MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Büyükada’nın iki yüzü: Huzurun gölgesinde kalabalık

Ana SayfaKentBüyükada’nın iki yüzü: Huzurun gölgesinde kalabalık
Büyükada’nın iki yüzü: Huzurun gölgesinde kalabalık

Büyükada’ya gitmek hâlâ güzel. Ama  oraya giden herkesin “Ben bu adaya ne bırakıyorum?” sorusunu kendine sorması gerekiyor. Yalnızca ayak izi mi, yoksa plastik atık mı? Sessizlik mi, yoksa bluetooth hoparlör müziği mi?

28 Haziran, 2025, Cumartesi 00:30
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Tuğba Yıldırım
Tuğba Yıldırım

Bir yeri sevmek, sadece ona gitmek değildir. Hatta belki gitmemektir bazen. Gittiğinizde ona zarar vermemektir. Herkesin sosyal medyaya koyduğu gün batımı fotoğraflarının ardında, çöpünü toplamak zorunda kalan bir belediye işçisi, balkona çıkmaya çekinen bir yaşlı kadın olabilir.

Bazen İstanbul’dan kaçmak istersiniz ama çok uzağa gitmeden, bir vapur mesafesinde başka bir dünya olsun istersiniz, işte tam bu ihtiyaçtan doğan bir hayal gibi uzanır Marmara’nın ortasında: Büyükada.

O vapura her binişimde, denizin üzerindeki o yavaş salınımın içinde içim de yavaşlar. Şehrin uğultusu geride kalır, onun yerini martı sesleri ve tuzlu rüzgâr alır. İskeleye yanaşırken gözünüze ilk çarpan şey rengârenk begonvillerin sardığı köşklerdir. Motor sesi yerine bisiklet zilleri çalar, köşe başında bir limonata tezgâhı, arka sokakta çocukların gülüşü… Burası gerçekten başka bir yer midir, yoksa İstanbul’un hâlâ bozulmamış bir hayali mi?

Büyükada’nın gerçek büyüsü, sabahın erken saatlerinde, henüz kalabalık iskeleye ayak basmadan yaşanır. O saatlerde adanın ruhu hâlâ yerindedir. Sokaklar sessiz, ağaçlar dingin, evlerin perdeleri aralıktır. 

Bu saatlerde Ada, bir kartpostal gibi görünüyor olabilir ama içine girince başka gerçeklerle karşılaşırsınız. Özellikle yaz aylarında...

O kartpostaldaki huzurlu görüntünün üzerine, birdenbire koca bir kalabalık biner. Sabahın ilk vapurundan akın akın gelen günübirlikçilerin ayak sesleri, ada sokaklarının tüm ritmini değiştirir ve saat 11’i geçti mi, o büyü bozulur.

Yollar bisiklet yarış pistine döner, sokaklar plastik atıklarla dolar, sahilde müzikler birbirine karışır. Piknikçiler geldikleri gibi değil, fazlasıyla iz bırakarak gider. Kimse dönüp ardına bakmaz. Çünkü burası onların değil, sadece bir günlüğüne kullandıkları bir “etkinlik alanı” gibidir artık. 

Ve sonra…

Ada sakinlerinin yıllardır biriktirdiği komşuluk ilişkileri, eski bakkallar, sabah gazetesini alan yaşlılar… Şimdi onlar yerini her yaz artan kira fiyatlarına, sezonluk gelen kiracılara ve her gelenin “Ben burada yaşasam…” diye başlayan romantik cümlelerine bırakıyor.

Bir zamanlar yazlık olarak kullanılan eski evler, şimdi sezonluk kiraya verilen “konaklama yatırımlarına” dönüşüyor. Komşuluk ilişkileri zayıflıyor, esnaf eski müşterilerini değil, kısa süreli kalabalığı hedef alıyor. Mahalle kültürü yerini geçici kalabalığın tüketim alışkanlıklarına bırakıyor.

O çok sevilen sessizlik, gün ortasında yerini kalabalığın uğultusuna bırakıyor. Kalabalıkla birlikte gelen değişim, yalnızca birkaç saatlik gürültüyle sınırlı kalmıyor. Her gelen, adaya bir şeyler getiriyor ama çok daha fazlasını geride bırakıyor; pet şişeler, tek kullanımlık tabaklar, izmaritler, doğaya bırakılmış poşetler...

Tüm bunlar, adanın dokusunu her yaz biraz daha aşındırıyor. Doğal yaşam alanları tahrip ediliyor, sokak hayvanları kalabalıktan kaçıyor. Günübirlik ziyaretçilerin hızla tüketip terk ettiği bu huzur adası, artık kendini savunamaz hale geliyor.

Gelen gidiyor, ama izleri kalıyor. Ve Büyükada, her yazın sonunda biraz daha yorgun, biraz daha yalnız kalıyor.

Bu yorgunlukta yalnızca ziyaretçilerin değil, denetimsizliğin de payı büyük. Özellikle yerel yönetimin, yani belediyenin bu yoğunluğa karşı yeterli ve sürdürülebilir bir düzenleme ve denetim mekanizması kuramaması, sorunun giderek derinleşmesine neden oluyor.

Kuralsızlığın olduğu yerde, doğal olarak duyarlılık da giderek azalıyor. Oysa geçici olmak, sorumsuz olmak anlamına gelmemeli. Adaya ayak basan herkes, bir misafir gibi değil; bir ev sahibine saygı duyar gibi davranmalı. Ama bu bilinci oluşturmak da yine kamunun görevi. Ve bu görev, özellikle yaz aylarında Büyükada sokaklarında pek görünmüyor.

Sevmek yetmez, korumak gerek

Bir yeri sevmek, sadece ona gitmek değildir. Hatta belki gitmemektir bazen. Gittiğinizde ona zarar vermemektir. Herkesin sosyal medyaya koyduğu gün batımı fotoğraflarının ardında, çöpünü toplamak zorunda kalan bir belediye işçisi, balkona çıkmaya çekinen bir yaşlı kadın olabilir.

Büyükada’ya gitmek hâlâ güzel. Ama  oraya giden herkesin “Ben bu adaya ne bırakıyorum?” sorusunu kendine sorması gerekiyor. Yalnızca ayak izi mi, yoksa plastik atık mı? Sessizlik mi, yoksa bluetooth hoparlör müziği mi?

Ada hâlâ güzel, evet. Ama bu güzellik kırılgan. Ve biz kırılgan şeyleri en çok sevdiğimizi söyleriz ama en çabuk unuturuz. Büyükada, bize çok şey hatırlatıyor. Belki de unutmamamız gereken en önemli şey şu: Gittiğimiz yeri götürmemek.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
BüyükadaAdalarİstanbulVapur

Yorum Yazın

Tuğba Yıldırım
Tuğba Yıldırım

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Bilal Sambur
Bilal Sambur Düşünmek olarak ‘din’
Devrim Barış Çelik
Devrim Barış Çelik Genel başkanlık makamı ve siyasal terbiye üzerine
Bahar Akpınar
Bahar Akpınar Dante bugün Türkiye’de olsaydı: Cehennem katmanları ve Araf’ta bekleyenler
Tuğba Arslan
Tuğba Arslan Yaşar Kemal’in Anadolu sarısı
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy Deneme türünün doğuşu - Montaigne'in hikayesi
Gülseren Aydın
Gülseren Aydın Bir beyitin gölgesinde
Tuğba Yıldırım
Tuğba Yıldırım Büyükada’nın iki yüzü: Huzurun gölgesinde kalabalık
Betül Özdemir Güran
Betül Özdemir Güran Olumlama yap senin de olsun
Murat Aksoy
Murat Aksoy Kılıçdaroğlu tarihe nasıl geçmek istiyor?
Ahmet T. Kuru
Ahmet T. Kuru Genç siyaset: Mamdani, ABD ve Türkiye
Şahin Eroğlu
Şahin Eroğlu Tanınmanın Hapishanesi: Kimlik politikalarının varoluşsal tıkanışı
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz TBMM’de ‘çözüm komisyonu’
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Korkunun krallığında Adalet sürgündür
Emir Berke Yaşar
Emir Berke Yaşar Türkiye gençleri, Netflix izlediği sürece Türkiye Demokrasisi için umut var
Özgür Çoban
Özgür Çoban İsrail–Almanya ilişkileri: Pragmatik ya da duygusal 
Ali Kılıç
Ali Kılıç Astana Zirvesi ve Çin’in Sessiz Yürüyüşü
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan Çöl Gezegeni’nden Ortadoğu’ya: Dune’un zamansız mesajı
Burcu Ağca Karakaya
Burcu Ağca Karakaya Günde sadece iki saat eğitim
Erdem Bağcı
Erdem Bağcı TCMB Temmuz itibariyle faizleri düşürmeli mi?
Eda Çağlayan Ertok
Eda Çağlayan Ertok Toplumsala bakışta görünenle dijitalin savaşı 
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı