MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Kapitalist şehrin sonu

Ana SayfaKentKapitalist şehrin sonu
Kapitalist şehrin sonu
28 Aralık, 2024, Cumartesi 06:54
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş

“Kapitalist” adı verilen bu mekan düzeni ve yaşam biçiminin burjuvaziye mal olması. 19. yüzyılda endüstri devrimi sonrası bu mekan ve yaşam biçiminin burjuvazi tarafından kopyalandığını görüyoruz. Post-kapitalizm bunun tüm topluluklara mal olması. Bu şehirleşme ve yaşantı biçiminin Rönesans mimarları tarafından antik dönemlerden aktarıldığını biliyoruz. Ancak daha sonra sanki Roma’yı hatırlatır bir şekilde kendi çöküşünü hazırlıyor.

Aslında “Roma’nın sonu” da diyebilirdim. Çünkü bu köleleştirici düzeni Rönesans döneminde zengin toprak sahiplerine hizmet veren mimarlar, şehir yöneticileri yeniden icat etti. 19. yüzyılda da zenginleşen tüccarlara, bürokrasiye tatlı bir yaşam sunmayı amaçlayan mimarlar ve yöneticiler de onlardan kopyaladı.

Sürekli tekrarladıkları şey şu:

“Hiç merak etmeyin. Sizin zahmet etmenize gerek yok. Sizin kendinizi düşünmekten başka yapacağınız bir şey yok. Biz bütün sorunlarınızı çözüyoruz…”

Komşum yeşillikleri, yaprakları çöp konteynerine dolduruyor, kolayca bahçede çürütebileceği halde.

Yirmi tonluk kamyonlarla preslenip uzaklara taşınması amacıyla.

Üstelik her yıl uzaklardan bahçesi için bir o kadar da gübreyi kamyonla getirtiyor.

Bunları elbette kendisi yapmıyor. Çöplerin içinde yeşillikler, boyalar, plastikler birbirine karıştırılıyor.

Ev işlerine mahkum edilmiş olan çalışanlar sanki efendilerinin yaşam modelini bilinç dışında yeniden üretircesine davranmak durumunda kalıyorlar. Marketlerde plastik ambalajlar içinde satılan zehirli kimyasalları, renkli temizlik malzemelerini sanki emirlerindeki köleler gibi görüyorlar.

Bunları kullanırken emirlerindeki kimyasalın en zehirleyici olanını arar gibi bir arzularının olduğunu hissediyorum. Bol bol tüketmekten büyük bir keyif aldıklarını, temizlik için gerekenin on mislini tükettiğini söyleyebilirim.

Çöpe attıkları plastik ambalajların içinde kalanla bile fazlasını yapmak mümkün.

Marketlerde bütün yiyecekler artık kat kat plastiklerle sarmalanmışlar. Beslenmek için onları açmak ve ortalığa saçmak yetiyor. Sokaklar, yeşil alanlar, çöp konteynerleri ve çevreleri plastikten geçilmiyor. Rahatlamamız için gözümüzün önünden uzaklaştırılmaları gerekiyor.

Belediyenin fırçalı kamyonu büyük bir gürültüyle geliyor, deterjanla asfaltı fırçalıyor. Arkasından onlarca işçi yaprakları plastik poşetlere koyuyor.

Bunları taşımak için de saatte 50 litre mazot yakan yirmi tonluk kamyon kullanılıyor. Oysa yolların kenarlarına beton bordürler konmasa bunlar kendiliğinden toprağa kavuşacaklar.  Bir ay içinde yok olacaklar ve yol kenarlarında kokulu çiçekler açacak.

Budama yapılan dallar yoldan kepçeyle toplanıyor. Arkasından gene yirmi tonluk bir kamyon geliyor, altı işçiyle. Bir de onları seyreden amir ve şoförle. En fazla üç yüz kilo tutacak dalları birkaç saatte, yirmi tonluk kamyona yüklerken oturup birlikte seyrediyorlar.

Sürekli atık su arıtma tesislerinin yapılacağı, Marmara’nın bu yolla temizleneceği söyleniyor. Güya kimyasal ve biyolojik arıtmadan geçirilerek, santrifüjle toplanan zehirli atıklar kurutularak ağır kamyonlara yüklenerek karşıya, betonarme olarak yapılan yer altı depolarına sevk edilecekmiş. Bilgi almak istiyorum. Nereye, ne kadar sürede yapılacak?  Ne zaman tamamlanıyor?

Doksanlı yıllara kadar atık suyun fosseptiklerde arıtılarak, sulamada kullanıldığını hatırlıyorum. Kullanıcıların kendi ihtiyacı olan suyu zehirlemediğini. Bunun üzerine planlarda atık suların arıtılacağının söylenmesine rağmen projesinin ve ne zaman yapılacağının belli olmadığı ortaya çıkıyor. 1987 yılından itibaren yerel arıtmalar iptal edildi, Adalar'da olduğu gibi. Atıksular zehirlenerek denize verilmeye başlandı.

ATIKSULAR ZEHİRLENEREK DENİZE VERİLMEYE BAŞLANDI

90'lı yıllardaki İSKİ’nin faaliyet raporlarına bakın: Hani pırıl pırıl olacaktı, Marmara?

Kimse bilmiyor. Oysa hala yerinde suyu geri kazanma imkanları mevcut. Büyük bir enerji israfı ile, başka yaşam havzalarının suyu çalınıyor. Temizlenen sular da denize verilecekmiş. Soruyorum: Yüzlerce kilometre öteden, başka yaşam havzalarından alınan, büyük bir maliyetle, elektrik enerjisiyle pompalanan suları tam arıtmadan geçirip, yani söylendiğine göre temizleyip sonra denize vermenin mantığı nedir? Aldığım bilgilerden arıtmanın maliyeti nedeniyle ve zehirlenmiş olan suları arıtmak da kolay olmadığı için bu kadar yatırımın sözde yapılacağını anlıyorum.

Doksanlı yıllara kadar atık suyun fosseptiklerde arıtılarak, sulamada kullanıldığını hatırlıyorum. Kullanıcıların kendi ihtiyacı olan suyu zehirlemediğini. Bunun üzerine planlarda atık suların arıtılacağının söylenmesine rağmen projesinin ve ne zaman yapılacağının belli olmadığı ortaya çıkıyor. 1987 yılından itibaren yerel arıtmalar iptal edildi, Adalar'da olduğu gibi. Atıksular zehirlenerek denize verilmeye başlandı.

Şehri bir nesne olarak düzenleme, planlama hayali bir uyuşturucu işlevi görüyor. Eşitsizlikleri, şiddeti gizliyor.  Post-kapitalist şehir bir büyü makinesi: Köleleri efendileri gibi düzenin içine yerleştiriyor.

“Kapitalist şehir” yeni bir şey değil. Hafızası antik zamanlara, köle emeğine uzanıyor. Şehrin bir nesne olarak tasarlanması, yeniden üretimi. Bu bir hayalin ürünü. Hayal diyorum çünkü ne ölçüde gerçekleştiği müphem. Kimi zaman şehrin küçük bir bölümünün, yapı adalarının, sokakların düzenlenmesi ile sınırlı kalıyor. Kimi zaman külliyelerde gördüğümüz gibi şehrin yalnızca iktidarı simgeleyen bir yapı bütünü ile sınırlı kalıyor.

Ancak hiçbir zaman tam anlamıyla tasarlanmış değil. Yönetimin hizmetindeki mimarlar, ya da askerler geleneksel dediğimiz tipik bilgileri ihtiyaca göre devşirmekle yetiniyorlar. Sivil alandaki örnekleri ise Rönesans ile belirginleşiyor. Daha geniş bir seçkinler zümresinin hizmetindeki mimarlar efendileri için antik dönemden kalan bu villa (domus) yapı tipini ve onun içindeki yaşantı biçimini kopyalıyorlar. Burada mimari kadar yaşantı biçimi önemli. Önemli, çünkü bu efendiler sanatkarlardan da hizmet almaya başlıyorlar. Ancak bu da tam anlamıyla kapitalist bir mekan kurgusu değil. Henüz efendilerin sınırlı ve göz kamaştırıcı yaşantısı. “Kapitalist” adı verilen bu mekan düzeni ve yaşam biçiminin burjuvaziye mal olması. 19. yüzyılda endüstri devrimi sonrası bu mekan ve yaşam biçiminin burjuvazi tarafından kopyalandığını görüyoruz.

Post-kapitalizm bunun tüm topluluklara mal olması. Bu şehirleşme ve yaşantı biçiminin Rönesans mimarları tarafından antik dönemlerden aktarıldığını biliyoruz. Ancak daha sonra sanki Roma’yı hatırlatır bir şekilde kendi çöküşünü hazırlıyor.

Post-kapitalist şehrin işlevi büyü yapmak, muktedirlerle, iktidarın sahipleri, yani efendilerle onları, yani sıradan insanları aynı yere yerleştirmek.

Onların kumanda ettiklerini zannettikleri yapılar, güçler sanki onları kontrol altına alan bir sistem olarak çalışıyor. Zannettikleri diyorum, çünkü aslında yöneticiler, iktidar gibi gözükenler de bunun farkında değiller. Bu muazzam iş makineleri de onları inşa ediyor, güç ve imtiyaz sahipleri olarak yeniden üretiyor. İktidar sıradan insanları da büyülüyor, onlar da makinelere ve şiddete tapınır hale getiriyor.

Bu nedenle “çevrenin korunması” falan deyince bir seçkinler hareketi olarak boğulup kalıyoruz.

Bu yüzden bildiklerimizi yeniden düşünmeliyiz.  Hatta özellikle hayata tutunmaya çalışan ve bunun için iktidarın içinden konuşmaya zorlanan sermayesizleri gözeten (ihtimam pratikleri) bir ahlak ve politika üretmeye çabalamalıyız. Bu çaresiz insanları suçlayıp durmak, kimlik aidiyetleri ile hep haklıymış gibi davranmak yerine.

Failler sistemin içinde olmakla birlikte sanki sistemin dışındaymış gibi hareket etmeye yöneliyorlar.        

Felaketin görünür olması -ki nasıl göründüğü bile müphem- hiçbir zaman yetmiyor. Teşhir yoluyla da eşitsizlik yeniden üretiliyor, insanlar edilginleştiriliyor.

Kötülüklerin bilinmesi, sergilenmesi bile bu büyünün bir parçası. Bu yüzden faillerin içinde olmadığı yeni bir politik durum ya da geleceğin olamayacağını düşünüyorum.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
KapitalizmAtıksu

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı