MEB, 2.0 modeliyle daha yalın bir yapıya kavuşarak eğitimin merkezine öğretmeni ve müfredatı yerleştirebilir. Dikey yapılanmadan yatay bir yapılanmaya geçiş hem altyapının hem de akademik işleyişin daha verimli bir şekilde sürdürülmesine olanak tanıyacaktır. Bu model, sadece bugünün değil, teknoloji ile hızla değişen geleceğin belirsiz yapısında eğitim ihtiyaçlarını da karşılayabilecek esnek ve sürdürülebilir bir sistem oluşturmayı hedefleyebilir.
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), eğitim gündeminin merkezinde yer alıyor. Eğitim sistemimiz mevcut haliyle kimsenin memnuniyetle destekleyeceği bir noktada değil. Bunun bir nedeni, kendi iç süreçlerimizin verimsizliği, diğer nedeni ise eğitimin dünya genelinde yeniden sorgulandığı ve tasarlandığı bir dönüşüm döneminde, tartışmaya başlanmasında geride kalmamızdır.
Günümüzde MEB’e yönelik tartışmalar, genellikle içerik üzerinde yoğunlaşsa da, temel sorunlardan biri altyapı eksiklikleri olarak öne çıkıyor. Bütçeden Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan sonra en büyük payı alan MEB, toplam bütçenin %14,6’sına sahip olmasına rağmen, okulların temizlik gibi temel sorunları hâlâ gündemden düşmüyor.
MEB’in Görev ve Yapısı
MEB, eğitim politikalarını belirlemek, müfredat hazırlamak, öğretmen atamak, okul inşa ve bakımını yapmak, sınav düzenlemek gibi geniş bir görev yelpazesine sahip. Bunun yanı sıra, halk eğitimi ve mesleki kurslar gibi hayat boyu öğrenme hizmetleri de sunuyor. Öğretmenevleri gibi otelcilik hizmeti de sağlıyor. Ancak bu kapsamlı görevler, dikey bir yönetim yapısı içerisinde sürdürülüyor. Bir okulun a’dan z’ye inşasından temizlik hizmetine, öğretmen atamasından kitap içeriğine kadar her şey merkezi bir yönetim tarafından planlanıyor ve uygulanıyor.
Bu yapı artan nüfus ile yetersiz kalınca, MEB yıllar içinde özel okullaşmayı da teşvik etti. Bugün itibarıyla, örgün eğitimde toplam 18.710.265 öğrenci bulunuyor. Bu öğrencilerin %85’i devlet okullarında, %9’u özel okullarda, geri kalanı ise açık öğretim kurumlarında eğitim alıyor. Bu yapıda, devlet okulları ve özel okullar arasındaki farklar sıkça tartışma konusu. Özel okullar altyapı açısından devlet okullarına göre daha iyi hizmet ve “konfor” sunarken, istisnalar hariç öğretmenlerin devlet okullarında çalışmayı tercih etmesi nedeniyle akademik açıdan “dilemma” yaşatıyor.
Altyapı hizmetleri özelleştirilmeli, MEB yalnızca müfredatın onayı, öğretmen istihdamı ve denetlemeyle ilgilenmelidir. Okul binaları devlet tarafından inşa edilmek yerine özel sektör tarafından tasarlanıp saatlik kiralanabilir. Çok amaçlı binalar, okul saatlerinde eğitim için, diğer zamanlarda farklı amaçlarla kullanılabilir.
ALTYAPI HİZMETLERİ ÖZELLEŞTİRİLMELİ
Yeni Model Tartışmaları: MEB 2.0
Eğitimin sadece sınıflarla sınırlı olmadığı, bilginin kolayca erişilebilir olduğu bir döneme girdik. Öğretmen tanımı değişiyor; artık bir içerik aktarıcıdan ziyade rehberlik eden bir role dönüşüyor. Bu bağlamda, MEB’in yapısında köklü bir dönüşüm ihtiyacı gündemde.
MEB 2.0 modeli şu şekilde tasarlanabilir:
Altyapı ve Akademinin Ayrılması: Altyapı hizmetleri özelleştirilmeli, MEB yalnızca müfredatın onayı, öğretmen istihdamı ve denetlemeyle ilgilenmelidir. Okul binaları devlet tarafından inşa edilmek yerine özel sektör tarafından tasarlanıp saatlik kiralanabilir. Çok amaçlı binalar, okul saatlerinde eğitim için, diğer zamanlarda farklı amaçlarla kullanılabilir. Bu, kamu-özel iş birliği ile daha verimli bir sistem yaratır. Bu yaklaşım maliyet ve kaynak verimliliğini beraberinde getirecektir. Yeni iş alanları yaratacaktır. Okulların kullanılmadığı zamanlarda farklı sektörlere hizmet vermesi ekonomik kazanç sağlayacaktır. Bu çerçevede, binaların konfor seviyesini yükseltecek ve devlet okulları asgaride değil, maksimuma ulaşan bir altyapıyı öğrencilerine sunabileceklerdir. Yurt genelinde okul zincirleri, otel zincirleri derken okul binası zincirleri yaratan girişimciler çıkacaktır. Bu noktada, MEB standartları belirlemede ve uzun vadeli planlama yapabilmede yetkin olmalıdır. Uzun zaman içinde günümüzün özel okulları da bu sistemin parçası olmak isteyebilirler.
Hizmetlerin Özelleştirilmesi: Temizlik, yemek, servis hizmetleri gibi alanlarda özel sektör devreye alınmalıdır. Bu, ölçek ekonomisi sağlayarak verimliliği artırabilir. Özel sektörde örneğin temizliğin özelleştirilmesine çok önceden geçildi, bugün ölçeklenmiş bir sistem mevcut. Aynı şekilde bir şirketin temizlik ekibi bir günde birden fazla okulda hizmet verebilir. Ancak bu modelin başarıyla uygulanabilmesi için, kalite kontrolü ve denetim mekanizmalarının güçlü bir şekilde yapılandırılması gerekmektedir. Buna, velilerin de dahil olacağı 360 derece dijital denetleme yöntemleri ile aşılacak sorunlardır.
Okul Kaynaklarının Hizmet Olarak Edinilmesi: Okulların, belediyelerin, özel sektördeki veya üniversitelerdeki kaynakların, paylaşılmasını sağlayacak yatay bir yapılanma benimsenebilir. Bu, spor salonu veya laboratuvar gibi kaynakların daha verimli kullanımını mümkün kılacaktır. Öğrencilerin okul zamanında bina değiştireceği esneklik, akıllı servis sistemiyle beraber sunulabilir. Hatta derste kullanılacak araç ve gereçler o gün, o ders için getirilip akabinde götürülecek şekilde yeni hizmet mekanizmaları geliştirilebilir. Bu ithalatı azaltacak, araç ve gereçlerin kullanımının verimini artıracak aynı zamanda daha geniş bir portföy de öğrencilere sağlanacaktır.
İçerik Üretiminin Çeşitlendirilmesi: Dijital ve basılı içerik hazırlama işi özelleştirilerek, rekabetçi bir piyasada daha kaliteli materyaller geliştirilebilir. Bu noktada, MEB bünyesine dahil olamayan ama öğretmen olma yeterliliğini almış kişilerden hizmet alarak, atanamayan öğretmen havuzunu zaman içinde eritmek mümkün olacaktır. Amaç, bütün eğitim içeriğinin dijitalleşmesi ve her vatandaşa ücretsiz olarak sağlanması olmalıdır. Yapay Zekâ ile geliştirilecek sanal öğretmenlerin bir öğrencinin 24 saat yanında olacak şekilde bilgi aktaracağı noktaya gelinmesi an meselesi. Ama okullar, bu eğitimin yanında kişiliğin sosyal çevre ile gelişeceği bir hızlandırıcı programlar gibi işlev görecektir.
Öğretmen Atama ve İstihdam Modeli: Öğretmenler merkezi bir sınav sistemiyle değil, başvuru bazlı okullara atanabilir. KPSS ile yeterliliğini almış öğretmen adayı, merkezi başvuru yerine ihtiyacı olan okullara başvuru yaparak süreci ilerletir. Okul aile ve mezun birlikleri öğretmen seçim sürecine dahil olabilir ve öğretmenlere birliğin gücü çerçevesinde ek maaş veya lojman gibi öncelikler aynı üçüncü nesil devlet üniversitelerinde olduğu gibi tanınabilir. Bu şekilde, her devlet okulunun kendi markasını tarih içinde yaratmasının da önü açılır. Mezunların sahiplenme kavramı yerleşir. Doğu hizmeti gibi öğretmenin az, okulun çok olduğu zamandan, okulun az, öğretmen adayının çok olduğu noktaya geldiğimizi de göz önünde bulundurmalıyız. Bir muhitte ömür boyu çalışmak isteyecek öğretmenlere öncelik tanınacağı bir metodu da bu model barındırmaktadır.
Eğitim Fakültelerinden Hizmet İsteme: MEB, ihtiyacı olan öğretmen sayısına göre isteğini eğitim fakültelerinden alır ve bunu yükseköğretim mevzuatı çerçevesinde sayı ve yetkinlik ihtiyacı doğrultusunda talep eder. Kaç öğretmeni hangi seviyede (lisans, yüksek lisans, doktora) hangi bilgi birikimi ile istediğini belirler. Bu şekilde arz talep döngüsü de kurulmuş olur.
Sonuç: Daha Yalın ve Verimli Bir MEB
MEB, 2.0 modeliyle daha yalın bir yapıya kavuşarak eğitimin merkezine öğretmeni ve müfredatı yerleştirebilir. Dikey yapılanmadan yatay bir yapılanmaya geçiş hem altyapının hem de akademik işleyişin daha verimli bir şekilde sürdürülmesine olanak tanıyacaktır. Bu model, sadece bugünün değil, teknoloji ile hızla değişen geleceğin belirsiz yapısında eğitim ihtiyaçlarını da karşılayabilecek esnek ve sürdürülebilir bir sistem oluşturmayı hedefleyebilir.
Yorum Yazın