Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonu, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı dinleyerek çalışmalarının son aşamasına geçti. Komisyonun TBMM’ye sunacağı rapor artık yazım aşamasına geçildi.
Sürecin kötü gittiğini söylemek doğru olmaz; ancak Türkiye’ye özgü yöntemin taşıdığı riskler nedeniyle süreç yavaş ilerlemekte, bu nedenle bazı sıkıntılı durumların ortaya çıktığını görmekteyiz.
Bunlardan ilki, Komisyon adına İmralı’ya gidilmesi kararının alınması sürecidir. Üç partiyle (AK Parti, DEM Parti, MHP ile sınırlı bir heyetin İmralı’ya gitmesi ve CHP ile Yeni Parti grubundan kimsenin katılmamasının yarattığı tartışmalar sorunlar üreti.
İkincisi ise, üç üyenin kayıt altına alınan görüşme tutanağının Komisyon üyelerine ve kamuoyuna açıklanmamasıdır. Bunun yerine, MİT tarafından hazırlandığı tahmin edilen tutanağın özetinin bir bürokrat tarafından Meclis Başkanı’nın katıldığı toplantıda okutulması; MİT’in ittifak partileri dışındaki partilere yönelttiği sert eleştiriler ve üç heyet üyesinin sözlü açıklamaları, Komisyonun işleyişi ve çalışma üslüne dair tartışmalara yol açmıştır.
Aynı oturumda, Komisyonun hazırlayacağı rapor için Meclis’te grubu bulunan partilerin önerilerinin başlıkları ve yaklaşımları da gruplar adına birer üyelerince aktarıldı. Bu sunumlar, partiler arasında sürece, komisyonun amacına dair ciddi görüş ayrılıklarını ortaya koydu. Bu durum bir yere kadar anlaşılabilir olmakla birlikte, raporun hazırlanması sürecinde ivedi ihtiyaçlara ve Kürt barışına kapı aralayacak içerikte ortak paydalar oluşturulması gerekmektedir.
Komisyondaki partilerin süreci ortak bir plan ve programla yürütebilmesi hâlinde bu hedeflere kolaylıkla ulaşılabilinir. Ancak şu ana kadar bu başarılamamıştır. Bir yıllık sürede ortak hedefler, beklentiler ve paydalar çoğaltılamadı, genişletilemedi.
Sürece dair kuralsızlık ve hukuksuzlukların giderilmesi konusunda kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. Türkiye’ye özgü modelin, uluslararası hukuk ve deneyimleri dikkate alan, hak temelli bir yaklaşımla zenginleştirilmesinden ısrarla kaçınılmaktadır.
İktidar, Kürt barışının bütüncül ihtiyaçlarından uzak, daraltılmış bir yaklaşımı sürdürürken; diğer partiler sorunları tasnif etmekte, güncel ve ivedi olanları öne çıkarmakta zorlanmaktadır.
Komisyon Sınavı
Sürece sonuç alıcı bir tarzda yaklaşmak artık elzemdir. Abdullah Öcalan ve kendisiyle müzakere yürüten MİT bu anlamda sonuca odaklı bir tutum sergilemektedir. Buna karşın, Komisyon adına İmralı’ya giden heyetin imzaladığı tutanağın Komisyon’dan gizlenmesi ve bu konuda yaşanan tartışmalar akıl tutulması değilse nedir?
İmralı’ya üç kişilik Meclis heyetinin bir an önce gitmesi gerektiği gerçeği ne kadar çabuk unutuldu. Öcalan’ın özellikle iki konuda net tutum alabileceği düşünülüyordu. Bunlardan ilki ve en önemlisi, Şam ve Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi nezdinde güvenlik bürokrasisi tarafından Meclis çatısı altında sözlü olarak teyit edilen, PKK’lilerin toplumsal yaşama hangi yöntemle ve nasıl katılacağına ilişkin yasa taslağı hakkındaki görüş ve önerilerinin, raporun yazımı açısından kritik önem taşımasıdır.
Bu iki konuya ilişkin görüşmede üç parti temsilcisinin ortaklaştığı herhangi bir kritik nokta olup olmadığı ise hâlâ belirsizdir. Bu durumda, İmralı’ya gitme kararının bu kadar aceleye getirilmesi, CHP’yi süreçten dışlamak için yapıldığı iddialarını güçlendirmektedir.
Son Komisyon toplantısında iktidarın Öcalan ile görüşmeyi değersizleştirme yönündeki girişimleri, sürecin geleceği açısından ciddi riskler barındırmaktadır.
PKK’nin feshi ve silahların bırakılması sürecinin tamamlanması için Komisyonun ve Meclis’in üzerine düşen görevleri yerine getirmesi hayati önem taşımaktadır.
Türkiye’nin ve Kürt sorununun ihtiyaç duyduğu bütüncül demokratikleşme programının kısa vadede hayata geçirilmesi gerçekçi değildir. Ancak silahlı güçlerin terhisi gibi daha dar bir alanda sağlanacak ilerleme, bu demokratikleşme programının uygulanması için gerekli toplumsal zemini güçlendirebilir.
Daha da önemlisi, PKK’lilere yönelik özel yasa ve siyasal program uygulamaya konulmadan önce mevcut yasaların, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması gibi idari sorumlulukların yerine getirilmesi, sürecin toplumsallaşmasını kolaylaştıracak ve toplumsal güven ortamını güçlendirecektir.
Ancak Meclis’te grubu bulunan partilerin Komisyon için hazırladıkları rapor taslaklarına bu açıdan baktığımızda, barış ihtimalinin ıskalandığı ve bugüne odaklanmaktan uzaklaşıldığı görülmektedir.
Partilerin önerileri birbirinden oldukça farklı çerçeveler sunmaktadır. İktidar partisi sınırlı bir silahlı terhis yaklaşımı benimserken; ana muhalefet ve Kürt siyasi temsilcileri çevre, ekoloji, otoriter yönetim pratikleri ve güncel ağır siyasal sorunlar da dâhil olmak üzere demokratikleşmenin tüm başlıklarında acil düzenlemeler önermektedir.
İktidar, Kürt barışının bütüncül ihtiyaçlarından uzak, daraltılmış bir yaklaşımı sürdürürken; diğer partiler sorunları tasnif etmekte, güncel ve ivedi olanları öne çıkarmakta zorlanmaktadır.
Yeni risk ve gerilim alanlarının aşılması; raporun hazırlanması sürecinde kısa, orta ve uzun vadeli plan ve programların netleştirilmesiyle, bu çerçevenin Meclis tarafından yasayla kayıt altına alınmasıyla mümkündür. Kürt Barışı Yasası’nın zamanı gelmiştir. Toplum ve Meclis buna hazırlanmalı. Siyaset ve sivil toplum kolları sıvamalı.



























Yorum Yazın