Anlatmak istediğim, siyaset iletişiminin ders olarak verilebileceği pek çok projenin bizzat kurgusunu yapmıştır Necati Bey. Bu iletişim sevdasından olsa gerek, sosyal medya hesaplarında sürekli mektup adresini iletmekte: Kandıra Cezaevi. Biliyorum ki iletişimci insana dokunmadan yapamaz. Koklamalı, hissetmeli insanı..
Bu yazı birini övme ya da onu öne çıkartma yazısı değil. Necati Özkan’ın suçsuzluğunu, boş yere tutuklu olduğunu anlatan bir yazı da değil. O, başka bir yazının konusu. Çalıştığım kadın hakları üzerinde gerçekleştirmek istediğim projelerle ilgili her danışma talebime - onca meşguliyetine rağmen- hemen cevap verme nezaketini göstermesi de değil bu yazının konusu. Bu yazının konusu Necati Özkan’dan bir tane daha olmaması. Çünkü siyaset iletişimciliği zor meslektir, siyasetin önceliğini ve geleceğini iyi okuyabilmeyi gerektirir ; tam da bu yüzden her iletişimci- siyaset iletişimciliği yapamaz. Yapmış gibi görünür, ama önümüzdeki pek çok örnekte olduğu gibi yapamazlar.
Bizim tanışıklığımız eski, bir şekilde hiç bir ortak projede buluşmasakta yollarımızın bizi karşılaştığı çok yer oldu. Bazen danışmak için kapısını çaldım, bazen bir konferansta karşılaştık ama karşılamalar hep güzeldi; her karşılaşma , hem eski bir siyasetçi hem de bir siyaset iletişimcisi olarak ona duyduğum saygıyı artırdı; bir meslektaş olarak bu memleketi seven, buradan kopmayan, bağlarına sıkı sıkı tutunan, eşi sevgili Pelin Özkan ve değerli evlatlarıyla beraber bu ülkeyi yurt dışında temsil eden bir insan gördüm ve bu hep çok iyi hissettirdi, umut verdi. Bu umutlar tükenmiş değil, aksine her zamankinden daha güçlü duruyor buralarda. Biliyorum ki Necati Özkan çıkacak, mesleğini en iyi şekilde yapmaya devam edecek, bizi yurt dışında tanıtacak ve siyaset güzelleşecek.
Necati Bey’in ( çıktıktan sonra izin verirse Necati abi diyeceğim) alamet-i farikası seçimler olarak bilinir. Seçim galibiyetleri. Ancak onun hikayesi sadece Ekrem İmamoğlu ile seçim kazanması üzerine kurulu değil; bu sadece çok küçük bir kısmı. Onu farklı yapan, “samimi siyaseti” veya başka bir deyişle “ vicdan siyasetini” Türkiye siyasetine kazandırmış olması bana göre. Önemlidir; çünkü Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı 2019 yerel seçimleri ince ince işlenmiş, üzerinde yıllarca düşünülmüş, pek çok araştırma yapılmış ve planlaması özenle uygulanmış bir seçim çalışmasıdır. Bugün artık üniversitede ders vermiyorum, ama versem tıpkı Obama’nın seçimleri gibi ders konusu (case study) olabilecek bir kampanyanın kurgulayanıdır. Bu ilk ve tektir Türkiye’de, çünkü üzerinde çalıştığı siyasetçi ile seçmeni bir noktada buluşturabilmiştir.
Politik doğruculuk, özellikle muhalefetin yeni giydiği bir elbise, şüphesiz halkta büyük karşılığı var. Bekir Ağırdır’ın deyimiyle “entelektüel yoksullaşma büyürken bilgiye dayanmayan siyaset çözüm için değil, siyasal pozisyon almak için kullanılıyor.” Kimlikler, sloganlar havada uçuşuyor ama doğru siyaset stratejisi üretilemiyor. Politik doğruculuk burada devreye giriyor. Günümüzde siyasetçi açısından politik doğruculuk mümkün olduğunca fazla insanı kapsama ve topluma dışlayıcı , ötekileştirici dili kullanmama üzerine kurgulanır. Necati Özkan, bu “ayrımcı dili” siyaset arenasından uzaklaştırma konusunda usta bir isimdir. Oturup bu konuda sohbet imkanım olmadı (eminim çıkınca olacak,) ancak tüm bu karmaşa içinde “politik doğrucu” olmak da, bana göre Necati Özkan’ın Türk siyasetine kazandırdığı bir olgudur.
Siyaset iletişimcisinin bir diğer önemli özelliği herkesten farklı bir algılama yeteneğinin olmasıdır. Nasıl her insan siyasetçi olamazsa her iletişimci de siyaset çalışamaz, zira siyasetin özü insandır ve siyasetin iletişimini yapmak toplumun her kesimini doğru gözlemlemekle ilintilidir. Seçmen vicdanı burada devreye girer, siyasetçi bu vicdanı görmekle, içselleştirmekle mükelleftir. Necati Özkan’ın esasen başardığı budur; kamu vicdanını siyasi söylemlerle bütünleştirmek.
Ezcümle, benim gözümde toplumu çok iyi okuyan bir iki insandan biridir Türkiye’de Necati bey. Siyasetin sadece “söylemler” değil, eylemlerle yapılması gerektiğini, siyasetçinin verdiği mesajla hedef kitlesinin ve yapacağı eylemin örtüşmesini kurgulayan, bunu yerinde, dozunda uygulayan nadir iletişimcilerden birisidir.
Benim içinse eşit derecede önemli olan, erkekler dünyasında çok da sık görmediğimiz müthiş bir kadın hakları savunucusu olmasıdır. Bir kadın hakları savunucusu iletişim ajansına çok kolay anlatamaz hikayesini. Sizi belli bir şablona, belli, bilindik kalıplara sokmak isterler. Necati Bey’in ise kadın hakları savunuculuğu özeldir. Yıllarca- belki halen- Kadın Adayları Destekleme Derneği’nin o çok hoş, akıllarda kalan, kadınları bıyıklı yapan veya mevcut siyasetçileri kadın gibi gösteren o müthiş yaratcı billboard ilanlarının arkasında Necati Özkan imzası vardır. Üstelik bunu bir sosyal sorumluluk projesi olarak yaparak..
Son görüşmemizde yapmayı planladığım Uluslararası Kadın Konferansı üzerine sohbet ettik. Müthiş bir ilgiyle dinledi, not aldı ve yapabilmem için önerilerini verdi. Sıkı sıkı not aldım, çünkü hiç belli olmaz, belki yakın gelecekte onun katkısıyla bu önemli konferansı da gerçekleştirebiliriz. Necati Özkan’ın sihirli elleri değerek...
Anlatmak istediğim, siyaset iletişiminin ders olarak verilebileceği pek çok projenin bizzat kurgusunu yapmıştır Necati Bey. Bu iletişim sevdasından olsa gerek, sosyal medya hesaplarında sürekli mektup adresini iletmekte: Kandıra Cezaevi. Biliyorum ki iletişimci insana dokunmadan yapamaz. Koklamalı, hissetmeli insanı..
Benimse anlatacağım daha çok şey var Necati Özkan ile ilgili. Ama bir tane Necati Özkan var...
Yani Necati Özkan’dan bir tane var...
Bilelim.

Yorum Yazın