Genel Başkan olduğu dönemde gerek kendisiyle gerek partisiyle ilgili neredeyse tüm yargı kararlarını hukuki değil siyasi bulan Kılıçdaroğlu’nun, adalete olan toplumsal güvenin bu kadar azaldığı bir siyasi iklimde; kurultayla ve 19 Mart süreci konusunda işleyen hukuki sürece ve mahkeme kararlarına bu kadar güvenmesi de elbette ironiktir. Geldiğimiz noktada Kılıçdaroğlu'nun tercihi kendisinin tarihine nasıl geçmek istediğiyle ilgilidir.
CHP’de 30 Haziran’da ortaya çıkması muhtemel mutlak butlan ya da kayyum riskinin yarattığı tartışma devam ediyor.
Son üç günde ortaya çıkan kulis bilgileri, tarafların açıklamalarıyla doğrulandı. Doğrulanan bilgilere göre, 30 Haziran’da 38. Olağan Kurultay için mutlak butlan kararı verilirse önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, kamuoyunda ve parti içinden ve en yakın çevresinden gelen tüm tepki ve telkinlere rağmen partinin başına gelmeye kararlı. Bu kararını da, mutlak butlan kararı alınır ve kendisi hukuken ortaya çıkan görevlendirmeyi kabul etmezse partiyi bir kayyuma teslim etmek anlamına geleceğini, ‘bu riski partim adına alamam’ diyerek savunuyor.
Sadece Kılıçdaroğlu ile görüşen siyasilerin açıklamalarından değil bizatihi Kılıçdaroğlu’nun TGRT’den Fatih Atik ve Sözcü’den Başak Kaya’ya yaptığı açıklamalardan çok şey çıkarıyoruz. İşte bazıları;
- Kılıçdaroğlu’na göre eğer mahkeme 30 Haziran’da mutlak butlan kararı verirse, bu karar, meşru. Yani Kılıçdaroğlu mahkemeye güveniyor olmalı ki, kararı siyasi değil hukuki buluyor.
- CHP’nin 19 Mart’tan sonra sürdürdüğü muhalefet tarzını yani meydanlarda yapılan mitingleri, halkla iç içe olmayı doğru bulmuyor. Bunun yeniden genel merkezde mahkeme sürecini beklenmesini doğru buluyor. Bu da 19 Mart ve sonrasında yaşananların Kılıçdaroğlu tarafından tamamen hukuki bulunduğu anlamına geliyor ki, üstteki varsayımla düşünüldüğünde Kılıçdaroğlu’nun hukuka olan güveninin toplumun aksine arttığını söyleyebiliriz.
- Göreve geldikten sonra partiyi kurultaya var olan delege yapısıyla kısa sürede değil, yeni bir kurultay süreci başlatacak ve yeni delegelerle kurultay yapılacak. Bu da en az 1 ya da 1.5yıl başkanlık yapmak demek. Böyle bir olasılıkta partiye kayyum atanması pekala daha iyi bir seçenek olabilir.
- Özgür Özel’i bir anlamda İmamoğlu vesayetinde olduğunu ima ederek liderliğini sorguluyor.
- Ve parti içinde bir ayrışma olduğu tespiti yapıyor.
Bu tespitleri çoğaltmak pekala mümkün.
Pek bu çıkarımların hangisinden haklılık payı var?
Açıkçası Kılıçdaroğlu’nun bu tespitlerinde haklılık payı olan tek konu son madde olabilir yani parti içinde ayrışma olduğu. Ancak ben bunun da 19 Mart sürecinden sonra kendiliğinden yok olduğunu ve parti yönetiminin her kademesinde bir kenetlenme olduğunu düşünüyorum.
Bugün eğer bu ayrışmanın var olduğu söyleniyorsa bu; partinin yönetim anlayışıyla ve yönetenleri ile kişisel derdi olan “küçük iktidar peşinde koşanların” sorunudur, CHP’nin değil.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun olası kayyum kararı ya da 19 Mart sonrası işleyen yargı süreci ile ilgili yaklaşımlarını, hukuka güveninin anlamak mümkün değildir.
Ki bunu söyleyen, bundan 8 yıl önce Enis Berberoğlu hakkında verilen karara karşı, Ankara’dan İstanbul’a Adalet Yürüyüşü yürüyen Kılıçdaroğlu’dur. Genel Başkan olduğu dönemde gerek kendisiyle gerek partisiyle ilgili neredeyse tüm yargı kararlarını hukuki değil siyasi bulan Kılıçdaroğlu’nun, adalete olan toplumsal güvenin bu kadar azaldığı bir siyasi iklimde; kurultayla ve 19 Mart süreci konusunda işleyen hukuki sürece ve mahkeme kararlarına bu kadar güvenmesi de elbette ironiktir.
Bu konuda ikinci nokta da Özel yönetimin toplumla olma, erken seçim isteme siyaseten doğru bulmuyor. Sanırım önerisi genel merkezde süreci izlemek ve İmamoğlu ve yakın ekibinin siyaseten tasfiye edilmesini izlemek.
Böylesine bir pozisyon, iktidar blokunun “yerli ve milli muhalefet” adı altında “iç cephe”yi konsolide etmesinin yolu olsa gerek.
Ancak Özel ve yönetimin 6 Kasım 2023’den sonra atmadığı hiçbir adım bugün, Kılıçdaroğlu’nu haklı çıkarmaz. Çünkü bugün karşı karşıya olduğumuz ayrım, CHP’nin iktidar blokunun kurduğu oyunda tartışmaların “nesne”si mi, yoksa iktidar yürüyen siyasi “özne” halinin sürüp sürmemesi arasındadır.
***
Belki de geldiğimiz noktada siyaseten daha fazla gerçekçi olmak durumundayız.
O gerçeklerden birisi, Kılıçdaroğlu ve ona yakın isimlerin, 4-5 Kasım 2023 kurultayında şaibe olduğuna en başından bu yana inanıyor oluşudur.
Yine Kılıçdaroğlu, kendisine yakın kimi parti yöneticileri ve belediye başkanlarının ihanetine uğradığını düşünüyor oluşudur.
Gerçek ne olursa olsun 6 Kasım 2023’ten sonra Özgür Özel ve yeni yönetimin elinde büyük bir fırsat vardı. O fırsat Kılıçdaroğlu’ndan başlayarak parti içi birliği sağlamak adına neredeyse hiçbir somut adım atılmadı.
Ne Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte uğradığını düşündüğü bu kişisel hayal kırıklıklarını gidermek, ne kurultayla ilgili ortaya çıkan şaibe söylentileri karşısında gerekli açıklamaları yapmak ne de Kılıçdaroğlu’na yakın milletvekili, belediye başkanı ve delegelerle kucaklayıcı bir ilişki kurulmadı.
En azından partinin 13 yıl başkanlığını yapmış Kılıçdaroğlu’na kerhen yapılan ziyaretler dışında onure edici adımlar görmedik Özel ve yönetiminden.
Ancak Özel ve yönetimin 6 Kasım 2023’den sonra atmadığı hiçbir adım bugün, Kılıçdaroğlu’nu haklı çıkarmaz. Çünkü bugün karşı karşıya olduğumuz ayrım, CHP’nin iktidar blokunun kurduğu oyunda tartışmaların “nesne”si mi, yoksa iktidar yürüyen siyasi “özne” halinin sürüp sürmemesi arasındadır. Tabi bir de Kılıçdaroğlu'nun tarihine nasıl geçmek istediğiyle ilgilidir.
***
Bugün CHP bir siyasi krizin eşiğinde. Önceki haftalarda artık iyice yakınlaşmış krizin çözülmesinin yolunun Özel-İmamoğlu-Kılıçdaroğlu arasında sürdürülecek samimi, kapsayıcı bir diyalog süreci olduğunu ifade yazmıştım.
Bu süreçte Kılıçdaroğlu, Silivri’de İmamoğlu’nu ziyaret etti. Sonrasında Özel, İmamoğlu’nu ziyaret etti. Ama bu trafikte eksik kalan bir ziyaret var. O da Özel’in Kılıçdaroğlu’nu doğrudan ziyaret etmesidir.
Sonuçta gelinen noktada Özel dahil olmak üzere hiçbir CHP elitinin kişisel duygusu, tatmini CHP’nin kurumsal bütünlüğünden önemli değildir. Bu aşamada CHP’nin kurumsal bütünlüğü, Türkiye’nin geleceği için de önemlidir. Ve burada mesele Kılıçdaroğlu'nun, Özel'in ya da İmamoğlu'nun sahiplenilmesi ya da karşı olunması değil; ülkenin içinde sürüklendiği karanlıktan çıkmak için ortak aklı devreye sokulmasıdır.
Artık şunu herkesin görmesi gerekiyor; iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, çıkmamıştır, çıkmayacaktır.
Son olarak aldığım duyumlara (neyse ki etkin pişmanlık ifadesi değil) mahkeme 30 Haziran’da karar vermeyecek ve dava ileri tarihe (muhtemelen eylül) ertelenecek.
Görünen o ki, iktidar bloku ekranlarında CHP’yi üç ay daha tartışmak istiyor. Ve bunu önlemek için Özel’in hala bir şansı var demektir.

Yorum Yazın