MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Belle’nin ölümünü Türkiye’den izlemek 

Ana SayfaKültür SanatBelle’nin ölümünü Türkiye’den izlemek 
Belle’nin ölümünü Türkiye’den izlemek 

Kadına yönelik şiddeti adeta hayatın bir parçası haline getiren toplumumuz için Belle’nin ölümü sıradan bir hikâye gibi görünebilir. Ancak bu ölüm, romanda 1950’lerin kasabasını sarstığı gibi, filmin geçtiği 2025’te de kasabayı sarsıyor. 

03 Ağustos, 2025, Pazar 07:00
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan

Türkiye’de  kadın cinayetleri istatistikten öteye geçmeyen bir olguya dönüşmüş durumda. 2024’te Türkiye’de 400’den fazla kadın cinayeti işlendi; bunların çoğu, faillerin saklanmaya bile gerek görmediği açık ve kaba şiddet vakalarıydı.

Kadınların eşitlik hareketi, endüstri devriminin dönüştürücü yan etkilerinden biridir. Modern öncesi toplumlarda, bırakın özgürlük ve eşitliği, kadının yaşam hakkı bile erkek egemen yapının insafına terk edilmişti. Annelik, kadını toplumda zayıf bir konuma iterken, aynı zamanda toplumun yenilenmesi için onu başrole yerleştiriyordu. Bu bipolar toplum psikolojisi insanlığı “Kadının adının yok olduğu” bir aşamaya taşımıştı.

Kapitalizmin, kadın-erkek demeden insan soyuna toptan sömürü tarifesi uygulaması, kadının varlığını hissettirme çabasını hızlandırdı. Kadın hareketi, kadınların mücadelesiyle yükseldi ve erkeklerin de reddedemeyeceği bir gerçeklik haline geldi.

Georges Simenon’un Bella’nın Ölümü romanından uyarlanan 2025 yapımı Belle’yi izlerken, 1989’da ölen yazarın dünyasındaki toplumsal cinsiyet rollerini bugünkü gerçeklikle kıyaslamaktan kaçınamıyorsunuz.

Simenon’un 1952’de kaleme aldığı bu roman, 1950’lerdeki toplumsal yapıyı yansıtırken, filmin 2025’teki uyarlaması bu rollerdeki değişimi ve değişmeyeni sorgulatıyor.

Peki, gerçekten değişen bir şeyler var mı?Talihsiz Belle’nin annesinin haykırışı, bu soruya karamsar bir yanıt veriyor: “Bütün erkekler aynısınız, istediğiniz hep aynı!” Acılı anne, bu sözleri cinayetin baş şüphelisi Andre’ye yöneltiyor. Andre’nin gerçek katil olması önemli değil. Erkeğin bir tür olarak katil olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Evet, ortada bir cinayet var: Kimsenin görmediği, duymadığı, hatırlamadığı bir cinayet. Lise öğrencisi Belle, odasında boğulmuş halde bulunur. Küçük bir Fransız kasabasındaki Georges Simenon Lisesi’nde matematik öğretmeni olan Andre ve optisyen eşi Cléa’nın hayatları, bu ölümle altüst olur. Evlerinde misafir ettikleri ve Andre’nin öğretmen olarak çalıştığı aynı lisede okuyan Belle’nin trajik ölümü, tüm okları Andre’ye çevirir.

Dedektif romanlarının ustası Simenon’un hikâyesini tümüyle anlatacak değilim; filmi izleyeceklere haksızlık etmek istemem. Asıl mesele, filmin kendisi değil, anlattığı basit gerçek.

Özelde kadına karşı şiddetin genelde ise her tür şiddetin bu denli kolaylaştığı bir ülkede Belle’nin ölümünün ince detaylarını izlemek bir lüks gibi görünüyor.

Kadına yönelik şiddeti adeta hayatın bir parçası haline getiren toplumumuz için Belle’nin ölümü sıradan bir hikâye gibi görünebilir. Ancak bu ölüm, romanda 1950’lerin kasabasını sarstığı gibi, filmin geçtiği 2025’te de kasabayı sarsıyor. 

Türkiye’de ise kadın cinayetleri istatistikten öteye geçmeyen bir olguya dönüşmüş durumda. 2024’te Türkiye’de 400’den fazla kadın cinayeti işlendi; bunların çoğu, faillerin saklanmaya bile gerek görmediği açık ve kaba şiddet vakalarıydı.

Baş şüpheli Andre’nin iflah olmaz bir röntgenci olması, yani kadınları gizlice izlemesi, hikâyenin önemli bir detayı. Bu, Türkiye’de erkek bakışlarının kadınlar üzerinde fütursuzca gezinmesini akla getiriyor. Tacizin adeta “milli bir spor” haline geldiği bir ülkede, kadına yönelik şiddet ile bu bakışlar arasında bir bağ olmalı. 

Yine de Andre’yi kimse sabahın beşinde evinden almıyor. Çünkü suçlu olup olmadığı bilinmiyor ve Fransız hukuku, suçu kanıtlanana kadar onu suçsuz sayıyor.

Andrea’nın eşi Cléa’nın, kasabanın sevilen bir sivil toplum gönüllüsü ve optisyen olması dikkat çekiyor. Gözlük seçmenin bu denli saygın bir meslek sayılması, toplumun ranttan ziyade faydaya değer verdiğini düşündürüyor. Bir optisyenin kıymetini bilmek, kolektif aklın bir göstergesi sanki.

Simenon’un tüm kahramanları gibi, Andre de kendini sorguluyor. Ancak bu sorgulama, onun duygusal boşluğunu daha da görünür kılıyor. Andre’nin boşluğu, bir cinayetin faili olduğunu kanıtlamaz, ama bu denli duygudan yoksunluk karanlık bir yanı da barındırır. Fransız hukuku, kanıtlar üzerinden ilerler. Andre, mahkemeye çıkmak bir yana, kendi ayağıyla hakime ifade vermeye gider. Hakimin sorularına yanıt verirken, gözleri zabıt kâtibinin ayak bileğindeki bilekliğe takılır. Zihnindeki boşluğu bu bileklikle doldurur.

Suçu kanıtlanmayan herkes suçsuzdur. Andre de kanıt bulunana kadar suçsuz kalacaktır. Fransa’da işler böyle ilerliyor.

Ancak Türkiye’de her gün en az bir kadının öldürüldüğü bir gerçeklikte, cinayetler Belle’ninki gibi kanıttan yoksun değil. 

Belle’nin ölümünün ardında Andre’nin zihin katmanlarına gizlenmiş içgüdüler olabilir. Türkiye’deki kadın cinayetleri ise kendini saklamaya gerek görmüyor.

Belle’nin Ölümü 1950’lerin hızla dönüşen zamanlarında yazılmış bir hikayeyi 2025’e taşırken, kadının kırılgan erkeğin ise kırma konusunda potansiyelli olduğunu bir kez daha anlatıyor.

Özelde kadına karşı şiddetin genelde ise her tür şiddetin bu denli kolaylaştığı bir ülkede Belle’nin ölümünün ince detaylarını izlemek bir lüks gibi görünüyor. 

Not: Trajik bir ironi olarak, filmin yönetmeni Benoît Jacquot’nun #MeToo hareketi kapsamında cinsel istismar suçlamalarıyla anılması, filmin anlattığı kadına yönelik şiddet temasıyla ürkütücü bir tezat oluşturuyor. 2024’te Fransız aktris Judith Godrèche’nin, Jacquot’yu 1980’lerde, henüz 14 yaşındayken istismar etmekle suçlaması, filmin mesajını gölgeliyor.

  • Anadolu Hisarı: Betona inat, tarihe saygı Anadolu Hisarı: Betona inat, tarihe saygı
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Georges SimenonBella’nın ÖlümüKadın Cinayetleri

Yorum Yazın

Çağatay Arslan
Çağatay Arslan

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Turgay Bozoğlu
Turgay Bozoğlu Doların saltanatı sarsılıyor: Yeni para düzeninde taht kimin olacak?
Tunay Şendal
Tunay Şendal CHP’nin Komisyon Çıkmazı
Fatih Öztürk
Fatih Öztürk Türkiye Cumhuriyeti demokrasisini kurtarmak -  2
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan Belle’nin ölümünü Türkiye’den izlemek 
Murat Aksoy
Murat Aksoy Yargının sil baştan yenilenmesi gerekiyor 
Cengiz Kapmaz
Cengiz Kapmaz ‘Çözüm sürecinde’ CHP neden kolay hedef?
Bilgehan Uçak
Bilgehan Uçak Kos’un öteki yüzü
Herkül Millas
Herkül Millas Türkiye gelişmedi mi, yoksa geri mi kaldı?
Onur Tuğrul Karabıçak
Onur Tuğrul Karabıçak 5 Soruda AKP iktidarına karşı nasıl direneceğiz: Toplumsal müzakere, yurtdışından örnekler ve iktidar pratikleri
Bora Şahin
Bora Şahin Kadıköy’de üç milyarder
Gülşah Eker
Gülşah Eker Kent, Mekân, Geçicilik (2)
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy The Piano: Yönetmeni kadın olan en iyi film
Bilal Sambur
Bilal Sambur Kadın ve aile tartışmasının arkaplanı
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’siz yeni sürecin imkansızlığı  
Hakan Şahin
Hakan Şahin Disiplin, ölüm ve sessizlik
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Yıkımın adı Jarhanpur, acının adı Filistin
Deniz Nas
Deniz Nas Sosyal Demokrasi ve Sol Liberalizm: Modern siyaset felsefesinde özgürlük ve eşitlik açıklaması
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş Tersine dönen modernleşme
Gönen Orhan
Gönen Orhan Belediyeler “rayiç” yerine taş mı yesinler? 
Akın Özçer
Akın Özçer Süreç ya da Çözüm Komisyonu
Yavuz Saltık
Yavuz Saltık Üretimin ve emeğin sessiz tanıkları: Türkiye’de emeklilik, yaşlılık ve toplumsal adalet
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı