalefet
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Hiçbir şey olmasa da bir şeyler olmuştur zihniyeti
Akın Özçer
Akın Özçer Anayasa referandumu
Zana Gümüş
Zana Gümüş Strazburg’da boş bırakılan koltuk
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı