Son günlerde iktidara yakın medyada bir tartışma başladı. Tartışma diyoruz ama bunun, “tartışma” kavramına haksızlık olduğunu şerhini de düşelim.
İki Hürriyet yazarı ve CNNTürk programcısı Ahmet Hakan (aynı zamanda Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni) ve Hande Fırat aynı gün medya temelinde iki yazı yazdılar. Hakan’ın yazısında dile getirdiği talebi Fırat, aynı başlıkta yazdığı ikinci yazısı dile getirdi.
Ahmet Hakan 23 Aralık’ta “AK Partili milletvekilleri ekranlara çıkmalı” başlıklı yazısında; “uzun zamandan beri ekranlarda iktidarı savunma işi, iktidar yanlısı gazetecilere terk edilmiş durumda” tespitini yaptıktan sonra şu tespitleri yapıyor;
“Dört şey söyleyeceğim bu konuda:
- BİR: İktidarı savunmak, gazetecilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
- İKİ: AK Parti’nin, milletvekillerini ekranlardan uzak tutması akıl alır gibi şey değil.
- ÜÇ: Çoklu tartışma programlarında AK Parti’yi gazeteciler değil AK Parti milletvekilleri savunmalıdır.
- DÖRT: Gazetecilerin asli işlevlerine dönmesi de ancak bu şekilde mümkün olacaktır.”
Aynı gün Hande Fırat “Şimdi iğneyi batırma zamanı” başlığıyla yazı kaleme aldı. Fırat’ın aynı başlıklı iki yazısı medya üzerine özeleştiri kadar teorik tonuyla da dikkat çekici olduğunu kayda geçirmekte yarar var.
Fırat ikinci yazısında; “VEKALET YAYINLARI VE YAZILARI” ara başlığı altında;
“İster muhalefet ister iktidar kanadına yakın medya kuruluşu olsun ne yazık ki hepimiz çizgiyi aştık.
- ABD’de, Avrupa’da bir gazeteci ekrana çıkıp bir partinin sözcüsü gibi konuşamaz. Yorum yapar ama mesafesini korur. Türkiye’de ise bu sınır neredeyse tamamen silinmiş durumda. Gazeteciler siyasi aktör gibi konuşuyor. Bu, hem gazeteciliğe hem siyasete zarar veriyor.
- Televizyon kanallarında partisinin görüşünü anlatması gereken siyasetçiler tartışma programlarına genel olarak ya çıkmıyor ya da çağrılmıyor. Onların yerine vekalet yayınlarını ne yazık ki gazeteciler yapıyor. Hal böyle olunca da gazeteci siyasi parti sözcüsüne dönüyor.
- Buradan çağrım tartışma programlarına artık işin gerçek sahipleri yani siyasiler çıksın. Gazeteciler de o partinin, bu partinin gazetecisi diye etiketlenmesin. Onların işi doğruya doğru, yanlışa yanlış diyerek haber yapmaktır.”
tespitlerini yapıyor.
TELEVİZYONA ÇIKILACAK, ÇIK
Hakan ve Fırat’ın bu çağrısı görünen o ki şimdilik sadece tartışma programları için.
İkinci olarak bu yazıları kişisel tercihlerle kaleme alınmış yazılar olarak görsem de; arkasında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın İsmail Saymaz’ın “AK Partili milletvekillerine ekran izni” başlığı ile paylaştığı; “AK Parti, medya stratejisini değiştiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, talimatını vermiş. Bundan böyle AK Parti’yi televizyon ekranlarda kendi milletvekilleri ve yöneticileri savunacak. Bütçe görüşmeleri bittikten sonra ekranda iktidar yanlısı gazetecileri değil, AK Partili siyasetçileri göreceğiz.”
bilgisi ile doğrudan bağlantılı olduğu açıktır.
Hakan ve Fırat’ın yazılarının sonrasında Fırat’ın sunduğu programın konuklarından olan Milliyet yazarı Zafer Şahin, “Artık CNN Türk'e çıkmayacağını” açıkladı.
AKP eski milletvekili Şamil Tayyar ise sorunun AKP-Medya ilişkisinden büyük olduğunu açıkladığı sosyal medya mesajında şunları ifade etti; “AK Parti’yi kim savunsun? Gazeteciler mi siyasiler mi? … Sorun, AK Parti/Medya ilişkisinden daha büyük. Türkiye’nin ihtiyacı, medyanın restorasyonu değil kentsel dönüşümdür. Kurumlar, kurullar, kurallar yerli yerine ve ahenkle oturtulmadan sistemin bir köşesine fırçayla dokunmanın hiçbir yararı olmaz. Bunun için topyekün seferberlik lazım.”
MEDYA İKTİDARIN NEYİ OLUR?
Tayyar’ın ifade ettiği medyada, topyekün seferberlik kuşkusuz zorunlu ama mevcut siyasi iklimde bu gerçekçi değil.
Bunun pek çok neden sayabiliriz.
Ancak çok kabaca şunu söylemek mümkün. İktidarın bugün medyanın yüzde 95’inden fazlasını kontrol ediyor. Ve kontrol ettiği medya içinde yer alan haber ve eğlence kanallarındaki haber kuşakları, akşam tartışma programları, gündüz kuşağındaki eğlence ve akşam yayınlanan dizilerle toplumu manipüle etmede başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Bütün bu programlarda toplumsal gerçeklerden çok, tartışılması gerekenleri; tarihsel gerçekleri değil bugünden geçmişe giden alternatif bir tarihsel gerçeklik inşa edildiğini ve bunun da sistematik biçimde topluma empoze edildiğini unutmayalım.
Bu açıdan iktidar için kontrolü altındaki medya, iktidar olma halinin sürdürmesi için kullandığı en önemli ideolojik araçlardan birisidir.
Bu bağlamda Hakan ve Fırat’ın çıkışı ve bundan sonraki tartışma programlarına AKP’li siyasetçilerin katılması gerçekleşse bile bu büyük medya fotoğraf içinde küçük bir “makyaj”dan ileri gidemez.
Sonuçta oluşturulan yeni medya düzeninde, iktidar ve AKP için medya, topluma verilmek istenen mesajın iletildiği bir kanaldan başka bir şey değildir.
Dahası yeni medya sahipleri bu işleve itiraz etmedi. Medya sahipliğinin iktidar kontrolü alındığı, ekonomik olarak iktidara bağlanıldığı ölçüde ekranlarda, gazetelerde aykırı her ses, her görüş zaman içinde sistem dışına itildi.
Bununla birlikte bir bütün olarak iktidara yakın medya, sahiplik durumuna bağlı olarak da, iktidar içinde eskiden bu yana var olan; son dönemde bir kısmı ortaya çıkan ve henüz çıkmayan tüm parti/iktidar içi gerilimlerin doğal parçası oldular. Ona göre pozisyon aldılar.
Son çıkışları bundan bağımsız okumamakta yarar vardır.
Bugün iktidara yakın medyada, iktidar savunusunu mesleğine, kariyerine önceleyen 20-30 yazar, akademisyen dönüşümlü olarak aynı kanallara çıkıyor ve benzer şeyleri tekrar ediyor. Bunlar içinde yer alan gazeteciler ise zaman içinde kamusal yararı değil parti savunuculuğunu tercih ettiler.
AKP’Lİ VEKİLLLER DE ELEŞTİREL OLANLARDA ÇIKABİLMELİ
Son gelişmelerden anladığımız, artık iktidara yakın kanallardaki -yoksa sadece CNNTürk’e mi- tartışma programlarına AKP milletvekilleri de çıkacak.
Bunların seçilmiş akademisyen ve gazeteci kökenli olmaları doğal olacaktır. Ve çıktıklarında ise son tahlilde iktidar ve Erdoğan savunusu yapacaklardır. Unutmayalım ki, TV’ye de, Erdoğan’ın tensipleri ile çıkıyorlar.
Şimdi başa dönelim; eğer iktidar bloku medyada bir açılım sağlayacaksa bu; AKP vekilleri sadece iktidara yakın kanallardaki tartışma programlarına çıkmasıyla sağlanamaz.
Bu açılımın inandırıcı olabilmesinin koşullarından birisi vekillerin benzer biçimde iktidara eleştirel bakan kanallara da çıkabilmelerinden geçer.
Tabi Hakan ve Fırat da, bu çıkışlarında samimilerse öncelikleri sadece CHP başta olmak üzere muhalefete eleştirel bakanları değil, muhalefet kadara iktidara da haklı pozisyondan eleştirel bakan gazeteci ve akademisyenleri programlarına davet etmek olmalıdır.
O zaman makyajdan seferberliğe giden yolda ilk adım atılmış olur.
























Yorum Yazın