Dün uzun süredir beklenen İBB soruşturması ilgili beklenen iddianame açıklandı. Bana ilginç gelen ise iddianameye ilişkin son bilgilerin daha önce olduğu gibi Sabah ya da Türkiye Gazetesi’nden değil Yeni Şafak’ta yer alması oldu.
İddianame hayli uzun, tam 3 bin 741 sayfa. Akın Gürlek'in adliye muhabirleri ile yaptığı toplantıda İBB İştiraklerine yönelik ek iddaanemlerin olabileceğini ifade etmiş. İddianeme uzunluğu davayı uzatmak ve sulandırmaktan başka bir işe yaramadığı gerçeğini akılda tutmakta yarar var.
İddianamede, İBB’nin seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “örgütün kurucusu ve lideri” ifadesi kullanıldı ve 142 eylemden 828 yıldan 2 bin 352 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İmamoğlu’na yöneltilen suçlamalar şunlar: Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, rüşvet (12 kez), suç gelirlerinin aklanması (7 kez), kamu kurum ve kuruluşları zararına dolandırıcılık (7 kez), kişisel verilerin kaydedilmesi (2 kez), kişisel verileri ele geçirme ve yayma (2 kez), suç delillerini gizleme (4 kez), haberleşmenin engellenmesi, kamu malına zarar verme, rüşvet alma (47 kez), halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma, irtikap (9 kez), kamu kurum ve kuruluşları zararına dolandırıcılık (39 kez), suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama (4 kez), ihaleye fesat karıştırma (70 kez) var.
Suçlamalar arasında birer kez de, “çevrenin kasten kirletilmesi”, “vergi usul kanununa muhalefet”, ”orman kanununa muhalefet”, ”maden kanununa muhalefet” etmek de var.
Ancak hemen ifade edeyim ki, hayatımıza 2-3 hafta önce giren ve İmamoğlu ile sadece bir kez görüşen Hüseyin Gün’ün örgüt yöneticisi olarak karşımıza çıkması iddianamenin en büyük sürprizlerinden biri olsa gerek.
***
İddianamedenin ayrıntılarını önümüzdeki günlerde daha fazla tartışacağız. İddianemenin hukuki dili kadar içerdiği siyasi tespitleri de... Ama dünden itibaren yeni bir tartışmanın kapısını açtı bile; CHP’ye kapatma davası mı geliyor?
İddianamede yer alan; “YSK’dan temin edilen veriler Cumhuriyet Halk Partisi sorumlusu tarafından 3. Kişilere sızdırılmıştır. … (seçim sandık verilerinin Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliğinden usulsüz yayıldığı anlaşıldığından Anayasa 68–69. maddeleri ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nu kapsamında gereğinin taktiri için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir.)” ifadeler, kamuoyunda yüksek sesle “CHP’ye kapatma davası mı geliyor?” sorularının sorulmasına üzerine başsavcılık, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı ihbarı kamuoyu ile paylaştı.
Savcılık, ilgili bildirim yazısı şöyle;
“Anayasa’nın 69. maddesi, siyasi partilerin mali faaliyetlerinin yargı denetimine tabi olduğunu belirtmiş; suç gelirleriyle finansman sağlanmasının demokratik düzene bağdaşmayacağını vurgulamıştır. Suçtan elde edilen gelirle parti binası satın alınması, delegelerin iradesine maddi menfaat sağlayarak veya sağlanacağı yönünde vaatte bulunarak oy tercihlerine müdahalede bulunulması demokratik siyasi yaşamın meşruiyetini zedeleyen en ağır fiillerden biridir.
Yukarıda açıklanan tespit ve deliller uyarınca;
Seçim çalışmaları için kamu kaynaklarının suistimal edildiği, suç gelirlerinin parti üst yönetiminin bilgisi ve onayıyla bir havuza (sistem) aktarıldığı, etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen kişi beyanlarıyla rüşvet ağının itiraf edildiği, parti tüzel kişiliği için satın alınan bina bedelinin kaynağına ilişkin para akışlarının belgelenmediği ve bu paraların suç geliri olduğunun parti üst yönetimince de bilindiği tanık anlatımlarıyla anlaşıldığı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, suçtan kaynaklanan gelirlerle partiye malvarlığı kazandırdığı, suç gelirleri ile seçim çalışmaları yürüttüğü ve bu fiillerin parti organları tarafından bilinçli, sistematik ve süreklilik arz edecek bir biçimde gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Soruşturma dosyamız kapsamında temin edilen USOM raporu uyarınca tespiti yapılan 11.360.412 vatandaşın güncel yurt içi ve yurt dışı seçmen kütük verilerinin Cumhuriyet Halk Partisi tüzel kişiliğinden hukuka aykırı bir şekilde yayıldığı ve bu veriler üzerinden seçmenlere ait başka kişisel verilerin işlendiği, bu veriler ile de Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl örgütü tarafından seçim çalışmalarının yürütüldüğü, bu suretle demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez olan seçmen iradesinin manipüle edilmeye çalışıldığı, parti organları tarafından bilinçli, sistematik ve süreklilik arz edecek bir biçimde yürütüldüğü anlaşılmıştır.
Soruşturma dosyamız kapsamında yapılan tespitler ışığında, Cumhuriyet Halk Partisinin ülke genelinde ve yerelde gerçekleşen seçimlerin güvenilirliğine ve seçmenin iradesini etkilemeye, demokratik düzeni etkilemeye yönelik, sistematik ve süreklilik arz edecek şekilde müdahalede bulunduğu anlaşılmakla, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Anayasa’nın 68 ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığımızca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirimde bulunulmuştur."
***
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu ihbarı bize, iddianame ile hedefin sadece, İmamoğlu ve yakın çalışma arkadaşları olmadığını açık biçimde göstermektedir. Nitekim iddianamenin ilk bölümlerinde, İmamoğlu’nun amacının çok kabaca CHP’yi ele geçirmek, bunun için fon yaratmak olduğu mealen ifade ediliyor. Varsayımdan hareketle sonuç üretip sonuç almak istiyor Bu durumda CHP'ye kapatma davası açılması bu iddianamenin doğal sonuçların birisi olması hiç şaşırtıcı şaşırtıcı olmaz.
İktidar nasıl siyaset aracılığıyla siyasetin alanının daraltıyorsa; bu iddianame de yargı yoluyla siyasi alanın daraltılmasını talep ediyor.
Yargı bir kez daha iktidarın hedefine ortak olmuş ve parti kapatılmasa da, CHP’yi kamuoyunda tartışılan siyasi nesne olma halinin sürmesinin yolunu açmıştır. Mutlak butlan davası bu amaç doğrultusun yaklaşık 10 ay sürdü ve bizlerde 30 Haziran, 15 Eylül, 24 Ekim tarihlerinin öncesi ve sonrası uzun uzun mutlak butlan tartıştık.
Görünen o ki, sadece İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarını değil, CHP’nin kurumsal varlığını tartışmayı bundan sonra da sürdüreceğiz. Çünkü iktidar böyle istiyor. Ve hedefi de, İmamoğlu ve CHP’yi seçimlere kadar yıpratmak, hatta seçime sokmamak.
Sonuçta Erdoğan, ilk seçime sadece aday olmak değil, rakipsiz, rahat kazanacağı seçim istiyor.
CHP’nin -ve muhalefetin- bu gerçeğin farkında olduklarını varsayıyorum.
CHP'de kurulacak dar bir komisyon bu iddianemeyi hukuken incelip, çelişkiler, sorunları ortaya koyarken; başka bir ekip de bu çıktıları siyasal iletişimi üzerine çalışmalıdır. Topluma, "iddialar ve gerçekler" şeklinde görsel ve dijital medyada anlatılmalıdır.
Ama daha önemlisi CHP, mitingler dışında mahallelerden başlayarak tüm toplumla; hukuki gerçekler, toplumsal sorunlar ve siyasi çözümler üçgeninde daha sıkı bir iletişim kurmak zorundadır. .
Mesele siyasilerle sınırlı değil elbette. Sürecin en önemli parçası da biziz yani seçmenler. Bize düşen de partililerimizin partilerine,, partisizlerin de siyasete sahip çıkmalarıdır. İktidarı ancak bu toplumsal direnç durdurabilir.
Not: Daha önce de yazdım. Silivri’de iddianeme çıkana kadar günleri ileri sayıyorsunuz. 1., 2.,3., …237. günde iddianame çıktı. 15 gün içinde mahkeme iddianame ile ilgili karar verecek ve ilk duruşma günü belli olacak.
Ve artık günler geriye doğru sayılmaya başlayacak…



























Yorum Yazın