MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

İsrail–Almanya ilişkileri: Pragmatik ya da duygusal 

ANA SAYFADIŞ POLİTİKAİsrail–Almanya ilişkileri: Pragmatik ya da duygusal 
İsrail–Almanya ilişkileri: Pragmatik ya da duygusal 

Almanya’nın İsrail politikası, duygusal ve stratejik dinamiklerin iç içe geçtiği bir dış politika anlayışını yansıtıyor.

26 Haziran, 2025, Perşembe 06:40
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Özgür Çoban
Özgür Çoban

Almanya'nın İsrail politikası, Holokost’un yarattığı tarihsel sorumlulukla şekillenen derin bir duygusal bağlılık ile bölgesel istikrar, güvenlik, ABD ile ittifak ve göç politikaları gibi güncel stratejik çıkarların birleşiminden oluşuyor.

Avrupa, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu konusunda henüz ortak bir tutum geliştirebilmiş değil. Siyasetin sağında ve solunda Netanyahu'nun saldırgan politikalarına yönelik farklı düşünceler dile getiriliyor ama her şekilde örneğin, İsrail'in Gazze'de yaşayan sivillere, hastanelere ve yardım konvoylarına yönelik saldırılarını Avrupa'da birçok insan ürpertiyle karşılıyor.

Avrupa Birliği (AB) vatandaşlarının İsrail'e yönelik duygu durumlarını ölçen anketler de yayımlanıyor son zamanlarda. Bu anketlerin en ilginci yakınlarda Almanya'da gerçekleştirildi. Bin 54 kişinin katıldığı anket, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi için Allensbach araştırma şirketince İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına başlamasından hemen önce, 1-12 Haziran günleri arasında yapıldı. Söz konusu anket, İsrail'in imajının Gazze Savaşı'ndan kötü etkilendiğini gösterdi. Ankete bakılırsa ülkede İsrail hakkında olumsuz görüşe sahip olanların oranı hızla artıyor. Deutsche Welle kanalında konuya ilişkin yer alan habere göre, ankete katılanların yüzde 57'si İsrail hakkında "olumsuz" veya "çok olumsuz" izlenime sahip olduklarını belirtmiş. Bu oran, 2022'de yüzde 23 seviyesindeydi. İsrail'e dair olumlu görüş beyan edenlerin oranı ise aynı dönemde yüzde 54'ten yüzde 20'ye gerilemiş. Ankete katılanların yüzde 65'i İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını doğru bulmadığını ifade ederken, müdahalenin yerinde olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 13'te kalmış. Anket kapsamında katılımcılara, "İsrail'in Gazze'de yaptıkları bana göre soykırım" ifadesine ne ölçüde onay verdikleri de sorulmuş. Anketin en can alıcı sorusu bu. Katılımcıların yüzde 73'ü bu görüşte "haklılık payı olduğunu" belirtmiş. Benim konuyu görüştüğüm bazı Alman arkadaşlarım da buna benzer görüşler dile getirdiler. "Yahudilerin geçmişte bir soykırıma uğramaları, bugün serbestçe soykırım yapabilirler anlamına gelmiyor" diyenler oldu aralarında.  

Gelelim Almanya-İsrail ilişkilerine... Genel kabul, Almanya'nın İsrail'e olan desteğinin, Holokost'un tarihi sorumluluğu ve İsrail'in güvenliğine olan taahhüt gibi faktörlere dayandığı şeklinde. Buradan bakıldığında Almanya'nın dış politika anlayışı doğrultusunda, "İsrail'in var olma hakkını ve güvenliğini korumayı" kendi tarihi sorumluluğu olarak gördüğü anlaşılıyor. Bu, zaman zaman ülkeyi yönetenler tarafından da dile getiriliyor. Örneğin, eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, 2008 yılında İsrail Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in varlığının desteklenmesinin Almanya'nın temel dış politika anlayışı olduğunu söylemişti. Büyük resme bakıldığında bu desteğin, hem siyasi hem de ekonomik alanlarda kendini gösterdiğini görüyoruz. Bu kapsamda, Almanya, İsrail'in güvenliğine yönelik askeri yardımlarda bulunuyor ve uluslararası platformlarda bu ülkeyi kararlı bir şekilde destekliyor. Ayrıca Almanya, İsrail ile güçlü ekonomik bağlara sahip. Bu çerçevede, Almanya'nın İsrail'e olan desteğini, salt geçmişten gelen bir sorumluluk duygusuyla değil aynı zamanda mevcut siyasi ve güvenlik çıkarlarıyla da örtüştürmek gerekiyor kanımca.

İsrail-İran krizinde, Almanya'nın tutumu elbette önemli. Alman Hükümeti'nin yaklaşımına bakıldığında, hem tarihsel bir sorumlulukla şekillenen duygusal bir bağ hem de stratejik, pragmatik çıkarlarla yönlendirilen bir dış politika pratiğinin aktif olduğu anlaşılıyor ama her koşulda Nazi rejiminden kalma Yahudi soykırımı (Holokost) benzeri acı tecrübeler, bugün Almanya'nın dış politikasında İsrail yaklaşımının temel dinamiklerini oluşturuyor.

Bununla birlikte, Almanya'nın İsrail’e desteği yukarıdaki paragraflarda da vurguladığımız üzere kalıcı devlet politikası olarak değerlendiriliyor. Bu stratejik desteğin en somut ifadesi, Almanca’da "devlet aklı" anlamına gelen "Staatsräson" ifadesidir. Bu ifade, Almanya'nın İsrail’in varlık hakkını ve güvenliğini "ulusal çıkarlarının bir parçası" olarak tanımlaması meselesini de içerir. Holokost’un yarattığı vicdani yükümlülük ve utanç, bu ifadede vücut bulan stratejinin üzerine yerleşmiş güçlü bir dayanak olarak öne çıkar. Eski Şansölye Angela Merkel’in 2008 yılında İsrail parlamentosunda sarf ettiği, "Almanya, İsrail’i asla terk etmeyecek; sadık bir dost ve ortak olarak kalacaktır" sözleri, bu bağın ne denli derin ve devamlılığı olduğunu gösteriyor. Bu sözü, duygusal bir bağlılığın ötesinde, Almanya'nın dış politikasında İsrail'e yönelik yaklaşım ele alındığında "kesinlik ve güvenilirlik" olarak şekillenen bir prensibin göstergesi olarak kabul etmek gerekiyor. 

"İSRAİL PİS İŞLERİ HALLEDİYOR"

Diğer yandan, tarihsel yükümlülük kadar önemli olan bir diğer etken ise "stratejik" meselelerdir. Orta Doğu’da istikrar, Berlin açısından hem güvenlik hem ekonomik açıdan hayati bir mesele olarak görülüyor. İsrail’in ayakta kalmasını, bölgede denge unsurunun korunabilmesi açısından elzem gören Almanya, bu kapsamda İsrail’in askeri altyapısına doğrudan silah satmasa da istihbarat ve savunma-ağırlıklı işbirlikleri yapıyor, diplomatik alanda da İsrail’i yalnız bırakmıyor. Son aylarda bu işbirliği daha da görünür hale geldi. Şansölye Friedrich Merz, Netanyahu ile yakın iletişimde olduğunu ve İran’a yönelik olası İsrail vuruşlarında önceden bilgi paylaşımı yapıldığını açıklamıştı. Hatta, İsrail'in İran'a saldırısını değerlendirirken, "Sevinmeliyiz. İsrail hepimiz adına pis bir işi hallediyor" dahi dedi. Bu söz, Almanya ve dünya kamuoyunda tepkiyle karşılansa da Merz geri adım atmadı ve cümleyi düzeltmedi. Merz, hangi "pis işler"den bahsettiğine de açıklama getirmedi. Ancak bu ve benzeri ifadelerin kamuoyunda bir karşılığı olmadığını anketler ortaya koyuyor.    

Almanya'nın İran ile yaşanan savaş sırasında İsrail'e güçlü bir şekilde destek vermesinin elbette başka nedenleri de var. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz ABD ile ilişkileri güçlü tutabilmek. Almanya; ABD, Rusya ve Çin ekseninde şekillenen küresel dengede İsrail'i destekleyerek ABD ile daha güçlü bir ittifak içinde olduğunu vurguluyor. Bu önemli. Bunun karşısında İran’ın nükleer kapasitesi ve tehdit algısı, Almanya’nın bu konudaki politik yaklaşımını da etkiliyor ancak yine de Alman Hükümeti, sürekli olarak "İran'ın diplomasi masasına çekilmesi" çağrısını yineliyor. 

İsrail-İran savaşı Almanya için dert üzerine dert anlamına geliyor. Çünkü, Almanya’nın İsrail politikası, duygusal ve stratejik dinamiklerin iç içe geçtiği bir dış politika anlayışını yansıtıyor. Holokost'tan kalan kanayan yara, Berlin’in hem vicdani yaklaşımını hem de diplomatik tutumunu belirliyor.

POLİTİKACILAR VE MEDYA NE DİYOR?

Almanya iç siyasetinde İsrail politikası, partiler arasında görüş ayrılıkları yaşanması nedeniyle kaotik bir gündem maddesi. Peki partilerin İsrail-İran savaşına yaklaşımları nasıl şekilleniyor?

-CDU/CSU (Hristiyan Birlik/muhafazakârlar): Savunma ve dış politika konusunda İsrail’i destekliyor. Dışişleri Sözcüsü Roderich Kiesewetter, "Netanyahu’nun tehdit algılarına anlayış gösterilebileceğini" belirterek, "İran’ın nükleer tehdit yarattığı" algısını anlaşılabilir ve meşru gördüklerini söyledi.

-SPD (Sosyal demokratlar): Savunma Bakanı Boris Pistorius, Almanya'nın İran'a askeri müdahaleye sıcak bakmadığını ifade ederken, Maliye Bakanı Lars Klingbeil, insani kayıplar konusunda daha duyarlı ve eleştirel bir ton benimsiyor. 

-Yeşiller ve Sol Parti: Bu partiler, hükümetin İsrail’e verdiği desteği eleştirerek, diplomatik çözüm ve de-eskalasyon sürecine öncelik verilmesi gerektiğini savunuyor. Sara Nanni (Yeşiller) hükümeti "pasif" bulurken, Cornelia Möhring (Die Linke/Sol Parti) AB’yi de kırılgan bir diplomasi stratejisi geliştirmeye çağırıyor.

Almanya medyasında da açıklanan kırılgan ateşkese rağmen savaşa ilişkin güçlü bir tartışma devam ediyor. Welt gazetesi, İsrail'in İran'a saldırılarını "uluslararası hukuka aykırı" olarak nitelendirirken, bazı gazeteler İsrail’in "orantılı meşru müdafaa" hakkı olduğunu savunarak, İran'a saldırıyı desteklediler. Diğer yandan, bu kafa karışıklığı yaratan yaklaşımlar, ülkede bulunan Yahudi toplumunun daha fazla tedirgin olmasına ve ırkçı saldırıların artması endişelerinin büyümesine neden oluyor. Şansölye Merz, geçenlerde yaptığı bir açıklamada, özetle, "İran'ı uyarıyorum. Almanya'da yaşayan Yahudilere saldırmayı düşünmesinler. Biz de silahlanıyoruz" dedi. Almanya'daki Yahudilere yönelik saldırıların artabileceğine dair kaygıların büyüdüğü anlaşılıyor. Ülkede bulunan Yahudi kuruluşlarının da bu yönde uyarılarını artırdığı ifade ediliyor. 

Öte yandan, Orta Doğu'da çatışmaların sürmesi, yeni bölgesel yer değiştirmeler ve mülteci akımlarına neden olabilir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Orta Doğu’daki risklerin göçmen akınlarını hızlandırabileceğini vurguluyor. Özellikle Lübnan’da barınmaya çalışan yerinden edilmiş nüfus, İsrail'in hava saldırıları sonrası epeyce arttı. Bu ortamda, Avrupa’ya yönelik yeni göç dalgaları gündeme gelebilir. İşte bu olası durum, özellikle Almanları tedirgin ediyor. Birçok siyaset uzmanı, böyle bir göçe muhatap olunursa bir sonraki seçimde ülkenin neonazi partisi Almanya için Alternatif'in (AfD) eline geçebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Esasında, İsrail-İran savaşı Almanya için dert üzerine dert anlamına geliyor. Çünkü, Almanya’nın İsrail politikası, duygusal ve stratejik dinamiklerin iç içe geçtiği bir dış politika anlayışını yansıtıyor. Holokost'tan kalan kanayan yara, Berlin’in hem vicdani yaklaşımını hem de diplomatik tutumunu belirliyor. Bununla birlikte; enerji güvenliği, ekonomi, NATO ve Avrupa içi stratejik denge gibi güncel unsurlar, bu politikaya pragmatik bir yön veriyor. 

Sonuç olarak, Almanya'nın İsrail politikası, Holokost’un yarattığı tarihsel sorumlulukla şekillenen derin bir duygusal bağlılık ile bölgesel istikrar, güvenlik, ABD ile ittifak ve göç politikaları gibi güncel stratejik çıkarların birleşiminden oluşuyor. Karmaşık bir politik angajman yani. Alman Hükümeti, birkaç ipte aynı anda dengede kalmaya çalışan cambaz gibi ancak vatandaşların duygularını yansıtan anketler, artık "doğruya doğru", "eğriye eğri" deme zamanının geldiğini gösteriyor. Aksi halde direkt olmasa dahi dolayı yollardan modern zaman soykırımlarına ortak olmak gibi bir risk barındırıyor bu ikili pozisyon. 

Bu arada, İsrail'de yaşayan barış yanlısı milyonların da yalnız bırakılmaması gerekiyor. Bu kitle nedense Avrupa kamuoyunda sürekli görmezden geliniyor. Almanya, Yahudilere yaşattığı soykırımın yükünü, başka toplu cinayetlere göz yumarak hafifletemez. Almanya için doğru tavır her koşulda barışın ve adaletin yanında yer almak olmalı. Buna özenle dikkat edilmesi, Alman demokrasisinin sağlığı açısından da oldukça önemli.

  • Hollanda’da siyasi deprem: Faşistlerle iş birliğinin bedeli Hollanda’da siyasi deprem: Faşistlerle iş birliğinin bedeli
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
AlmanyaİsrailHolokostGazzeAvrupa BirliğiAB

Yorum Yazın

Özgür Çoban
Özgür Çoban

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Sema Erder
Sema Erder Dost/Düşman siyaseti ve yer değiştiren kimlikler
Murat Aksoy
Murat Aksoy Siyasetin 'sıfır'lanması
Erdem Bağcı
Erdem Bağcı Türkiye'nin makroekonomik görünümü
Ali Kılıç
Ali Kılıç Zengezur kavşağı: İki lider, tek kader
Burcu Ağca Karakaya
Burcu Ağca Karakaya Teknoloji, pedagoji ve içeriğin kesişiminde ‘etkili öğretim’
Ece Uğuz
Ece Uğuz CHP ne yapıyor, ne yapmalı?
Ali Arslan
Ali Arslan Araştırma Üniversitesi yerine araştırma yapan akademisyen destek programına geçilmelidir
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu Müzayede
Armağan Öztürk
Armağan Öztürk Yapay zeka, robotlar ve insanlık
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Yeni çözüm süreci komisyonuna dair
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu Şakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye
Seda Aktaş
Seda Aktaş Kapitalizmin “Gaslighting” Stratejisi: Yapısal eşitsizliklerin görünmez kılınması
Zeynep Gizem Özpınar
Zeynep Gizem Özpınar Batı Trakya Türk Azınlık Okulları neden kapatılıyor?
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı