Bugün tartıştığımız pek çok meselenin kökeninde “kimlik meselesi”ni bulacağımız açıktır. Bu meseleyi dillendirdiğimiz anda çok karmaşık yeni bir düzleme geçmiş oluruz.
Geçtiğimiz yıllar bu meselenin pek çoklarınca zannedildiği gibi basit bir mesele olmadığını ortaya koydu. Milyonlarca insanı dünyanın birbirinden çok farklı yerlerinde hareketlendiren, farklı sınıflardan insanları “aynı dava” çevresinde birleştiren, çözümü basit görünen bir zeminden kalkarak insanların uğruna öldükleri, öldürdükleri bir dava oluşturan hareketlerdi bunlar.
Meşruiyetlerini elde ettikleri geniş zeminleri vardı ve talepleri karşıtlarını susturacak kadar meşru idi çoğu zaman. Mesafeler katedildi davalarında. Yeni kurumlar doğdu hatta. Kurumlar kalıcılığın işaretidir. Aynı anda ise aynı kurumlar muhafazakarlığın ve yeni otoritelerin yeni reaksiyonun işaretleridir.
Kimlik Hareketleri devrimci hareketler değildir. Belirli bir kimlikle sınırlandıkları için evrensel olamazlar, evrensel bir iddia ileri sürdüklerinde ise bu iddia kısa sürede otoriter yahut totaliter bir hüviyete bürünüverir. Bazen belirli alanlarda devrimci etkileri olabilir fakat bunlar genellikle lokaldir. Kimlik ortaklığı olmadıkça ikna ve dolayısıyla meşruiyet güçleri son derece yetersizdir. İttifaklar kurabilirler fakat bu ittifaklar “nalıncı keseri” gibi müttefiklerin kendilerine yonttukları başı ayrı kıçı ayrı yapılar oluşturur.
Öte yandan bu hareketlere yakından bakıldığında çarpıcı ve çok çelişkili bir iç parçalılık görürüz. İç iktidar kavgası bu hareketlerin ortak zaafıdır. İktidar bu hareketler için korkunç çekiciliği olan bir vahaya dönüşmüştür. Kim bilir kaç yıllık iktidarsızlığın öfkesini taşıyan özneler bu ihtiraslarını daha hareketler doğar doğmaz içeride tatmin etmeye yönelmişlerdir. Bu, bir yandan da hareketlerin yapısı gereği gizlenmek zorundadır ve bu zorunluluk başka bir zehir etkisi oluşturmaktadır. Kişilerin bitmez tükenmez kaprisleri olarak algılanan bu durumlar öyle değildir, yapısal durumlardır ve orta vadede yıkıcı etkileri bulunmaktadır.
“Milli” kimlik meselelerinde bu durumlar bütün çıplaklıklarıyla ortaya çıkar. Tarihlerine baktığımızda bu meselelerin genellikle o kimliğin en güçlü ve en varlıklı, en eğitimli kesimlerince başlatıldığını, yürütüldüğünü görürüz. Kimliğin önderi olmak kişiler için büyük bir motivasyon kaynağıdır. Varlıklı biri zaten maddi sıkıntılar içindeki kimlik hareketinde kısa sürede vazgeçilmez biri haline gelecektir. Bu, genellikle eğitimli ve güçlü şahıslar için de geçerlidir. Büyük ailelerin liderleri, dinsel önderler, mütehakkimlerle yakın ilişkileri olan bürokratlar, avukatlar, sanatçılar, doktorlar kısa sürede doğal liderler haline gelir ve aralarında bitmeyen iktidar kavgaları başlar.
Bazen, hatta çoğunlukla kavgayı kazanmak davayı kazanmaktan önemli hale gelir. Mesela devlet kurmayı hedefleyen bir hareket, rahatlıkla iç rakiplerinin iktidar olacağı belli olan bir “başarıyı” sabote edebilir. Özellikle devlet kuruculuğunu hedefleyen hareketlerde muazzam totaliter tavırlar ortaya çıkar ve kavga çoğu zaman fiziksel tasfiye boyutuna varabilir. Filistin mücadelesinde, Kürt hareketinde, Bask ve Katalan hareketlerinde bu sonuç sıkça görülmüştür. En son Katalan bağımsızlık iddiasının yenilgisi bu açıdan sıkça incelenmiştir.
Filistin’de, Kürt Meselesi’nde yine açıkça görünen başka bir sıkıntı da vardır. Hamas’ın yahut FKÖ’nün kimlik ve devlet gündemleri “kimliği” kadınlar, gençler, proleterler için bir iç hapishaneye dönüştürmüştür. Katmerli kimlik meseleleri ortaya çıkmıştır. Kadın-Gerilla-Kürt yahut dahası Kadın-Gerilla-Alevi-Kürt. Bunların her bir hareket için sonsuzca üretilmesi hatta icat edilmesi mümkündür. Bu kategorilerin her biri kendine özgü politikalar talep edebilmektedir.
Bazen kimlik hareketlerinin “Kimlik yahut Milli Tarih” konusundaki çabalarını incelediğimizde, elimizden gelen gülmek yahut ağlamak olmaktadır. Sümerlerin Türk olduğu iddialarıyla bir zamanlar haklı olarak eğlenenler şimdi insanlığın Kürtlerle başladığını, Türk diye bir “şey” olmadığını yazabilmekte, Alevilik adına toz koparanlar İmam Ali’nin “yaramaz bir adam” olduğunu ileri sürebilmektedirler. Bütün bunlar bize özgü de değildir. Kimlik hareketleri bir tür ifrat sınırına gelmiş dayanmış görünmektedir. Hemen bayraklar açılmakta, geçmişte öyle bayraklar, gelenekler vs yoksa da icat edilmektedir. Çoğu zaman da bu mucitler kendi iddialarının kanıtı haline gelmekte büyük bir ciddiyet ve soğukkanlılıkla “Evet dedemi böyle gömmüşlerdi” yahut “Haklısın büyük amcamların evinde böyle bir bayrak görmüştüm” diyebilmektedirler. Kimlik hareketleri giderek birer kolektif yalan hareketine dönüşmektedir.
En ilginç yalan yarışmaları yapılsa birinci olacakları kesin gibidir. Altın Kafes Hareketleri…
Büyük Bencillik Yuvaları… Konspirasyon Ocakları… Dünya Biz Olacak Aşkitoları…
Bu hareketlerin birleştikleri çok önemli bir nokta vardır oysa. Hareket yapıları, kişilerin hareketlere katılımları, kararların alınış şekli, kararların uygulanışı, etik/politik ilişkisi neredeyse bunların ele almaya hiç yanaşmadıkları konular arasında yer alırlar. Demokrasi, Laiklik, şu son günlerde de gördüğümüz üzere onlarca yangında ilk yakılacaklar arasındadır.



























Yorum Yazın