Siz bu yazıyı okurken bile, bir yerde bir başka aile başvurusuna yanıt bekliyor. Bir başka otizmli çocuk bir bakım merkezinde ilgisizlik içinde sessizce acı çekiyor. Ve biz, tam da bu yüzden susmayacağız. Bugün değil, her gün bu adaletsizliğe karşı konuşmaya devam edeceğiz. Çünkü bu sadece bizim değil, hepimizin sorumluluğu.
O Birileri Biziz.
Güneşli bir bahar günüydü ama içimizde karanlık bir öfke, yüreğimizde yılların biriktirdiği sabırla bir araya geldik. 13 Mayıs Pazartesi günü Sakarya Arifiye Engelli Bakım Merkezi önünde bir basın açıklaması yaptık.
Bu açıklama ne bir tören ne de sembolik bir tepkiydi. Bizler otizm aileleri olarak yıllardır derinleşen bir acının, görmezden gelinen bir adaletsizliğin, sistemli hale gelen bir ihmalin karşısına dikilmek için oradaydık.
Çünkü susmak suça ortak olmak anlamına geliyor.
Türkiye’nin dört bir yanında otizm ve engelli bakım merkezlerinde yaşanan şiddet, ihmal ve ölümler ne yazık ki münferit değil. Giderek daha fazla duyduğumuz vakalar bir çürümüşlüğün, bir göz yumma hatta bazen örtbas kültürünün işareti.
Biz, sahadayız. Her gün ailelerle konuşuyoruz. Her hafta dilekçeler yazılıyor. Her ay yeni bir ölüm haberi alıyoruz. Ve her defasında içimize bir şey daha gömülüyor: Umut, güven, adalet inancı.
Bakım değil, ihmal hatta şiddet zinciri
Bakım merkezleri, adı üzerinde, bir “bakım” işlevi görmek üzere kurulmuş yerlerdir. Ama bugün geldiğimiz noktada pek çok merkezde olan şey bakım değil dozu keyfi şekilde arttırılmış ilaçlarla bastırma, susturma ve yalnız bırakma hatta bazen bağlama, yani eziyet, işkence… Bunu mahkemelerde ispat da ettik.
Fiziksel şiddet kadar görünmeyen şiddet de yaygın; Duygusal ihmal, iletişimsizlik, uygunsuz ilaç uygulamaları, izole etme.
Aileler artık seslerini yükseltmeye cesaret ediyor ama seslerinin duyulup duyulmayacağı konusunda umutsuzlar. Çünkü kapılar bize kapalı, bunu o gün orada gördük. Kapılar kapalı olmakta kalmadı önünde jandarmalar da vardı. Sistem, en başından beri çabamızı görmemeye, haykırışımızı duymamaya, ölümleri bile yok saymaya programlanmış gibi.
Biz neden Arifiye’deydik?
Arifiye Engelli Bakım Merkezi’nde yaşanan son ölüm vakası, sadece bir ihmalin değil, bir yapısal bozulmanın dışa vurumuydu. Bu merkezde yaşanan acı olay, yalnızca oraya özel bir durum değil. Aynı tabloyu Ankara’da, İzmir’de, İstanbul’da hatta daha küçük şehirlerde de görüyoruz. Olaylar yaşandıktan sonra kamuoyu birkaç gün tepki veriyor, sonra unutuluyor. Ama biz unutmayacağız. Unutursak, yeni ölümlere zemin hazırlamış oluruz.
Bu yüzden Arifiye’yi bir simge olarak seçtik. Çünkü orası artık sadece bir bakım merkezi değil, Türkiye’deki tüm bakım politikalarının röntgeni, bu ülkenin vicdanıdır.
Evde artık bakamıyoruz, peki sonra?
Bugün Türkiye’de binlerce aile, otizmli çocuklarına evde bakmakta zorlanıyor. Zaman geçiyor, ebeveynler yaşlanıyor, sağlıkları bozuluyor, maddi kaynakları tükeniyor. Ve sonunda devlete başvuruyorlar: “Artık çocuğuma ben bakamıyorum, destek istiyorum.”
Peki ne oluyor? Dilekçeler alınıyor, sonra dosyalar sıraya konuyor. Bekleyin deniyor. Ne demek bekleyin? Bu insanlar zaten yıllarca bekledi, sabretti, sustu. Artık bakamaz hâle gelmişler. Bir anne-baba çocuğunu bir kuruma emanet etme kararı verirken zaten her şeyin en sonuna gelmiştir.Zaten artık kendiyle kavgalıdır, bir daha mutlu olması, içindeki endişeyi susturması çok zordur.
Ama devlet, “bir ara yer açılır” diyerek beklemeyi öneriyor. Bu, insan onuruna aykırıdır. Çaresiz bir ailenin acil çağrısına “sıra size gelince, yeni bir bakım merkezi açılırsa, belli olmayan bir tarihte ” demek, sadece bürokratik bir cevapsızlık değil, aynı zamanda vicdansızlıktır.
Bu işler masa başında değil, ancak sahada karşılık bulur. Bürokratlar, danışmanlar, karar vericiler, siyasetçiler sizler o hikayelerin arkasında sadece sayılar değil insanlar olduğunu unutmayın. O seçmen sayılarınızın arkasında can var, hikâye var, gözyaşı var.
Çok paydaşlı, bütüncül politikalar şart
Sakarya’daki basın açıklamamızda açıkça söyledik: Bu konuda sadece Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın değil, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, muhalefet partileri ve insan hakları savunucuları dahil herkesin sorumluluğu var.
Çünkü mesele yalnızca barınma değil eğitim, sağlık, rehabilitasyon, psikolojik destek gibi çok boyutlu bir yapıdan bahsediyoruz. Bu alanda acilen hak temelli bir reform ihtiyacı olduğunu görmemek mümkün değil.
Uluslararası iyi örneklerde görüyoruz ki bakım politikaları bireyselleştirilmiş destek planlarına dayanıyor. Her bireyin farklı ihtiyaçları var. Kimi için gündüzlü destek yeterliyken, kimi 24 saatlik özel ilgiye ihtiyaç duyuyor. Bunu tespit edecek ve hayata geçirecek sistem bizde yok. Olması için de siyasi irade yok.
Taleplerimiz net
• Tüm bakım merkezleri bağımsız ve şeffaf denetime açılmalı
• Hak temelli bakım modellerine geçilmeli
• Ailelerin ve sivil toplumun karar süreçlerine etkin katılımı sağlanmalı
• Personel eğitimi güçlendirilmeli
• Kamera sistemleri denetim amacıyla etkin kullanılmalı
Bunlar yapılmadıkça, başka Arifiyeler olmaya devam edecek.
Bu işler masa başında değil, sahada çözülür
Her zaman özellikle vurguluyoruz; Kimse bizi masaya çağırmasın, seminerleriniz, çalıştaylarınız, sempozyumlarınız çare olmuyor. Defalarca konuşulmuş konuları tekrar tekrar konuşmak değil hayatlara dokunan işler yapmak önemli.
Bu işler masa başında değil, ancak sahada karşılık bulur. Bürokratlar, danışmanlar, karar vericiler, siyasetçiler sizler o hikayelerin arkasında sadece sayılar değil insanlar olduğunu unutmayın. O seçmen sayılarınızın arkasında can var, hikâye var, gözyaşı var.
Biz sahadayız. Bizim gündemimiz günlük değil, gerçek. Biz çocuğuna evde kelepçe takmak zorunda kalan bir annenin haykırışıyız. Biz oğlunun neden sürekli aşırı doz ilaçlarla tutulduğunu sorgulayan bir babanın adalet arayışıyız.
Birilerinin “dur” demesi gerekiyordu, o bizdik…
Ve evet, birilerinin “dur” demesi gerekiyordu. İşte bu yüzden oradaydık. O birileri biziz. Yalnızca tepki göstermek değil, dönüşüm, reform hatta bu alanda bir devrim talep ediyoruz.
Ve bu dönüşüm yalnızca yukarıdan değil, aşağıdan, bizlerden, sahadan, yaşanmışlıktan gelecek.
Siz bu yazıyı okurken bile, bir yerde bir başka aile başvurusuna yanıt bekliyor. Bir başka otizmli çocuk bir bakım merkezinde ilgisizlik içinde sessizce acı çekiyor. Ve biz, tam da bu yüzden susmayacağız.
Bugün değil, her gün bu adaletsizliğe karşı konuşmaya devam edeceğiz.
Çünkü bu sadece bizim değil, hepimizin sorumluluğu.

Yorum Yazın