Mehmet Uçum, sol gelenekten gelen ve halen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili görevini sürdüren bir isim.
Ve bir süredir önce X platformunda paylaştığı yazıları son dönemde kendi kişisel hesabı dışında Anadolu Ajansı’nın web sitesinde yayınlanıyor.
“Terörsüz Türkiye” sürecinde kaleme aldığı yazıları, sürecin devlet içinde çizilen yol haritasının kamuoyu ile paylaşılması işlevi görüyor.
Son yazısında Uçum, yine “terörsüz Türkiye” hedefinden çıkarak “sol”u, solun ne olması gerektiğini yazmış.
Ama yazıya başlarken kafasında solun ne olması gerektiğini bilen, bunu vaaz eden ve sol iddiasında olanları da; “antiemperyalizm”, “yurtseverlik”, “darbe karşıtlığı”, “mülteciler”, “kadın hakları”, “gençliğe sahip çıkılması”, “sosyal politika” gibi başlıklar üzerinden yaptığı “sol” değerlendirmesi üzerinden “solcu” bulduğu lider (Erdoğan) ve partiye (AKP) davet eden bir çağrıdan başka bir şey değil.
Peki soralım; demokrasi, özgürlükler, adalet, katılım, şeffaflık gibi solun değerler üzerinden ele aldığımızda adres yine Erdoğan ve AKP mi?
Bu açıdan en sonda ifade edeceğimi en başta ifade edeyim ki, savunduğu temel değerler ve o değerlerin içinde yeşerdiği demokrat zihniyetten üreyecek evrensel “sol”u, ısrarlı bir vurgu ile sadece “yurtseverlik” ortak paydası üzerinden bir ülke sınırlarına hapsetmek sol ya da solculuk değildir.
SİYASET VE DEMOKRASİNİN ALANI DARALTAN “SOL”CU OLUR MU?
Uçum’un pozisyonu çok açık. Ondan demokrat bir zihniyetten sol tanımı beklemek de iyimser bir beklenti.
Sonuçta, Türkiye’de yaşıyoruz.
Solun temel değerleri olan; özgürlük, eşitlik, toplumsal katılım, demokrasi, temel hak ve özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi alanlarda Türkiye’nin yerini de hepimiz hem yaşıyor, hem de biliyoruz.
Ve sanki bütün alanlarda hiçbir sorun yokmuş gibi, danışman sıfatıyla sol tarifi yapmak ve bunun içinde adres olarak Erdoğan ve AKP’yi adres göstermek açıkçası sadece siyaseti değil, solu da aşırı romantize etmekten başka bir şey değil.
Eğer Uçum’ın bu yazısını danışman sıfatı ile değil sol gelenekten gelen biri olarak yazmış olsaydı; yazısında ifade ettiği “sol”, “sağ”, siyaset, yurtseverlik, CHP’nin solcu olup olmaması gibi pek çok konu başlığını tartışabilirdik.
Öyle bile olsa tartışacağımız hiçbir başlık bizi Uçum’ın tarif ettiği ‘sol’a, hele hele siyasi temsilci olarak de Erdoğan ve AKP’ye götürmez.
SAĞ/SOL DEĞİL SATATÜKO/DEĞİŞİM
Her şeyden önce şu tepsiyle başlayalım; uzun olmayan çok partili siyasi hayatımızda siyasi meşruiyetini devletten alan partilerin isimleri farklı olsa da, bunların siyasal olarak ortak ekseni “statüko”dur. Çünkü, “siyasetsizliğin siyasetini” yapan partiler, esas olarak devleti/statükoyu temsil eden partiler olmuşlardır.
Bu açıdan Türkiye’de partilerin pozisyonlarının “sol”/”sağ” ekseninde değerlendirmek açıklayıcı değildir. Türkiye’de siyasi partilerin pozisyonlarını açıklayıcı eksen esas olarak “statüko”/“değişim”dir
Ve Türkiye’de istisnai dönemler dışında siyaset, devletin çizdiği dar sınırlar içinde, yani statüko üzerinden yapılmıştır.
Bu tarihsellik içinde AKP’nin ilk yıllarında kısmen değişmeye başlasa da, siyaset kurumsallaşmamış ve kalıcı olmamıştır. AKP’nin devletten uzaklaşıp topluma yaklaşması, Türkiye’de siyasetin, evrensel anlamda “sol/sağ” eksenine taşınmasının önünü açmıştır. Ancak bu kısa ömürlü olmuştur.
2010-11 ile başlayan süreç içerisinde; AKP’nin siyasal meşruiyetini, toplum yerine devletten aramaya başlaması, siyasetin yeniden devletin çizdiği alana taşınması sürecidir.
Nihayet 2015 Nisan’ından itibaren MHP’yle kurulan ilişki AKP’yi, devletçi parti yapmıştır. Bu açıdan AKP bugün statükonun temsilcisi olarak muhafazakâr/sağ bir partidir.
Özetle AKP bugün, siyaseten statükocu ve geleneksel anlamda sağcı bir partidir.
Bugün Cumhur İttifakı, sonuçta, sandık meşruiyetine sahip olsa bile; toplumsal farklıkları yok saydığı, çoğunlukçu olduğu, yargı ve yasamayı yürütmeye bağladığı, özel alanlarımızı her alanda sınırladığı ölçüde otoriterdir ve bunun dozu her gün artmaktadır.
Bu koşularda, bu ideolojik yapının merkezine yakın bir yerde duran Uçum’un “sol”u tartışmaya açması, tartışmanın kendis açısından değil ama açan kişi açısından Türkiye’ye özgüdür.
Evet Türkiye’de sol, sosyal demokrasi, CHP, siyaset vs. her şeyi tartışalım ama bu tartışma, Uçum’un yazısını referans alınarak yapılamaz.
2007’DEN 2025’E
Dün Uçum’un yazısını okuduğumda bana 2008’de yayınlanan bir söyleşi kitabımın son bölümünü hatırlattı. Burada tarihi bir kere daha hatırlatayım. Kitap 2008’de yayınlandı, kitabın içindeki söyleşiler ise 2006-2007 yılında yapıldı.
Kitabın adı “Sosyal Demokrat Parti Krizi ve Sol Arayışlar”. Bu kitap için Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman ve rahmetli Tarhan Erdem ile sol üzerine daha teorik çerçevede; onun dışında o dönem siyasi parti arayışında olan ya da arayışların öznesi olan Prof. Dr. Bülent Şenatalar, Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu, Ayhan Bilgen, Doç. Dr. Ufuk Uras, Murat Çakır (Almanya’daki Sol Parti’yi konuştuk) ve rahmetli Prof. Dr. Fuat Keyman ile uzun solu, soldaki arayışları ve yaklaşımları konuşmuştum. Bu kitap için bir giriş ve bir sonuç yazısı kaleme almıştım.
Sonu yazısının başlığı; “Siyaseti sola çekmek ya da değişen Türkiye’yi okumak” idi. Bunu yazıyı dün akşam sitede yayınladım. Okumayanlar için (uzun bir yazı) paylaşayım; bu sonuç yazısının alt başlıkları şunlardı; “Değişen siyaset sahnesi”, “Yeni siyasi arayışlar başarabilir mi?”, “Yeni siyaset yelpazesi”, “Kadro yenilenmesi”, “Sağda AKP, solda yeni parti”, “Somut bir soru: Sol nasıl ayağa kalkar?”, “CHP sol parti değildir”, “Demokrat olmadan sol olmaz”, “Sol laiklikle imtihanı vardır”, “Sol “sınıf”ını yeniden tanımlamalıdır”, “Alternatif arayışların başarısı kurucu kadrolardaki kültürel kimliklerin çoğullaşması ile mümkündür” ve son alt başlığı ise; “Uzun vadede sol AKP’de çıkabilir” idi.
Bu başlıkların Uçum’ın yazısının ara başlıkları ile benzerliklerini hatırlatmak isterim.
Gördüğünü gibi son alt başlık yani; “Uzun vadede sol AKP’de çıkabilir” benim için o yıllarda bir temenni idi. Bu AKP’nin sol parti olması değil, içinde bir sol hareketin çıkma olasılığını temenni eden bir bakış idi.
Uçum’un yazısı bana kitabı ve bu bölümü hatırlattı. Uçum’un sol değerlere referansla lider olarak Erdoğan’ı, parti olarak AKP’yi referans gösterdiği tarih 13 Aralık 2025.
2015 ortasından itibaren siyasetin devlet merkezinde yeniden inşa edildiği, toplumun siyasetten dışlandığı, tüm siyasi tasarrufların bir merkezde alındığı adım adım siyaset ve demokrasinin alanının daraldığı bir Türkiye’de Uçum Erdoğan ve AKP’yi sola en yakın parti olarak tanımlıyor.
Ben, benzer düşünceleri AKP’nin ilk döneminde düşünmüş ve yazmıştı. Tahmin edeceğiniz üzere kitabı okuyanlardan ya da bu görüşlerimi paylaştıklarımdan hayli tepki aldığımı hatırlıyorum.
Açıkçası bugün baktığımda, o dönem yazdıklarımın yanlışlandığını değil doğrulandığını gördüm.
Sonuçta o dönem sayısı çok fazla olmayan demokrat, özgürlükçü solcu için önemli olan kişiler, partiler değil, fikirler ve değerlerdi. Demokrasi idi, özgülük idi, AB üyeliği idi, siyaset üstündeki her türlü vesayetin sona ermesi idi. Sonuçta kişileri, partileri değil fikirleri, değerleri savunduk. Bu halen de böyle.
UÇUM BİZİ YERLİ VE MİLLİ SOLA DAVET EDİYOR
Sonuç olarak şunu ifade edeyim; Uçum bizi “terörsüz Türkiye” üzerinden biçimde “yerli ve milli” bir solu tartışmaya ve onu inşa etmeye davet ediyor. Umutmayalım ki iktidarın, yerli ve milli muhalefet hedefi hala geçerli. Başlatılmak istenen de ona zemin yaratacak ideolojik bir tartışma olabilir. Bunu da sadece “yurtseverlik” üzerinden yapıyor. Bir ülkeyi sevmek, o ülkeyi koşulda savunmak demokrasinin, siyasetin, özgürlüklerin alanının sınırlanmasına razı olmayı gerektirmez.
Hep ifade ediyoruz “terörsüz Türkiye”nin mütemmim cüzü demokratikleşme, siyasi alanın genişlemesi, özgürlük ve adalettir.
Sol’da evrensel olarak bu değerleri savunur.
Not: Bu yazıyı yazmak kolay olmadı benim için. Çünkü eşit koşullarda bir tartışma imkanına sahip değiliz...




























Yorum Yazın