CHP, iktidarın yoğun baskıları altında geçen yaklaşık sekiz aylık olağanüstü bir dönemin ardından 39. Olağan Kurultay sürecini tamamladı. Özgür Özel, tüm delegelerin oyunu alarak ve anahtar listesinin tamamını seçtirerek liderliğini perçinledi. Bu sonuçta tek adayla seçime gidilmesinin ve iktidarın 19 Mart sonrası uyguladığı çok yönlü baskıların etkisi açıkça görülüyor.
Kurultayda yalnızca seçimler yapılmadı. 38. Kurultayda kararlaştırılan ve uzun süredir davetlisi olarak benim de katıldığım birçok çalıştayla hazırlanan program değişikliği, seçimlerden önce kurultayın ilk gününde karara bağlandı. Program değişikliği konusunu daha sonra detaylandırmak üzere, burada genel bir kurultay değerlendirmesi yapacağım.
CHP lideri Özgür Özel, kurultayın kapanış konuşmasında esas olarak “iktidara hazırız” mesajını verdi. Bu noktaya özellikle değinmek gerekiyor.
Özgür Özel’in iktidara karşı mücadele yönteminde başarılı bir çizgi izlediğini teslim etmek gerekir. Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu dönemlerinde muhalefetin parlamento sınırlarına sıkıştığı ve devlet kurucu parti kimliğine hapsolduğu anlayış, Özel döneminde kısa sürede terk edildi. CHP, iktidar politikalarının mağdur ettiği veya rahatsız ettiği geniş kesimlerle buluşmanın türlü yollarını geliştirdi. Yirmi beş yıla yaklaşan bir iktidarın yanlış politikalarının yükünü taşıyan toplumun farklı kesimleri zaten yeni siyasal odak arayışındaydı; bu arayış, yorgunluk, bıkkınlık ve öfke hâlinin dışavurumuna dönüşmüştü.
Bu kesimin önemli bir bölümü, 2024 yerel seçimlerinden itibaren yüzünü yavaş yavaş CHP’ye ve Özgür Özel’e çevirmeye başladı. 19 Mart’ta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanması sonrası başlatılan Saraçhane direnişi ve mitinglerle bu yönelim zirveye çıktı. Kısmen kendiliğinden oluşan bir hareket doğdu; CHP lideri bu hareketi yönetmese de önünü açtı. Bu konuda önemli bir mesafe kat edildiği ve başarı gösterildiği açıktır. “Sezar’ın hakkı Sezar’a” demek gerekiyor; bu başarı Özgür Özel ve arkadaşlarının eseridir.
Ancak tüm bunlar iktidarı sarsmak ve güçlü bir toplumsal tepkiyi harekete geçirmek açısından anlamlı olsa da iktidar olmaya yeterli olup olmayacağı belirsizdir. İktidar olabilmek için toplumsal tepkiye yol açan sorunlara yönelik çözüm önerilerinin güven veren ve sürdürülebilir politikalar hâline getirilmesi gerekir.
Özgür Özel liderliğindeki CHP’nin bu konuda iktidara hazır olduğu söylenemez. Parti programını yenilemiş olmak kitleler için tek başına yeterli değildir. Günlük sorunlara çözüm üretmede, gelişmelere karşı tutum almada, siyaset dilinde hissedilebilir bir yenilikten ve parti kadrolarında buna uygun bir söylem birliğinden söz etmek mümkün değildir. Özgür Özel neredeyse tek başına kalmaktadır. Partinin ikinci ismi gibi algılanan Ekrem İmamoğlu ile bile tam anlamıyla uyumlu ve güçlü bir siyasi çizgi oluşturulduğu söylenemez.
Toplumsal Öfkeyi Demokratik Programa Dönüştürmek
Kurultay sonrası CHP’yi bekleyen esas mesele budur: Ülkeyi yönetecek donanımlı kadrolar ve politikaların toplumsallaşması sağlanabilecek mi?
Seçimleri kazanmak dahi daha demokratik ve sürdürülebilir bir iktidar için yeterli olmayabilir. Mevcut iktidara benzer otoriter bir yönetim potansiyeline sahip yeni siyasal odaklar, iktidarı gönderebilir ama toplumsal beklentileri karşılayamayabilir.
Bu noktada iki önemli sorun alanı öne çıkıyor.
Birincisi: 19 Mart operasyonunun sonuçlarını 250 gündür değerlendirmemiş bir yönetimin, yerel seçimlerde aday belirleme süreçlerinde yaptığı hataları yeni yönetimde de sürdürmesi ciddi bir problemdir.
İkincisi: Cumhurbaşkanı Ofisi’nin kurumsal bir yapıya dönüştürülerek, gölge bakanların bu ofise bağlanması ve tüzükte PM’nin üzerinde bir yetkiyle tanımlanması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değiştirilmek istenmediği izlenimini yaratmaktadır.
Cumhurbaşkanı adaylığı için adı geçen iki ismin de belediye başkanlıklarını küçük bir başkanlık sistemi anlayışına dönüştüren eğilimleri bu tereddütleri güçlendirmektedir.
Güçlü Liderlik, Zayıf Kadro
CHP’nin 2024 yerel seçim başarısı temelde bir öfke-tepki başarısıydı. Seçim sonrası CHP’li belediyeler, katılımcı, sosyal adaletçi, demokratik bir yerel yönetim modeli oluşturamadı. Bunu belediyelere yönelik operasyonlara bağlamak da çözüm üretmez; üstelik inandırıcı da değildir. Belediyelerin durumu ortada. Seçmen memnuniyetinde belirgin artış gösteren metropol örneği yok. Muhalif olmanın sınırı aşılamadı.
Bazı yerel yöneticilerin iktidar korkusuna kapılması, çok sayıda itirafçı belediye yöneticisi ve meclis üyesi çıkması bile tek başına 2024 yerel yönetici kadrolarının ciddi biçimde gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Alternatif bir yerel yönetim modeli geliştirilememiştir.
Benzer bir durum Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri sonrası da yaşanabilir. İlk seçimden sonra mevcut sistem yetkilerini kullanarak fiili parlamenter sisteme geçme gibi öneriler, hukuksuzluk ve yasadışılık riski taşımaktadır. Program çalıştayında ve başka mecralarda bu doğrultuda görüşler dile getirilmiş olması ayrıca sorun teşkil etmektedir.
Tüm bunlar önümüzdeki döneme dair ciddi belirsizliklere işaret ediyor. CHP’nin olağanüstü dönemlerde olağan dışı yönetim yaklaşımıyla yol alması zor. Demokratik değişim ve toplumsal dönüşüme kapısı aralaması mümkün gözükmüyor.
Her şey seçim başarısı için mi, yoksa demokratik toplumsal dönüşüm için mi yapılacak?
Birincisi için sandık yeterlidir; ikincisi için demokratik politikalar ve bu politikaları uygulayacak yetkin kadrolar gereklidir. Otoriter yönetimleri uzaklaştırma mücadelesi “kervan yolda düzülür” anlayışıyla başarılamaz. Rotası belli olmayan gemi karaya çıkamaz.
























Yorum Yazın