MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Baba Yokluğunun Açtığı Yara Nasıl İyileşir?

Ana SayfaPsi̇koloji̇Baba Yokluğunun Açtığı Yara Nasıl İyileşir?
Baba Yokluğunun Açtığı Yara Nasıl İyileşir?

Baba yok olduğunda, bir başka deyişle fiziksel veya duygusal olarak mesafeli, uzak, erişilemez olduğunda çocuk mesafeyi, uzaklığı ve erişilemezliği sevgi ile özdeşleştirir ve güven olarak içselleştirir.

24 Mayıs, 2025, Cumartesi 06:08
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Hakan Yılmaz
Hakan Yılmaz

Bir erkek çocuk, babanın boşluğunu doldurmak için ergenlik döneminde olgun görünen yaşıtlarını baba figürüne dönüştürür. Babanın fiziksel, finansal, duygusal eksikliğini, ihmalini, yokluğunu hisseden bir erkek çocuğun tepkisi, ergenlik döneminde bazı olgunca arkadaşlarını, genellikle kendisinden bir-iki yaş büyük olanları veya kendisiyle aynı yaşta olup da daha olgun, daha rasyonel, daha iyi kararlar verdiğine inandığı bir veya birkaç arkadaşını babası yerine koymak olabilir.

Babanın Yokluğu İnsanda Nasıl Yaralar Açar?

Fiziksel veya duygusal olarak mevcut olmayan bir babanın çocuğu, küçükken bunun kendisinde nasıl bir yara açtığını fark etmez. Sadece durumu gözlemler, ortama uyum sağlar, babanın yokluğunun yarattığı zorluklarla başa çıkmaya çalışır. Jung’a göre çocuk, kişiliğini şekillendiren erken izlenimlerin bilincine varmaz; bunlar çocuğun bilinçdışına yerleşir ve “gölge”sinin oluşmasına katkıda bulunur. Babanın fiziksel veya duygusal yokluğu, çocuğun içsel arketip haritasında baba figürünün eksik veya bozulmuş bir temsili olarak şekillenir (Jung 1959, 84).

Baba yok olduğunda, bir başka deyişle fiziksel veya duygusal olarak mesafeli, uzak, erişilemez olduğunda çocuk mesafeyi, uzaklığı ve erişilemezliği sevgi ile özdeşleştirir ve güven olarak içselleştirir. Baba imgesindeki eksiklik, bireyin daha sonra hem sevgi hem de güven ilişkilerine yüklediği anlamı belirler. Uzaklık, sevginin doğal mesafesi gibi kodlanır. Erişilemezlik, sevgi bağının olmazsa olmaz tarafı gibi anlaşılır. Mesafe, güvenin vazgeçilmez şartı olarak görülür. Bu ters kodlamalar, Jung’un kolektif bilinçdışı kuramında yer alan arketipsel baba figürünün çarpıtılmış biçimleri olarak görülebilir (Jung 1959, 107–109).

Bu tür ters kodlamalarla büyüyen kişi, bir insanla sevgiye ve güvene dayalı bir bağ kurmanın doğal bir hak değil ancak çabalayarak elde edilebilen, mücadele ederek kazanılabilen, ama her an elinden alınabilecek bir ödül olduğuna inanır. Bu ödülü kaybetmemek için, kendisine güvenli bir ortam sağlayan sevgi bağlarının koparılmaması uğruna kendi ihtiyaçlarını her zaman gizlemesi, kendisini asla öne sürmemesi gerektiğini öğrenir. Bu savunma davranışı, Jung’un persona kavramı ile yakından ilişkilidir. Kişi, çevresine kabul görebileceği bir maske ile kendisini gösterir; asıl ihtiyaçlarını, korkularını ve arzularını bastırır. Bu maske zamanla gerçek benlik ile karıştırılır. Jung şöyle der: “Persona, toplumun bireyden beklediği role uyum sağlamak için geliştirdiği bir sistemdir. Ama bu sistem benliğin hakikatine karşı da büyük bir engel oluşturur” (Jung 1933, 190).

Kişi kendisini öne sürdüğünde, kendi ihtiyaçlarının karşılanmasını istediğinde kendisini sevenlerin kızacaklarını, kaçacaklarını, kendisini yalnız bırakacaklarını düşünür. Sevgiyi ancak kendisini bastırarak, azaltarak, yok ederek sürdürebileceğine inanır. Bu, Jung’un gölge arketipiyle ilişkilidir. Bastırılan ihtiyaçlar ve arzular, gölgeye yerleşir. Ve gölge, bilinçdışında büyüdükçe kişinin ilişkilerinde kendi kendisini sabote etmesine yol açar. Jung, gölgeyle yüzleşilmediği sürece bireyin ruhsal bütünlüğe ulaşamayacağını söyler (Jung 1959, 266).

Burada kısaca Jung’a göre “gölge” nedir, onu tanımlayalım. Jung’a göre “gölge” (shadow), bireyin bilinçli benliğinin kabul etmediği, bastırdığı, dışladığı yönlerinin toplamıdır. Gölge, kişinin kendisine “yakıştıramadığı” ya da toplumsal normlara uymadığı için bilinçdışına ittiği duygu, düşünce, dürtü ve eğilimleri içerir. Jung’un ifadesiyle “Gölge, kişiliğin bilinç tarafından tanınmak istemeyen karanlık tarafıdır.” (Jung, Aion: Researches into the Phenomenology of the Self, 1951, s.266). Gölge, sadece olumsuz özellikleri değil, aynı zamanda bireyin bastırdığı yaratıcılık, cesaret veya tutkular gibi pozitif potansiyelleri de içerebilir. Gölgeyle yüzleşmek, Jung’un “bireyleşme” adını verdiği ruhsal olgunlaşma sürecinin temel adımlarındandır. Kendi gölgesiyle yüzleşemeyen kişi, genellikle bu bastırılmış yönleri dış dünyada “öteki”ne yansıtarak onlarla çatışma içine girer. Gölge, kim olduğumuzun değil kim olmak istemediğimizin psikolojik arşividir — ama bütünleşmek için onunla yüzleşmek gerekir.

Bu düşünce yapısı ve davranış kalıbı yaşla birlikte kendiliğinden ortadan kalkmaz. Hep gerçek sevgiyi aramak ama bulamamak, terk edilmeye karşı her an tetikte olmak ve sürekli olarak duygusal bir sürgünde yaşamak kişinin duygu dünyasının temel şablonu haline gelir. Jung’un “yeniden yaşama zorunluluğu” dediği şey tam da budur: birey, farkında olmadan çocukluk yarasını tekrar eden ilişkiler kurar. Böylece baba figürünün eksikliği yeni kişilerde tekrar tekrar canlandırılır. Sevgi, bir tür ulaşılmaz nesneye dönüşür (Jung 1961, 221).

Kız çocukları ise yok olan babalarının yerine bir sevgiliyi koyma eğilimine girerler. Bu sevgili ille de kendilerinden yaşça çok büyük biri de değildir çoğu kez. Ama kızın üzerine otorite yansıtabilen, genelde narsist, bazen de psikopat eğilimli biridir.

Baba Eksikliğinin Gölgesinde: Arketipler, Aktarım ve Bireyleşme Çıkmazı

Bir erkek çocuk, babanın boşluğunu doldurmak için ergenlik döneminde olgun görünen yaşıtlarını baba figürüne dönüştürür. Babanın fiziksel, finansal, duygusal eksikliğini, ihmalini, yokluğunu hisseden bir erkek çocuğun tepkisi, ergenlik döneminde bazı olgunca arkadaşlarını, genellikle kendisinden bir-iki yaş büyük olanları veya kendisiyle aynı yaşta olup da daha olgun, daha rasyonel, daha iyi kararlar verdiğine inandığı bir veya birkaç arkadaşını babası yerine koymak olabilir. Jung’un “aktarım” (transference) dediği şey bu tür ilişkilerde sıkça görülür: kişi içsel boşluklarını dışsal figürlere yansıtır ve onlardan telafi bekler: “Bilinçdışı, arketipsel bir ihtiyacı –bu durumda baba Logos’unu– dışarıdaki bir figüre yansıtır” (Jung, The Structure and Dynamics of the Psyche, 1960, s. 158). Onlara hürmet eder, onların dediklerine göre hayatının önemli kararlarını alır; mesela hangi okulda okuyacağını, hangi işe gireceğini, kiminle sevgili olacağını onların dediğine göre ayarlar. Çünkü küçüklüğünde itaat etmek, sözünü dinlemek, saygı duymak istediği bir baba otoritesi yerine şimdi arkadaşlarını koymuştur. Arkadaşlarının çocuğu olmuştur. Tabii ki arkadaşları onun gerçek babası değildir. Olamazlar da. Dolayısıyla onun baba yerine koyduğu arkadaşları onun saygısını, itaatini istismar edebilirler, onu yanlış yönlendirebilirler, durdurabilirler, hayattaki başarısını engelleyebilirler.

Örneğin, 15 yaşındaki Ali, alkol bağımlısı babasının duygusal erişilemezliği nedeniyle, okuldaki futbol takımının kaptanı Emre’yi idealleştirir. Emre’nin üniversite ve ilişki tavsiyelerini mutlak gerçekler olarak benimser. Ne var ki bu yansıtma, Ali’nin “arkadaşının çocuğu” konumuna düşmesine yol açar. Jung’un belirttiği gibi: “Aktarım, terapötik bir fırsat olduğu kadar tehlikeli bir bağımlılık da yaratabilir” (Jung, Psychology of the Transference, 1946, s. 23). Eğer Emre’de narsist eğilimler varsa, bu, Ali’nin özgün benliğini (self) bastırmasına neden olur.

Kız çocukları ise yok olan babalarının yerine bir sevgiliyi koyma eğilimine girerler. Bu sevgili ille de kendilerinden yaşça çok büyük biri de değildir çoğu kez. Ama kızın üzerine otorite yansıtabilen, genelde narsist, bazen de psikopat eğilimli biridir. Hatta kıza şiddet bile uygulayabilir, ona kötü davranabilir, kızın hayatını kısıtlayabilir, bir gidip bir gelebilir. Ama kız, sevgilisinin davranışlarını eksik olan baba otoritesinin tamamlanması olarak görüp sineye çekebilir. Çünkü sevgiyi, eksik olan otorite ile özdeşleştirmiştir. Kız çocuklarında baba yokluğu, anima/animus dinamiklerini harekete geçirir. Örneğin, 16 yaşındaki Zeynep, babasını kaybettikten sonra dominant bir erkek olan Can’a bağlanır. Can’ın şiddet eğilimlerine rağmen, Zeynep bu ilişkiyi “Baba eksikliğimi tamamlıyor” diye romantize eder. Anima (kadının içsel erkek imgesi), baba eksikliğinden dolayı çarpıtılarak “sevgi=acı” denklemine dönüşür. Jung’a göre “Anima, bir arketip olarak, eksik ebeveynin yerini dolduramaz. Yalnızca kişinin kendi içsel diyaloğunu tetikleyebilir” (Jung, Archetypes and the Collective Unconscious, 1968, s. 42).

Kız çocuklarının bir diğer stratejisi ise “gölge benlikler” yaratmaktır. Birçok kız çocuğu, eksik babayı tamamlamak için kendilerinden daha başarılı, daha güzel, daha çekici olduklarına inandıkları “babalı” kızların peşine takılır, onların gölgesinde yaşarlar. Bu tür bir özdeşleşme de, tıpkı erkek sevgiliyi babanın yerine koymak gibi, bir süre sonra ters teper; ya istismara ya da trajik bir kopuşa yol açar. Her halükarda, bir başkasının gölgesinde büyünmeyeceğini idrak edene kadar kız çocuğu hep ikinci planda kalmaya, hayatını ilerletmemeye de razı olmuş demektir. Jung’un bireyleşme sürecine aykırı olan bu tür özdeşleşmeler, kişinin kendi benliğini bulmasını erteleyen geçici taklitlerdir.

Örneğin, baba eksikliği yaşayan Ece, popüler sınıf arkadaşı Defne’yi taklit ederek onun persona’sını (toplumsal maskesini) içselleştirir. Ancak Defne, Ece’yi sürekli küçümseyerek onu bir “yardımcı karakter” rolüne hapseder. Jung’un “Başkasının maskesini takmak, ruhun intiharıdır” (The Development of Personality, 1934, s. 174) uyarısı bu durumu özetler. Ece, kendi “gölge”sini (bastırılmış benlik) reddettiği için Defne’nin gölgesinde kalır.

Bu dinamikler kaçınılmaz olarak çöküşe yol açar. Çünkü, birincisi, arketipler statik değildir. Baba arketipi, dinamik bir süreç gerektirir. Bir arkadaş veya sevgili, bu arketipin donmuş bir kopyasıdır. Jung’un deyişiyle: “Arketipler yaşayan organizmalardır; taklit edilemez, ancak deneyimlenebilirler” (The Archetypes and the Collective Unconscious, 1968, s. 158). İkincisi, “kendi”sini keşfetmek yerine başkalarının gölgesinde yaşamak, “psikolojik ölüm”e yol açar. Jung’un “Bireyleşme, tanrılara karşı işlenen en kutsal suçtur” (The Red Book, 2009, s. 231) sözü, otorite figürlerine başkaldırının zorunluluğunu ima eder.

İnsan, babayı dışarıda aramak yerine kendi içindeki baba figürünü inşa ettikçe, sevgiye dair yanlış inançlarını doğru inançlara doğru dönüştürebilir. Sevgiyi artık bir ödül değil, varoluşsal bir hak olarak görmeye ve talep etmeye başlar.

Baba yokluğunun çaresi nedir?

Jung’a göre baba yokluğunun açtığı yaranın çaresi, aktarımın çözülmesi yoluyla insanın “kendi”sine doğru bir yolculuğa çıkmasıdır. Yani aktarımın farkına varması ve bireyleşme sürecini başlatmasıdır. Ali’nin Emre’yle ilişkisini “O benim babam değil, sadece bir ergen” diyerek yeniden çerçevelemesi veya Zeynep’in “Bu ilişki eksikliğimi tamamlamıyor; bana zarar veriyor” demesi gerekir. Jung’un dediği gibi: “Kendi mitini yaşamayan, başkasınınkine hizmet eder” (Man and His Symbols, 1964, s. 85).

Baba yokluğunun çaresi, hayat boyunca kayıp babayı aramak, babayı oynaması gereken rolleri oynamaya zorlamak veya en tehlikelisi bir başkasını (mesela arkadaşlarını veya sevgililerini) babanın yerine koymak değildir. Jung’a göre bireysel dönüşüm ancak içe dönüşle mümkündür. Eksik olanı kendi dışında, dış dünyada bulmaya çalışmak, kendi içindeki gölgeyle karşılaşmaktan kaçmak demektir. Oysa iyileşme, bireyin kendi içindeki eksik figürleri tamamlamasıyla, kendi gölgesinin farkına varmasıyla başlar (Jung 1961, 172).

Bu yaranın merhemi, babanın kurmadığı veya kuramadığı iç yapıyı insanın kendisinin kurmasıdır. Bu derdin çaresi, insanın kendi kendisine babalık yapmasıdır. Jung’un bireyleşme süreci dediği şeyin özü de budur: parçalanmış benliği, eksik parçaları bir araya getirerek yeniden bir bütüne kavuşturmak. Jung şöyle yazar: “Kurtuluş dışarıdan gelmez; insan kendi içsel doğasını kabul edebildiği ölçüde tamlaşır, olgunlaşır, bütünleşir.” (Jung 1961, 173).

Bu yapıldığında sevgi artık uzaklıkla ve yoklukla bir tutulmaz ve kabul görmek artık kendi ihtiyaçlarından ve taleplerinden taviz vermek anlamına gelmez. İnsan, babayı dışarıda aramak yerine kendi içindeki baba figürünü inşa ettikçe, sevgiye dair yanlış inançlarını doğru inançlara doğru dönüştürebilir. Sevgiyi artık bir ödül değil, varoluşsal bir hak olarak görmeye ve talep etmeye başlar. Jung’un da dediği gibi: “Gerçek dönüşüm, bastırılmış olanın açığa çıkarılmasıyla mümkün olur. İnsan kendi içindeki karanlığı tanımadan, bilinç genişlemez” (Jung 1959, 265).

Kaynakça

  • Jung, Carl Gustav. Modern Man in Search of a Soul. Translated by W. S. Dell and Cary F. Baynes, Harcourt Brace, 1933.
  • Jung, Carl Gustav. The Development of Personality. Çeviren R. F. C. Hull, Princeton UP, 1954.
  • Jung, Carl Gustav. The Archetypes and the Collective Unconscious. Collected Works Vol. 9 Part 1, translated by R. F. C. Hull, Princeton University Press, 1959.
  • Jung, Carl Gustav. The Structure and Dynamics of the Psyche. Çeviren R. F. C. Hull, Princeton UP, 1960.
  • Jung, Carl Gustav. Memories, Dreams, Reflections. Edited by Aniela Jaffé, translated by Richard and Clara Winston, Vintage, 1961.
  • Jung, Carl Gustav. Aion: Researches into the Phenomenology of the Self. Translated by R.F.C. Hull, Princeton University Press, 1951. (Collected Works of C.G. Jung, Vol. 9, Part II).
  • Jung, Carl Gustav. Man and His Symbols. Doubleday, 1964.
  • Jung, Carl Gustav. The Archetypes and the Collective Unconscious. Çeviren R. F. C. Hull, Princeton UP, 1968.
  • Jung, Carl Gustav. The Red Book: Liber Novus. Çeviren Sonu Shamdasani, W. W. Norton & Company, 2009.

Bu yazı, yazarın izni ile www.yilmazhakan.medium.com/'dan alınmıştır.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Türkçe YayınPsikolojiSevgiBabaJung

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Hakan Yılmaz
Hakan Yılmaz

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Ayhan Kaya
Ayhan Kaya Ressentiment, Mağduriyet ve Rövanşizm
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel Ortadoğu’daki gelişmeler ve İstanbul 
Murat Aksoy
Murat Aksoy Öncelik anayasa mı, demokratikleşme mi?
Resul Emrah Şahan
Resul Emrah Şahan Bizler otoriterliğin panzehriyiz
Tunay Şendal
Tunay Şendal Modern Türkiye’de Toplumsal Kimlik Sorunu
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan KGF ile Halının Altına Süpürülen Sorunlar: Yeni Yine Yeniden
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş Kıraç’ın Gehry’ye yaptırdığı proje nasıl buharlaştı?
Mehmet Alkanalka
Mehmet Alkanalka 2. Trump Dönemi’nde küresel uluslararası ilişkiler: Ab uno disce omnes*
Bilgehan Uçak
Bilgehan Uçak Romantik Yol’un üç köyü: Braunsbach, Schwäbisch Hall ve Dinkelsbühl
Herkül Millas
Herkül Millas Altı Ok Solu Çağdaşlaşma ve Batılılaşmaya nasıl baktı?
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen Teknoloji geldiğinde dış politika değişir!
M. Cem Özmen
M. Cem Özmen Ezberlerimizi sorgulamadan gerçeğe ulaşmamız mümkün mü?
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy Fatih Sultan Mehmet’in hikayesi (7)
Hakan Yılmaz
Hakan Yılmaz Baba Yokluğunun Açtığı Yara Nasıl İyileşir?
Eda Aygan
Eda Aygan Yazın en büyük problemi: Ödem 
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Sürecin öncelikli sorunu ve kimi zorlukları 
Tuğba Muslu
Tuğba Muslu Alışmaya alışmak
Bilal Sambur
Bilal Sambur Duyguların sosyal ve siyasal doğası 
Ali Kılıç
Ali Kılıç Kırgızistan’ın jeopolitik yol ayrımı
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
tanpınar haber altı
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı