Kemal beyin genel başkanlığı kaybettiği kurultayda gündeme damgasını vuran söz “hançerlendim” ifadesiydi. 2010 ile 2023 arasında defalarca seçim kaybeden Kılıçdaroğlu istifa etmeyi hiç düşünmemiş, özeleştiri yapmamış, liderliği başka bir ekibe bırakmayı aklının ucundan bile geçirmemişti. 13 yıllık parti içi iktidarı döneminde attığı her antidemokratik adım partinin büyük bir kısmı tarafından desteklendi. Bugünün CHP lideri Özgür Özel başta olmak üzere daha sonra Değişimciler adıyla hizipleşen ekip tüm adayları merkezden atayan ve seçim yenilgileri karşısında istifa etmeyen Kılıçdaroğlu’nun arkasında durdu. Kemal beyin attığı veya atmaktan kaçındığı her adım siyasi iktidarın ömrünü uzattı. Ama kendi politbürosu bu durumu mesele etmedi. 2023’e giderken ise iki büyük hatası oldu CHP’nin eski genel başkanının: Öncelikle beklentiyi çok yükseltti.
2023 seçimleri AKP devrinin sonu olarak sunuldu. Alınan ağır yenilgi Kılıçdaroğlu yönetimini yönetemeyeceği bir seçmen tepkisiyle karşı karşıya bıraktı. İkinci sorun popülerleşmeyle ilgiliydi. CHP’nin kitleselleşmesi İmamoğlu ve Yavaş gibi popüler aktörler sayesinde mümkün oldu. Bu iki ismin ön plana çıkması Kılıçdaroğlu’nun parti içi muhalefeti tasfiye ederek kendisini seçeneksiz bırakma stratejisinin boşa çıkmasına yol açtı. Bir anlamda başarısının kurbanı oldu Kılıçdaroğlu. CHP eskisi gibi %20-25 aralığında bir parti olsaydı ne Kılıçdaroğlu’dan daha popüler siyasetçiler ana muhalefet içinde sivrilebilir ne de seçim yenilgileri genel merkezi değiştirebilirdi.
Kişisel sürtüşmeler ve polemikler bir yana Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu-Özel liderliğine karşı yürüttüğü parti içi muhalefet şu ana kadar üç argüman seti kullandı: Partinin eski genel başkanı önce normalleşme sürecine, ardından da İmamoğlu soruşturmasında tutuma ve İmralı meselesinde gösterilen tavra karşı çıktı. Bu konu başlıkları içinde en önemlisi 19 Mart’tan beri yaşananlar bakımından yapılan yolsuzluk eleştirisi. Yine de diğer iki meseleye değinmek de yarar var. Özel’in yerel seçim zaferinden sonra Erdoğan’la yürüttüğü yumuşama süreci Kılıçdaroğlu tarafından şiddetle eleştirildi. Özel’in AKP Genel Başkanının Meclis ziyareti sırasında grubunu ayağa kaldırmasıyla doruğa çıkan krizde parti içerisinden Kemal beye ciddi destek geldi. Ancak belediye başkanlarının tutuklanması normalleşmeyi bitirdi. İmralı’ya gidiş polemiği ise şimdilik tekil bir olay.
Kılıçdaroğlu tıpkı AKP, MHP ve DEM gibi siyaset üstü bir bakış açısı istiyor. Yani ona göre devletin çıkarları gözetilmeli ve barışa karşılıksız bir şekilde katkı sunulmalı. CHP’nin çözüm sürecine verdiği desteği İmralı tartışması sırasında kesmesi ve bu bağlamda iktidara verilen ihtarın Kılıçdaroğlu tarafından yanlış yorumlandığı açık. İmralı’ya gitmeme kararı Öcalan’ı meşru bir aktör görmemekle ilgili. CHP liderliği bu tavrıyla hem kendi tabanının hem de yurttaşlarının büyük çoğunluğunun sesini dinledi. İmralı krizinin DEM ile CHP arasında soğuk rüzgarlar esmesine yol açtığı doğru. Alevi-Kürt kitle Kılıçdaroğlu gibi düşünüyor olabilir. Ama partinin eski genel başkanının buradan siyasi bir avantaj sağlaması imkansız. Çünkü kendisi açıkça genel başkanlığa aday olmuyor. Kılıçdaroğlu’na verilecek desteğin hangi siyasal hedefe kanalize edileceği belli değil.
İmamoğlu yargılamaları ve soruşturmalarında takınılan tutum ise Kılıçdaroğlu muhalefetin nirengi noktasını oluşturuyor. Kemal beyin tezi yolsuzlukla suçlanan belediye başkanlarının aklanıp siyasete geri dönmesi şeklinde. Kılıçdaroğlu partinin İmamoğlu yargılamasına taraf olmamasını ve olayı belli bir mesafeden izlemesini istiyor. Bu tez teorik olarak tartışılabilir. Pratikte ise, yani mesele belli bir tarihsel bağlama yerleştirildiğinde her hangi bir karşılığı, siyasi anlamı yok. Her şeyden önce Kemal beyin adaletin tesisi noktasında değişen kanaatine vurgu yapmak lazım. CHP’nin eski genel başkanı zamanında adalet yürüyüşü yapmış biri. Türkiye’de adalet yok, yargı tarafsız ve bağımsız değil, yargı kararlarına siyasi iktidarın müdahalesi var argümanı adalet yürüyüşünün temel dayanağıydı.
Bugünün CHP liderliği de aslında aynı çizgiyi devam ettiriyor. Özgür Özel de tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu gibi yargı kurumuna, mahkemelere ve savcılığa güvenmemekte. Tabii bu sürdürülebilir ve kendi içinde anlamlı bir tutum mudur diye sorulabilir. Ama her halükarda CHP’nin yönetici kadroları yargıyı iktidar-muhalefet ilişkileri bakımından güvenilir bulmuyor. Bu algısal sıkışmışlık içinde Kılıçdaroğlu’nun önerisinin nasıl uygulanacağı hususu çözümsüz kalmakta Yani sorun şu: İmamoğlu nasıl aklanıp gelecek? Ekrem bey mahkemede aksi kanıtlanana kadar suçsuz tabii. Ama savcılık onu suçladığı için suçlu olma ihtimali de var. Burada Halk Partili seçmenlerin İmamoğlu’nun yolsuzluğa bulaşma olasılığını muhakeme etmesi gerek. Ancak ülkedeki kutuplaşma iklimi ve çatışan algılar böyle bir olgusal tarafsızlığa izin vermiyor. Tabii Kılıçdaroğlu’nun olağan şüpheli tavırları, siyasi iktidarı eleştirmekten kaçınması, iktidara yakın basın yayın organlarına verdiği demeçler inandırıcılığına zarar veriyor. Sonuç olarak Kemal beyin sözlerinin bir değeri varsa bile, o sözleri açıkladığı mecralar ve sessiz kaldığı konular eski genel başkanı siyaseten aşağı çekmeye devam edmekte.



























Yorum Yazın