Ahlak ile din arasındaki ilişki, çoğu zaman sorgulanamaz bir özdeşlik olarak dayatılmaktadır. Bu özdeşlik kurgusu, ahlakı dinin doğal bir uzantısı, dini de ahlakın zorunlu kaynağı gibi göstermektedir. Oysa bu kurgu insani, felsefi, akli, tecrübi ve tarihsel olarak sorunludur. Din, ahlak olmadığı gibi, ahlakın da kaynağı değildir. İnsanlığın olgunlaşması ve gelişmesi için ahlakın, dinden özgürleşmesi bir zorunluluk haline gelmiştir, çünkü din, ahlaki tecrübeye ve arayışa kaynaklık etmemektedir. Din, çoğu zaman, ahlakı, ahlak olmaktan çıkaran bir işlev görmektedir. Dine bağımlı ve mahkum kılınan ahlak, özgür vicdana değil, kutsallaştırılmış otoritelere dayandırılmaktadır. Kutsallaştırılmış dini, sosyal ve siyasal otoritelere dayandırılan din, vicdanlı bir ahlaki birey yerine, şeksiz şüphesiz itaat eden makinalaşmış müridler ve müminler üretmektedir.
Ahlakın dinden özgürleşmesi, dine karşı olmak anlamına gelmemektedir. Bu özgürleşme, ahlakı, dinî iktidar ilişkilerinden, korku rejimlerinden ve dokunulmaz dogmalardan kurtarmayı hedeflemektedir. Ahlakın dinden özgürleşmesi, bireyin özgürce, aklıyla, kişiliğiyle kendi iç dünyasında vicdanına dayanarak anlamlı ve verimli bir şekilde ahlaki bir arayışı ve tecrübeyi gerçekleştirmesine imkan sağlamaktadır.
Ahlak, din dahil her şeyin ölçüsüdür. Din, ahlakın ölçüsü değildir.Ölçü ve öncelikli olan ahlaktır, din değildir. Ahlak, dinden kaynaklanmamaktadır. Ahlak, vicdandan ve akıldan kaynaklanmaktadır. Bir dinin doğmaları, kuralları ve pratikleri, dinin kendi kaynaklarıyla değil, dinin dışında varolan ahlaki ölçütlerle değerlendirilmek zorundadır. Bir dinin kaynakları, o dinin ahlaki olup olmadığının ölçüsü değildir.Ahlakın ölçüsünden geçen dini kuralların ve uygulamaların, insani ve etik bir değeri ve işlevi olabilir. İnsan, dini bir buyruğu kabul etmeden önce onun ahlaki olup olmadığını vicdani ya da rasyonel olarak ölçmeli ve sorgulamalıdır. Ahlak terazisiyle tartılmayan din, ahlaki olmaktan çıkmakta, her şeyi yargılayan ve her şeye tahakküm eden mutlak despotik bir otoriteye dönüşmektedir.
Dine bağımlı ahlak anlayışlarının ortak özelliği, ahlaki tecrübeyi ve arayışı itaate indirgemeleridir. Doğru olan, iyi olduğu için değil; emredildiği için doğrudur. Bu yaklaşımda ahlak, gerekçelendirilmez; tekrarlanır. İtaat, teslimiyet ve tekrar, ahlak değildir. İtaat, ahlakın dışında ahlak ve aklı ortadan kaldıran insani olmayan bir durumdur. İtaat, teslimiyet ve tekrar, bireyi ahlaki özne olmaktan çıkararak onu emirlere itaat eden ruhsuz, akılsız ve duygusuz bir robota indirgemektedir. Dinin ve doğmanın boyunduruğunda olan insan, aklını, vicdanını, özgürlüğünü ve kişiliğini askıya alarak sorumluluğu otoriteye devretmektedir. Dine bağımlı sözde ahlak, kötülüğün sıradanlaşmasına en elverişli zemini sunmaktadır. Ahlakı, doğmaların esaretine soktuğunuz zaman, artık her şeyin mümkün olduğu bir kötülük zemini yaratmış olursunuz. Kötülüğün sıradanlaşmasına engel olmak için ahlakın doğmatizmden özgürleşmesi gerekmektedir.
Doğmatizme bağımlı ahlak, çoğu zaman korku ve kontrol üzerinden işlemektedir. Günah söylemi, ceza tehdidi ve suçluluk duygusu, ahlaki arayışın ve tecrübenin yerine geçirilmektedir.Korkuyla iyi olunmaz. Korku, insanı ahlaki olarak olgunlaştırmaz. Korku, insanı sindirmekte, silikleştirmekte, silmekte ve bastırmaktadır. Ahlak ve aklı ortadan kaldıran korkutma ve kontrol, itaat, sürüleşme, teslimiyet ve çürümüşlük üretir.
Doğmatik otoritelerin ahlak üzerindeki hâkimiyeti, genellikle akıl karşıtlığıyla birlikte yürümektedir. Sorgulama, iman zayıflığı; eleştiri, ahlaksızlık olarak damgalanmaktadır. Aklın susturulduğu yerde ahlak kalmaz. Tarih, bu susturmanın yol açtığı ahlaki felaketlerle doludur. “Emir aldım” savunması, doğmatik itaat ahlakının en çıplak sonucudur. Ahlak, akılla varolmaktadır. Ahlaki tecrübenin başında, ortasında ve sonunda kısacası her yerinde akıl, işbaşında olmak zorundadır. Aklın, varolması da yetmemektedir. Aklın eleştirel olarak varolduğu yerde ahlak vardır. Eleştirel akıl ve düşünme varolduğu sürece, ahlak vardır.
Din, ahlakın kaynağı değil, nesnesidir. Ahlakın kaynağı olmayan din, ahlaki değerlendirmeye tabi olan bir insan pratiğidir. Din, ahlaki olduğu ölçüde değerlidir. Bu ilke kabul edilmediği sürece, din adına yapılan her şey meşrulaştırılabilir. Oysa ahlak, tam da bu meşrulaştırma mekanizmasına direnmek için vardır. Dinin insana karşı kullanılan siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel bir sömürü ve hakimiyet aracına dönüşmemesi için dinin, ahlakın ölçüsünden geçmesi ve sürekli olarak ahlak, bu konuda ne diyor şeklinde dinin ahlakı referans alması ve sürekli olarak dinin gözünün ve kulağının ahlakta olması gerekmektedir. Gözü ve kulağı sürekli olarak siyasette ve hakimiyette olan bir dinin ve doğmanın din ve ibadet olması mümkün olmadığı gibi, ahlak ve maneviyat tecrübesi olması da mümkün değildir.
Ahlakın dinden özgürleşmesi, vicdanın özgürleşmesidir. Özgür vicdan, mutlak doğru olduğu sanılan doğmatik metinlere veya dinî hiyerarşinin buyruklarına itaat etmek ve bağımlı olmak değildir. Vicdan, insanın kendisiyle ve başkalarıyla kurduğu varoluşsal ilişkinin ve ilginin iç sesidir, arayışıdır ve tecrübesidir. Bu ses ve arayış susturulduğunda ve durdurulduğunda, ahlak değil, disiplin ve zorbalık konuşmakta ve hüküm sürmektedir.
Etik özerklik, bireyin kendi ahlaki yargılarını oluşturabilme cesaretidir. Bu cesaret, dinden kopuş değil; ahlakın ciddiye alınmasıdır. Ahlaki olgunluk, hazır cevaplara sığınmakla değil; sorumluluk almaya hazır olmakla mümkündür.
Din özgürleştiğinde ahlak da güçlenir. Ahlakın dinden özgürleşmesi, dine de alan açmaktadır. Din, ahlakın yerine geçtiğinde yozlaşmaktadır. Kendini ahlaki eleştiriye açık tutan din, kendisini arındırabilir. Dinin, ahlaka tahakküm etme gibi bir görevi bulunmamaktadır. Dinin sorumluluğu, din adına söylenilen ve yapılan her şeyi, ahlakın ölçüsünden geçirmek ve ahlakın terazisinde sürekli olarak kendisini tartmaktır.
İnsan onuru, ahlaken insanın özgür olmasını gerektirmektedir.İnsan onurunun korunması için ahlak, dinden özgürleşmelidir. Ahlak, korkuyu değil cesareti; itaati değil sorumluluğu; dogmayı değil eleştirel aklı esas almalıdır.Ahlak özgürleştiğinde, insan da özgürleşmekte, olgunlaşmakta ve akıllı olmaktadır..


























Yorum Yazın