11 Eylül Perşembe günü, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanıyor. Beklenti: politika faizinde indirim yönünde. Peki gerçeklik ne ? Enflasyon hedefi ikiye katlandı, hizmet ve gıda fiyatları yukarıya yapıştı, iç talep ithalatla besleniyor, kur korumalı mevduat sona erdi, dövize kaçış riski büyüyor. Bu tabloda faiz indirimi mi? Yoksa bu karar, ekonomik akıldan çok siyasi ajandaya mı hizmet ediyor?
Dezenflasyon Masalı: Hedefler Çöp Oldu
Ekonomi yönetimi 23 ay önce göreve geldiğinde, 2025 yılı için enflasyon hedefi %15’ti. Bugün beklenti %30 civarında. 2026 hedefi de 16 olarak yenilendi. Yani hedefler tutmayınca hedefler değiştirildi. Bu mudur dezenflasyon? Kamuoyuna “program işliyor” demek, artık bir inandırıcılık testi değil, bir mizah denemesi.
Enflasyonun Anatomisi: Beton Gibi Hizmet Fiyatları
TÜİK’in Ağustos verileri bile enflasyonun yapışkanlaştığını gizleyemiyor. Hizmet sektöründe fiyatlar adeta beton dökülmüş gibi: lokanta, otel, eğitim, sağlık... Gıda fiyatları da benzer şekilde dirençli. Merkez Bankası’nın “çekirdek enflasyon” söylemi, bu tablo karşısında anlamını yitiriyor. Enflasyonun çekirdeği değil, kabuğu bile yanıyor.
Büyüme: Tüketim Var, Üretim Yok
İkinci çeyrek büyüme rakamları, iç talebin canlı olduğunu gösteriyor. Ama bu talep yerli üretimle değil, ithalatla karşılanıyor. Yani büyüyoruz ama dışa bağımlı büyüyoruz. Bu, döviz talebini artırıyor, cari açığı büyütüyor, kur baskısını şiddetlendiriyor. Faiz indirimi bu tabloyu daha da ağırlaştırmaz mı?
KKM’nin Ardından: Dövize Kaçışın Eşiğinde
Kur korumalı mevduat uygulaması sona erdi. Eylül ayında vadesi dolacak milyarlarca liralık mevduatın dövize yönelme riski var. Merkez Bankası’nın rezervleri elbette bu talebi karşılamaya yeterli. Ama ekonomiyi bir sıkıntıya sokmaya değer mi? Faiz indirimiyle birlikte dövize kaçış hızlanırsa, kurda yeni bir dalga yaşanma riski artar.
Siyaset: CHP’de Yargı Krizi, Ekonomide Belirsizlik
CHP’de yaşanan yargı süreci, kurultay tartışmaları ve liderlik belirsizliği, siyasi tansiyonu yükseltiyor. Bu tansiyon, ekonomik kararların zamanlamasını etkiliyor. Ekonomi yönetimi, 19 Mart sonrası yaşananları tecrübe etti, kurdan, faize, borsaya ve risk primine kadar bir çok olumsuzluk yaşandı. Siyasi gelişmelerinde ekonomi için bir risk unsuru olabileceğini unutmayalım. Ekonomi en çok güvene ihtiyaç duyar. Siyaset ekonominin gölgesinden daha uzun olursa belirsizlik artar.
Son Söz: Karar mı, İtiraf mı?
11 Eylül’deki faiz kararı, sadece bir oran değil, bir itibar testi. Bu karar, “Biz hedefleri tutturamadık, program işlemedi, şimdi yeni maceralara yelken açıyoruz” demenin bir itirafı olabilir. Ya da tam tersi, “Tüm baskılara rağmen acı reçeteyi içmeye kararlıyız” duruşunun bir ispatı. Bu arada kendi tahminimi de yazayım. Merkez Bankası faiz indirimine devam etmek istiyor. Ama risklerin de farkında. 200 baz puanlık bir indirim ile bir orta yol bulmaya çalışacak. Ama unutmayalım: çanlar sadece Merkez Bankası için değil, hatalı kararların bedelini ödeyecek milyonlar için çalıyor.

Yorum Yazın