Hani bir söz var ya; Her şey çok güzel olacak diye, Anadolu Hisarı için gerçek olmuş bile. Darısı ülkenin başına.
Bu cumartesi, 1994’ten beri yaşadığım İstanbul’da uzun zamandır ertelediğim bir yolculuğa çıktım. Şehrin en büyüleyici köşelerinden biri, Anadolu Hisarı’na ilk kez adım attım.
Boğaz’ın sakin sularıyla Göksu Deresi’nin kucaklaştığı bu nokta, İstanbul’un tarihine damga vuran bir kale. 1395’te Yıldırım Bayezid’in emriyle, Bizans’ı kıskaca almak ve Boğaz’ı kontrol etmek için bir köprübaşı olarak inşa edildi. Osmanlı’nın fetih yolunda ilk adımlarından biriydi bu hisar. Ama bunca yıl, bu “ecdad yadigârı”nı görmemiştim. Çünkü gezilecek bir mekân yoktu. Anadolu Hisarı, yıllarca öğrenilmiş bir çaresizlikte, geçmişin anılarıyla baş başa bırakılmıştı.
İstanbul’u beş bin yılda görmediği betona boğan AKP’nin 25 yıllık belediye ve hükümet iktidarında ihmal edildi. İktidara oy getirmeyen tek bir taş yerinden oynatılmadı. “Ecdad” sözünü sakız gibi çiğneyenler, bu mirası unuttu.
Hisara girince anlıyorsunuz: Burayı canlandırmak, bir kuyumcunun titizliğini ve 14. yüzyıl ustalarının vizyonunu gerektirir. Ama rant sevdasına kapılmış bir anlayış, taşlara değil, altına talip oldu.
Anadolu Hisarı’nda hiçbir şey “yeni” değil. Çünkü mükemmel yeniden yaratılmaz; yorgun taşları tutup güncele taşırsınız. İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Mahir Polat ve ekibi, İstanbul Miras projesiyle bunu başardı. Geçmişe saygının lafla değil, emekle olduğunu gösterdiler. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Hisar, adının hakkını veriyor: Taşlar. Her biri tek tek elden geçirilmiş, derzler yenilenmiş, seğirdim yolları, dendanlar, kuleler aslına uygun restore edilmiş. Şile’deki “Sünger Bob kalesi” gibi karikatür bir onarım değil bu. İBB, Yıldırım Bayezid’in mimarbaşısının aklını rehber almış.
2023’te müze olarak açılan hisar, bugün dimdik ayakta. Müzeye adım atar atmaz bir video gösterisi sizi karşılıyor. Türkiye’nin tarih ve arkeoloji dünyasının yıldızları konuşuyor: İlber Ortaylı, Feridun Emecen, Feridun Çıllı, Füsun Alioğlu, Kahraman Şakul. Ne yapıldığını, neden yapıldığını anlatıyorlar. Mahir Polat ve Oktay Özel, bu öksüz mirasın nasıl geleceğe taşındığını aktarıyor.
Onların emeği, taşlara can vermiş. Hisarın içinde dolaşırken kelimeler yetersiz kalıyor. Boğaz’ın ebedi güzelliği büyüleyici, evet. Hisarın içinde gezerken hissedilen duyguyu tarif etmek için kelime bulmak zor. İstanbul’u ve boğazı en güzel noktasında görmek işin en basit yanı.
Bu basitliği şehrin siluetinde yükselmeye devam eden ve her bir dairesi 3.5 milyon dolara satılan gökdelenlerde parayla da satın alırsınız.
Ama dirayetli insanlar bilir ki bazı şeyler parayla değil. Nasiple olur. Anadolu Hisarını ayağa kaldırmak AKP’nin 25 yılına nasip olmadı. Para ile satın alınan manzara betonarme ve çeliğin iğfal ettiği kamusal alanlarda İstanbul manzarasına kuma olarak gelse de hiçbiri Anadolu Hisarı’nın tırnağı olamayacak.
Anadolu Hisarı’nı bugünlere taşıyan bir ekibi cezalandırmak için yapılanlar ise bu ülkeye dert olacak.
Anadolu Hisarı’nın seğirdim yolları ve kuleleri arasında İstanbul Boğazı’nın ebedi güzelliğinden fazlasını görüyorsunuz.
Üzerinde dolaştığınız yapı Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı yapı. Ne fazlası ne eksiği var. Betonarmenin olmadığı zamanlarda bu işler nasıl yapılıyorsa tam da öyle yapılmış.
Betonarme yokken mekanı aşmak için kullanılan kubbeyi bugün betondan yapıp geçmişi taklit etmenin sakilliği ile komik duruma düşenlerin izanlarının yetmeyeceği bir seviyede Hisar.
Hani bir söz var ya.
Her şey çok güzel Olacak diye.
Anadolu Hisarı için gerçek olmuş bile.
Darısı ülkenin başına

Yorum Yazın