PKK lideri Abdullah Öcalan, Aralık ayı başında İstanbul’da düzenlenen ‘Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’na yolladığı bir mesaj ile; bundan 20-30 yıl önce başta Birikim Dergisi olmak üzere farklı mecralarda tartışılmış “sosyalizm” meselesini yeniden açmıştı.
Öcalan o mesajında çok kaba özetle; demokratik temelde; cumhuriyet, ulus, entegrasyon hukukuve birtoplumsal sosyalizmöneriyor.
Öcalan’ın uzun ve önemli mesajındaki şu bölümüözellikle alıntılıyorum; “Demokratik sosyalizmin devletle ilişkisi de çözüm ve barış sürecinde yeniden şekillenmektedir. Devletle ilişkimi bir demokratikleşme ilişkisi olarak tanımlıyorum. Demokratik cumhuriyet anlayışı, devletin toplum üstünde tanrısal bir güç değil, toplumla yaptığı demokratik sözleşme çerçevesinde işleyen bir yapı olmasını gerektirir. Demokratik siyaset stratejisiyle devlette değişim ve dönüşümü yaratmak, toplumu demokratik temelde yeniden inşa etmek mümkündür.”
Sadece üstteki alıntı dahi Öcalan’ın bazı konularda kafasının karışık olduğunu -ki, bu çok normaldir. Uzun yıllardır tecrit altında olan, çok okuyan, çok üreten biri için entelektüel açıdan kafa karışıklığı sağlıklı bir durumdur- gösteriyor.
Sosyalizm tartışmasına hiç girmeden Öcalan’ın mesajındaki; “Devletle ilişkimi bir demokratikleşme ilişkisi olarak tanımlıyorum” cümlesi bile sadece içinde olduğumuz süreç için değil, uzun vadede devlet-toplum ilişkisi bağlamında da izaha muhtaçtır.
26 yıldır İmralı’da bulunan Öcalan’ın devletle kurduğu ilişki “demokratikleşme ilişkisi” değil, devletin gözetim ve denetiminde örgüt üzerinde var olan etkisi açısından da devletin pragmatik kaygılarla görüşme ve ilişki kurmasıdır. Öcalan’ın başlattığı sosyalizm tartışması bugün kimi köşelerde sürüyor, sürmesinde yarar da var. Sonuçta fikir ve düşünce dünyasının bu kadar çoraklaştığı iklimde Öcalan’ın görüşleri tartışılması önemli. Ancak burada sorun; özellikle Kürt siyasi hareketine yakın medyada çıkan kimi değerlendirmelerde –doğal olarak- mesajın, düşüncenin, fikrin kaynağı Öcalan olmasından dolayı sağlıklı tartışmak mümkün olmuyor. Bunun nedeni her mahallede, kraldan çok kralcının olması. Bu bakış, Öcalan’ın düşüncelerini teorik olarak eleştirenlere yönelik üsttenci bakışla Öcalan’ı dokunulmaz, yanılmaz kılan yazı ve yorumlar görüyoruz.
SEKÜLER SİYASETİN, İLAHİ İSLAMLA SINAVI
Öcalan bundan birkaç gün önce de; Diyarbakır’da düzenlenen ‘Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu’nun kongresine bir mesaj gönderdi. Öcalan bu mesajında bu kez de; Ortadoğu'daki siyasal tıkanıklığın aşılması çözümün, İslam’ın bir anlamada “özüne” dönüşü merkeze alan bir yaklaşım olduğunu belirtti.
Öcalan’ın mesajındaki önemli bölümleri aşağıya alıyorum;
"İslam, özünde özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin dinidir. Kapitalist modernitenin iktidar ve talan aracı haline getirdiği resmi devlet İslam’ı ya da cemaatçi yapılar, bu özü yitirmiştir. Demokratik İslam ise, Medine Vesikası’nın ruhuna dönmektir. O sözleşme farklı inançların, halkların ve kültürlerin öz iradesiyle, baskısız bir arada yaşama sözleşmesidir.
... İslamdaki şûra anlayışı ise kolektif akıl ve demokratik karar alma anlamına gelmektedir.
İslam’ı ne devletin, ne de herhangi bir grubun siyasi aracı yapmadan, toplumun tabandan örgütlenen özgür yaşamına hizmet ettirelim. Demokratik İslam, kadın özgürlüğünü, ekolojik dengeyi ve halkların kardeşliğini merkeze alan bir uygarlık alternatifidir. Orta Doğu’nun kanayan yaralarına ancak bu demokratik yorum şifa olabilir. Bu çerçevede tartışmalarınızın başlattığımız demokratik toplum sürecine hizmet edeceğini umuyorum."
İtiraf edelim ki, -her liderde olduğu gibi- hayli pragmatik bir yaklaşım. Seküler bir uğraş olan siyaseti, ilahi olan dini sentezleme çabası; o dine inanan insanları siyaseten kazanmanın en önemli aracı sonuçta.
Ancak Öcalan’ın İslam’a atfettiği “nosyonlar” kuşkusuz ilahi olan bir din için söylenebilir. Ancak burada sorun, ilahi olan din/ler/in her coğrafyada bir biçimde seküler olan siyasetin kullandığı bir araç olmaktan kurtulamamasında. Bunda toplumların kültürü kadar toplumun bir kesiminin dini, devletin, yönetim bir parçası, meşruiyet alanı olmasını isteyenlerin rolü vardır. Türkiye de bundan bağımsız değil.
Unutmayalım ki tüm dinler gibi, İslam’da ataerkil özü itibariyle yukarıdan aşağıya bir hiyerarşi vaz eder ve “kadın özgürlüğünü” merkeze almaz.
MESAFE ALMA ZORUNLULUĞU
Şimdi Öcalan’ın iki mesajı üzerine genel bir iki tespit yapayım. Öcalan’ın iki mesajının ortak noktası; tanımı bir parça muğlak olan “demokratik” kavramı.
Sonuçta Öcalan devlet gibi, toplum gibi İslam’ı da “demokratik” kelimesinin ortak paydasına alıyor. İlk ikisi için geçerli olan önerme ne yazık iş dine geldiğinde geçerliliği tartışılır. Sonuç olarak bir inanç olarak İslam’ı, siyasal bir kavram olan “demokratik” olma ile yanyana getirmek teorik olarak mümkün değildir. Sonuçta ikisinin düzlemi birbirinden farklıdır.
Şunu söyleyerek bitireyim; Öcalan’ın içinde olduğumuz süreç bağlamında kamuoyu ile paylaştığı metinler; devletin paylaşılmasına izin verdiği metinlerdir. Ve kaçınılmaz olarak entelektüel bir çabadan çok siyasi yönü ağır basan metinlerdir. Metinlere bu gözle bakmak her zaman yararlı olacaktır.
Daha önemlisi bu metinleri, fikirlerin daha sağlıklı tartışılmasının önünü açacak olan Kürt siyasi hareketine yakın akademisyen ve yazarlar olacaktır. Onların bu metinleri, yazana mesafe alarak okumaları fikirlerin zenginleşmesine katkı sunabilir.


























Yorum Yazın