MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Hakikat bir gizli sırdır

Ana SayfaSi̇yasetHakikat bir gizli sırdır
Hakikat bir gizli sırdır

Dünyanın pek çok coğrafyasında sorun haline dönüşen diğer pek çok etnisitelerden farklı olarak iç içe yaşıyorlar. Devletin bütün kademelerinde yan yana pozisyon tutuyorlar.

12 Mayıs, 2025, Pazartesi 06:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yüksel Işık
Yüksel Işık

Kardeşlik ikliminin serpilip gelişmesi ve bütün Türkiye’yi etkisi altına alabilmesi için CHP’nin o eli, taşın altına girmelidir. Böylece kendisinin de dahil olduğu toplumun algısının iktidar tarafından yanlış yönetilme riskini bertaraf etmelidir. Etmeli ki “hakikatin sırrına” ulaşalım ve dolayısıyla Butler’ın yemeklerindeki gibi tıraş köpüğünü krema, ayağını et sanma yanılgısına düşmekten kurtulalım. 

“Hakikat bir gizli sırdır/Açabilirsen gel beri” demiş Şah Hatayi.

İhtiyacımız hakikattir; ulaşmak, bir çaba gerektirir.

Çoğu zaman hakikat adı altında yanılgıların peşinde sürükleniriz.

Obaha Butler’ın yaşanmış tecrübesi, bunun çarpıcı örneğidir. 

Kendisi önceleri maişet derdinin peşinde, yaptığı restoran yorumları karşılığında kazandığı küçük paralarla hayatını sürdürürmüş. 

Bir gün fark etmiş ki yorum yaptığı restoranlar popüler oluyormuş.

“Ne kadar da kolay inanıyor bu insanlar” diye düşünmüş ve şu soruyu sormuş kendine:

“Acaba gerçek bir restoranım olmasa da, yapacağım yorumlarla insanların beğenisini kazanabilir miyim?”

Sorulardır, bizi gerçeğe ulaştıran ve Butler da, sorduğu sorunun ardından ilerlemiş.

Ne mi yapmış?

Önce bir profil oluşturmuş. Bir telefon numarası edinmiş ve "Dulwich'teki Kulübe" adıyla TripAdvisor'a kaydını yaptırmış.

Sadece randevu ile çalıştıklarını not düşmüş ve bazı görseller paylaşmış. Işık oyunlarıyla tıraş köpüğüne krema, ayağına et görüntüsü vermiş.

Yemekleri de, “şehvet” yahut “empati” gibi alışıldığın dışında isimlerle tanımlamış.

Sıra tanıtılmasına gelmiş. Bir grup arkadaşına olmayan yemeklerin ve ambiyansın güzelliğine dair yorumlar yaptırmış. Randevuyla yemek yenilmesi fikri bir süre sonra çok ilgi çekmiş. İlk altı ay içinde TripAdvisor’da 18 bin restoran arasından bin 500’üncü sıraya çıkmış. Ardından ilk 300’e ve nihayet birinci olmuş.

Talepler artmış. Karşılık olarak, altı hafta boyunca dolu olduklarını dile getirmiş ve bu durum insanların daha da fazla ilgisini çekmiş.

Restoran yok, personel yok ve gerçek müşteri yokken tamamen sanal yöntemlerle birinciliğin gelmiş olması, insanların algısının nasıl yönetildiğinin göstergesidir.

Butler’ın merakı, bir adım daha atmasına neden olmuş; çok ısrarcı olan 10 kişiden oluşan bir akşam yemeği partisi verme kararı almış.

Yemekleri, marketten aldığı dondurulmuş gıdalardan, mekânıysa ışıklandırılmış arka bahçeden ibaretmiş. Konuklarının lüks bir beklenti içinde olacağını düşünmüş ama hiç kimse ne yemeklerde ne de ortamdan kuşkulanmamış. Hatta gelenler sunumu da, yemeği de çok beğenmişler. 

Böylece algı, olgu halini almış.

Ama Butler, buna dayanamamış ve insanların algı oyunlarının peşinden nasıl sürüklendiğini, yazarlık yaptığı Vice Magazine’de itiraf etmiş.

Tumturaklı bir yalan her şeye kadir mi?

Olup bitenler, beğenilenle özdeş olma telaşından ibaret. İnsanlar, bir zaafın peşinde nerelere sürükleniyor ve sürüklenme dürtüsü nedeniyle algılarını ne kadar kolay yönettiyor.

Süreç nasıl işlemiş?

Tumturaklı bir yalan, bu yalan medyanın ilgisinin çekilmesi ve bu yolla tanınma, nihayetinde talep patlaması.

Bu bize neyi gösteriyor?

Cazibenin etkisini…

Nedir cazip olan?

Uzun süredir bilginin ve tecrübenin tahtına oturan güç…

Güç kimde?

Algıyı yönetenlerde.

Gelelim Türkiye’ye…

Türkiye’de pek çok alanda ama özellikle de siyasal alanda, toplumun algısı yönetiliyor ve bu algı yönetimiyle olmadık düşmanlıklar peydahlanıyor; olanaksız çözümler üretilmek isteniyor. Aynı varsayım üzerine kimileri kahraman ilan edilirken, kimileri de şeytanlaştırılabiliyor.

Kürt sorununu örnek verelim.

Uzun bir geçmişi var Türkiye’deki Kürt sorununun; neredeyse 150 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Türk milliyetçiliğiyle birlikte düşünecek olursak, geç kalmış yahut geciktirilmiş bir sorun da denebilir buna.

Zaman zaman muktedirler tarafından ihlal edilmiş olsa da 1514’den beri devam edip gelen bir çeşit kadim müttefik olan Kürtler ve Türkler arasında bir med-cezir yaşandığını görüyoruz. Şah İsmail’e karşı işbirliği yapılıp, sonuç alınmış. Kurtuluş savaşı yıllarında da öyle…

Dünyanın pek çok coğrafyasında sorun haline dönüşen diğer pek çok etnisitelerden farklı olarak iç içe yaşıyorlar. Devletin bütün kademelerinde yan yana pozisyon tutuyorlar. Buna rağmen kağıt üzerinde de olsa var olan eşitlikleri yetersiz bulanların sahip çıktığı bir Kürt sorunumuz bulunuyor. 

Elbette kırk yıldır devam edip giden “kan davası”nın bitmesini isteriz ama asıl mesele, anayasa değişikliği için gerekli müttefiki bulup, bir kez daha seçilebilmek olabilir mi?Soru budur; bu sorunun birinci kısmının doğru çıkması için kendi algımızı kendimizin yönetebilme becerisini göstermemiz gerektiği tartışmasızdır.

Mesele, sorun çözmek mi, bir çıkara payanda yapmak mı?

PKK, bu sorunun ürünü.

PKK ve onun üzerinden bakılan Kürt sorunu, toplumun algısının yönetildiği olguların başında geliyor.

Hatırlayın; kırmızı halı serdiğimiz, lahmacun ısmarladığımız günlerin ardından içeri atıldı, daha dün herkesin arkasında ağıtlar yaktığı Sırrı Süreyya. Öcalan’ın, bazen “çocuk katili”, bazen de “Sayın” olması da, algımızı yöneten muktedirlerin tutumuna göre değişti.

DEM’in, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde, AKP iktidarını geriletmek için ima yoluyla verdikleri destek yüzünden Kılıçdaroğlu’na demediklerin bırakmamışlardı. Ne terörist işbirlikçiliği kalmıştı ne de vatan hainliği Kılıçdaroğlu’nun.

Kılıçdaroğlu da, sürecin bir algı yönetimi olduğunu fark etmemiş bir ekibin elinde, bazen en hızlısından daha da hızlı milliyetçi, bazen de Kürt dostu görünmek için çırpınıp durmuştu. 

İktidar da, “ama montaj ama şu ama bu” diyerek, onu Kandildekiler ile birlikte video montaj yaparak, halkın algısını yönetip sonuca ulaşmıştı. 

O günlerden buralara geldik.

Sırrı Süreyya sonucunu göremedi; biz de henüz sonucuna vasıl olamadık ama yeni dönemde PKK’ya methiyeler düzülen günlerden geçiyoruz.

Bir gün bile kan akmaması, bir delikanlının şehit olduğu haberinin gelmemesi elbette sevindiricidir ama halkımızın ifadesiyle soralım kendimize, “hangi dağda kurt öldü” de, buralara geldik?

Ve dahi soru şu: Hakikaten bir sorunun çözümü için mi adımlar atıyoruz? Yoksa çözüm örtüsü altında başka planlar mı devreye sokuluyor? 

Elbette kırk yıldır devam edip giden “kan davası”nın bitmesini isteriz ama asıl mesele, anayasa değişikliği için gerekli müttefiki bulup, bir kez daha seçilebilmek olabilir mi?

Soru budur; bu sorunun birinci kısmının doğru çıkması için kendi algımızı kendimizin yönetebilme becerisini göstermemiz gerektiği tartışmasızdır.

Çözüm için muhalefet süreci yönetebilir mi?

Bu belirlemeden hareketle siyasetin pratiğine gelebiliriz.

DEM’in, fiilen sözcülüğünü yaptığı sorunun çözümü için iktidarla “aynı çuvala girmeyi göze aldığı”; MHP ve AKP’nin de, iktidarlarını tahkim etmek için PKK ile masaya oturmaya rıza gösterdikleri anlaşılıyor.

DEM’in çabası yeterli olur mu?

İktidar, tıpkı “yetmez ama evet” sloganıyla tarihe geçen referandum sürecinde olduğu gibi istediği anayasa değişikliğini elde ettikten sonra “güvercinlikten şahinliğe” geçer mi?

Bilinmez.

Pratiklerine bakılırsa mümkündür; tarih, bu günümüze ışık tutmak için vardır ve tekerrür etmesine izin vermek, yeni acıların kapısını aralar.

Bilinen, bu sürecin yerli yerine oturabilmesi ve Türkiye’nin geleceğinin güvence altına alınabilmesi için sürecin her aşamasının, TBMM’nin denetiminde ve açık ve şeffaf yürütülmesinin sağlanmasıdır.

Bunun için de asıl görev, CHP’ye düşüyor.

CHP, senaryosunu küresel güçlerin yazdığı, iktidarın da rol aldığı bu süreçte toplumsal algının yönetimini üstüne almalı; algılarla olguların diyalektik ilişkisinin birlikte yürümesi için aktif rol üstlenmesini bilmelidir. Yani, CHP, tarihin kendisine verdiği “kadaya kalkan, belaya bekçi” görevini yerine getirmelidir. Çünkü toplumun bütün çıplaklığıyla gerçeği görebilmesine ihtiyacı var. 

Bu gerçeği gösterecek güç, muhalefetin “amiral gemisi” konumundaki CHP’dir. Sorunun, bir daha geri gelmemek üzere çözülmesine, iktidarın, sorunu çözüyormuş gibi davranıp, bütün meseleyi yeniden bir “seçim sonucuna” indirgemesine izin verip vermemek de CHP’nin elindedir.

Kardeşlik ikliminin serpilip gelişmesi ve bütün Türkiye’yi etkisi altına alabilmesi için CHP’nin o eli, taşın altına girmelidir. Böylece kendisinin de dahil olduğu toplumun algısının iktidar tarafından yanlış yönetilme riskini bertaraf etmelidir.

Etmeli ki “hakikatin sırrına” ulaşalım ve dolayısıyla Butler’ın yemeklerindeki gibi tıraş köpüğünü krema, ayağını et sanma yanılgısına düşmekten kurtulalım.

  • Ben sadece suyuna ekmek banıyorum Ben sadece suyuna ekmek banıyorum
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
HakikatGerçekKan davasıŞah İsmailTürkKürt

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Yüksel Işık
Yüksel Işık

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Ersin Kalaycıoğlu
Ersin Kalaycıoğlu Terörsüz Türkiye, Demokrasi ve Hukuk Devleti
Eser Karakaş
Eser Karakaş Turbun büyüğü: Yerine getirilmeyen 6 maddede
İlter Turan
İlter Turan Vergi gelirlerini arttırmak muhtemelen mümkün olmayacaktır 
Yüksel Işık
Yüksel Işık Hakikat bir gizli sırdır
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Sopadan havuca geçer miyiz?
Hasan Bülent Kahraman
Hasan Bülent Kahraman ‘Radikal şıklar’, Kürtler ve Sırrı Süreyya ‘gerçeği’
Turgay Bozoğlu
Turgay Bozoğlu Ekonomide Pollyanna etkisi: Gözlüklerimi taktım, her şey güzel!
Murat Aksoy
Murat Aksoy ‘Terörsüz Türkiye’nin temeli iç barıştır
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen Apple nasıl savaş başlattı: Hindistan’ın stratejik sabrı yaralandı! 
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel 21.Yüzyılın ilk çeyreği geride kalırken, nasıl bir Dünya’da yaşıyoruz? 
Tunay Şendal
Tunay Şendal Demokratik gerileme bağlamında Türkiye-AB ilişkilerinin seyri 
Bilgehan Uçak
Bilgehan Uçak ​Bir ressam, bir şato, merhaba Romantik Yol 
Ali Kılıç
Ali Kılıç Anneler ağlıyorsa, barışın sahibi kim?
Herkül Millas
Herkül Millas Sol, Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı? 
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Yeni Süreç ilerlerken sorumluluklar
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu PKK neden kurulmuştu? 
Gönen Orhan
Gönen Orhan Belediye Meclis Üyelerine şeffaflık çağrısı: Kesin hesap denetimi
Bilal Sambur
Bilal Sambur Bireysel bir tercih olarak ‘Din’
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy Fatih Sultan Mehmet'in Hikayesi (5)
Seda Aktaş
Seda Aktaş Gündelik Hayatın Sanatı: Woolf’un Bayan Dalloway’i ve ‘Zaman’ 
Eda Aygan
Eda Aygan Regl döngünüzde iştihanızı yönetin 
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
tanpınar haber altı
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı