MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Taner Akçam’a ve Post Kemalizm’e cevap

Ana SayfaSi̇yasetTaner Akçam’a ve Post Kemalizm’e cevap
Taner Akçam’a ve Post Kemalizm’e cevap

Sahici bir demokratik tahayyül, ancak Cumhuriyet’in modernleşmeci vizyonunu sahiplenerek ve onu çoğulcu demokrasiyle taçlandırarak ederek inşa edilebilir. Bu, hem tarihsel sorumluluğun, hem de siyasal bilincin sınavıdır.

14 Temmuz, 2025, Pazartesi 06:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Emir Berke Yaşar
Emir Berke Yaşar

Türkiye’yi bugünkü karanlığa sürükleyen şey, Cumhuriyet’in modernleşmeci vizyonu değil; o vizyonu demokratikleşme adı altında tasfiye edenlerin tarihsel körlüğüdür. Gerçek demokratikleşme, Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarını sahiplenerek ve onu çoğulcu bir demokrasiyle taçlandırarak mümkün olacaktır.

''Otoriterleşme bülteni'' haline gelmiş haberleri izledikten sonra güne, Türkiye'nin son 15 yılını hiç yaşanmamış olarak gören, yanılarak tozlu sandıklara gömülmüş Post-Kemalist ezberden süzülen bir yazı okuyarak başladım.

Taner Akçam'ın, -Türkiye'nin Otoriterleşmesine karşı dik durduğu için kapatılmasından korktuğumuz Medyascope'daki- yazısını kastediyorum.

Ben ilkokula giderken Blackberry telefonlar vardı.

Almak için herkes sıraya girerdi, insanlar birbirine hava atardı; elinde Blackberry'si olan ilgi konusu olurdu.

Şu an ebeveynleri ortaokula yeni geçmiş çocuklarına Blackberry alırlarsa büyük ihtimalle kallavi bir sitem yerler.

Çünkü Blackberryler tarih oldu. Artık yeni moda, İphone modelleri. Blackberry 15 yıl öncenin modasıydı.

Taner Akçam'ın yazısı da Blackberry'den İphonelara iletilmiş bir mesaj gibi:

1990’lı yıllardan itibaren post-Kemalist entelektüel çevreler, Kemalizmi Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin önündeki asli yapı-söküm gerektiren bir hegemonik engel olarak teşhis etmiş ve bu ideolojik formasyonun tasfiyesiyle birlikte ülkenin liberal-demokratik normlara eklemleneceği varsayımını ileri sürdüler. 

Ancak sonuç pek de öyle olmadı. Ortada Kemalizm yok; ancak iktidarı seçimlerde Selahattin Demirtaş ve Ekrem İmamoğlu'nun cezaevinde olduğu, gazetecilerin hapis korkusu ile yaşadığı, ana muhalefet partisinin oyları yükseldikçe kıskaca alınmaya çalışıldığı, yöneticilerin tutuklanması ile seçmenin seçme-seçilme hakkı elinden alındığı korkunç bir otoriterlik var.

Kemalizmin tasfiyesinin otoriter yapıyı çözmek bir yana, aksine daha derinleşmiş bir otoriter siyasal rejimi mümkün kıldığını ortaya koymaktadır.

İşte Post Kemalist perspektif artık, geçerliliğini yitirmiş, artık saçma sapan konumunu almış demode bir tez olarak karşımızda duruyor.

Buyrun size, Kemalizm sonrası Demokratikleşmiş Türkiye (!)

Türkiye'de Post Kemalist dönemin yaşattıkları sonrası, Cumhuriyete kökten düşman bir tavırdan Demokrasi çıkmayacağı çok daha berraklaştı.

Hala 1990'larda kalmış bir tezi seslendirmek, bugün Blakcberry kullanmak ile eşdeğer.

1990’lardan Gezi’ye kadar uzanan süreçte, bazı Liberal ve Sol entelektüeller; Cumhuriyetin erken dönemindeki hatalar ve eksiklerden dolayı karşı devrimcilere alan açtı ancak karşı devrimci hareketler; cumhuriyetin eksikliklerini demokratik bir eleştiri pratiği olarak değil, onu yıkıma uğratacak ideolojik bir manipülasyon aracı olarak kullanmayı tercih ettiler.

Cumhuriyetin ilerici vizyonunu yıkmak için; Cumhuriyetin hatalarına sığınarak demokrat maskesi taktılar

Bu yaklaşım, Cumhuriyetin demokrasi eksikliğini eleştiren bir düşünceden değil, “demokratik” söylemi araçsallaştıran restoratif bir karşı devrim stratejisinden beslenmektedir. Burada amaç, demokratikleşme değil; cumhuriyetin seküler, eşitlikçi ve özgürlükçü potansiyelini ortadan kaldırmaktır.

Buradaki hedef, gerçek anlamda bir demokratikleşme değil; cumhuriyetin seküler temellerini aşındırmak, eşit yurttaşlık ilkesini işlevsizleştirmek ve kamusal alanı rasyonel temellerden koparıp dogmatik ve hiyerarşik bir yapıya eklemlemektir.

Demokrasi, tarihsiz ve zeminsiz bir arzu nesnesi değil; modernitenin evrensel normlarını ve hukuki-siyasal ilkelerini içselleştirmiş bir yurttaşlık kültürünün ürünüdür. Türkiye’de bu kültürel ve kurumsal evrenin kapısını aralayan tarihsel kırılma, Cumhuriyet’tir. Dolayısıyla, bu rejimin tarihsel rasyonalitesine düşmanlık ederek değil, onu eleştirel bir restorasyonla demokratik normlarla bütünleştirerek ilerlenebilir.

Sahici bir demokratik tahayyül, ancak Cumhuriyet’in modernleşmeci vizyonunu sahiplenerek ve onu çoğulcu demokrasiyle taçlandırarak ederek inşa edilebilir. Bu, hem tarihsel sorumluluğun, hem de siyasal bilincin sınavıdır.

Bugün Saraçhane Meydanı’nda biber gazına maruz bırakılan, seçme ve seçilme hakkı sistematik biçimde ihlâl edilen, rejim tarafından yaşam tarzları hedef alınan yurttaşların hâlâ “yönetici elit” kategorisine dâhil edilebileceğini iddia etmek, tarihsel bağlamını yitirmiş, içsel tutarlılığını kaybetmiş ve güncel olgular karşısında epistemolojik olarak iflas etmiş bir tahayyülün ürünüdür.

Ancak tabii ki de; Cumhuriyet Halk Partisi, otoriter eğilimlerin kurumsallaştığı ve siyasal  rejim tarafından sistematik biçimde tasfiye edilmek istendiği bir konjonktürde dahi, 1990’lı yıllarda Refah Partisi ve sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi geleneğine cömertçe atfettikleri demokratikleşme kredilerinin asgari bir kısmını bile CHP’ye yöneltmeyerek Türkiye’nin Otoriterlik cehennemine odun taşıyan Taner Akçam gibi tipolojilerin asıl amacının demokratik normlara bağlılıkdeğil, başka bir ideolojik hesaplaşma olduğu açıktır.

Post-Kemalist entelektüel çevreler, Türkiye’nin modern siyasal tarihini anlamlandırmak üzere “merkez-çevre” şeklinde adlandırdıkları bir paradigma geliştirmişlerdi. Bu tez, esasen ABD bağlamındaki “WASP” (White Anglo-Saxon Protestant) elitine yapılan atıfla analoji kurarak, Türkiye’deki laik-Türk yönetici sınıfın siyasî iktidarı tekelleştirdiği, toplumsal çoğulluğu bastırdığı ve demokratikleşmenin önünde temel bir engel teşkil ettiği varsayımına dayanmaktaydı.

Ne var ki, bugün Saraçhane Meydanı’nda biber gazına maruz bırakılan, seçme ve seçilme hakkı sistematik biçimde ihlâl edilen, rejim tarafından yaşam tarzları hedef alınan yurttaşların hâlâ “yönetici elit” kategorisine dâhil edilebileceğini iddia etmek, tarihsel bağlamını yitirmiş, içsel tutarlılığını kaybetmiş ve güncel olgular karşısında epistemolojik olarak iflas etmiş bir tahayyülün ürünüdür.

Bu paradigmaya göre, Türkiye’de laik siyasal partilere ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerine yöneltilen her türlü tasfiye girişimi, başlı başına demokratikleşmeye katkı sunmakta ve Cumhuriyet ile ne kadar radikal biçimde hesaplaşılırsa Türkiye’nin o denli demokratikleşeceği öngörülmekteydi.

Türkiye’de demokratikleşmeyi Cumhuriyet’in tarihsel rasyonalitesine ve modern yurttaşlık kültürüne düşmanlık üzerinden inşa etmeye çalışan post-Kemalist tahayyülün iflası, 20 yıldır yaşanılan deneyimler ile artık inkâr edilemez bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.

Hala bu Post-Kemalist tezi, tekrar  seslendiren, bu zihniyet, Türkiye’nin yarınresmî olarak bir saltanat rejimine geçmesi halinde dahi “Kemalizm’in tasfiyesi” söylemine sığınarak her tür otoriterliği meşrulaştırabilecek, konjonktüre göre konumlanan, ideolojik tutarlılıktan ve demokratik ilkelere sadakatten yoksun eyyamcı bir  zihniyettir.

Artık burada asıl mesele, yalnızca post-Kemalizmin iflasını ilan etmek değil, onun yarattığı tahribatın üzerine nasıl bir demokratik tahayyül kurulabileceğini tartışmaktır.

Hakiki bir Demokratlık, Kemalizmin yanlışlarını bugünü aklamak için kullanmayan; patolojikleşmeyen berrak bir zihniyet ile bugünkü Otoriterliğe de ses çıkarmaktan geçiyor.

Bağlamdan bir nebze koparak, şu hususu berrak biçimde ifade etmek isterim: Kemalizmi eleştiren kalemlere, o eleştiriler entelektüel bir sahicilik ve tutarlılıkla yapıldığı sürece saygı duymak gerekir. Ancak, “senin otoriterin kötü, benim otoriterim iyi” zihniyeti, demokratik bir bilinç değil; ilkel bir kabile sadakati, etik açıdan sakat bir özdeşleşme biçimidir.

Bazı post-Kemalist çevreler için artık zaman, kendilerine ne kadar çağdaş, ne kadar ilerici olduklarını zannederken, aslında ne kadar ilkel ve tarihsel körlük içinde olduklarını idrak etme zamanıdır.

Maalesef 1990’larda, 28 Şubat’a karşı çıkarak demokratik bir cesaret sergileyen birçok yazar, bugün aynı kararlılıkla ses çıkarmayarak, Türkiye’nin otoriterleşme cehennemine odun taşıyan edilgen figürlere dönüşmüştür.

Burada mesele, geçmişteki Cumhuriyet eleştirilerinden dolayı bir hesaplaşma değil. Tam tersine: O eleştiriler önemliydi ve meşru bir sorgulama zemini sunuyordu. Ancak bugün, o eleştirilerinin üzerine inşa ettikleri meşruiyeti kullanarak, bugünkü otoriterliği görmezden gelmelerine rağmen kendilerini hâlâ “demokrat” olarak adlandırmaları asıl sorundur.

Demokratlık, yalnızca kendi tarihsel kırgınlıklarına göre seçici biçimde muhalefet etmek değil; her koşulda, hangi kaynaktan beslenirse beslensin, otoriterliği ilkesel olarak reddetmektir.

Bugün Türkiye’de yaşananlar karşısında suskun kalanlar, geçmişteki meşru eleştirilerini de değersizleştirmektedirler.

-''Barış için Beyaz Türkler ezilmeliydi'' diyen Taner Akçam'ın ise beğenmediği Ümit Özdağ'dan 50 kat daha beter bir nefret söylemi içine düştüğünü, dünyanın herhangi bir yerinde bu söylemi kullanan bir ayrımcının tüm akademik ve entelektüel ortamdan dışlanacağını da ayrı bir parantez içinde belirtmek istiyorum-

Hakiki demokratik bilinç, Cumhuriyet’in tarihsel yanlışlarını ve otoriter mirasını eleştirirken; bugünkü otoriterliğe de aynı kararlılıkla karşı çıkmayı gerektirir. Aksihâlde, dünün haklı eleştirileri bugünün utanç verici suskunluğuna bahane kılınır ve demokratlık yalnızca bir retorik oyunu, tarihsel bir aldatmaca olarak kalır.

Peki sahici Demokrasiyi nasıl bulacağız:

Ne Cumhuriyet’in erken dönemini romantize eden bir nostaljiye saplanarak, ne de onun tarihsel hatalarını bahane ederek karşıdevrimci otoriterliğe payanda olarak Demokrat olamayız. Aksine, Cumhuriyet’in modernleşmeci ve eşitlikçi temellerini sahiplenirken, onu çoğulcu bir demokrasi ile tahkim etmeyi hedefleyerek. Cumhuriyet’in eleştirel bir restorasyonu, onu yıkmadan; tarihsel süreklilik içinde, özgürlükçü ve çoğulcu bir toplumsal sözleşmeye dönüştürmekle mümkündür.

Cumhuriyet’in seküler, yurttaşlık temelli ve eşitlikçi potansiyeli, hâlâ Türkiye’nin demokratikleşme umudunun en gerçekçi zeminidir. Bu zemine düşman bir zihniyetten Demokrasi değil, Laiklik, eşit yurttaşlık ve eşitlik gibi Demokrat değerlerin yıkılması çıkar.

Özetle: Türkiye’yi bugünkü karanlığa sürükleyen şey, Cumhuriyet’in modernleşmeci vizyonu değil; o vizyonu demokratikleşme adı altında tasfiye edenlerin tarihsel körlüğüdür. Gerçek demokratikleşme, Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarını sahiplenerek ve onu çoğulcu bir demokrasiyle taçlandırarak mümkün olacaktır.

  • CHP'nin olmadığı bir Türkiye, doğal kaynakları olmayan bir Rusya'dır CHP'nin olmadığı bir Türkiye, doğal kaynakları olmayan bir Rusya'dır
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Taner AkçamPost KemalizmCumhuriyet

Yorum Yazın

Emir Berke Yaşar
    Emir Berke Yaşar

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Sıfır ilke, sonsuz eyyamcılık… 
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık Tarlakuşu Olmak
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Küçük dozlarla gelen felaket: Siyasi zehir
    Emir Berke Yaşar
    Emir Berke Yaşar Taner Akçam’a ve Post Kemalizm’e cevap
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Kalpler Trump, Trump diye atıyor
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Erdoğan’ın Yeni Osmanlısı
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Terörsüz Türkiye
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Erdoğan hangi Kürtlerle masaya oturacak?
    İbrahim Özden Kaboğlu
    İbrahim Özden Kaboğlu Suçsuz sayılma hakkı (Savaşta bile korunan sert çekirdek)
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Emirden niyete: Yazılımda soyutlama yolculuğu
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Siyasal İslam ve Post-Kemalizm’in hedefi: 1923
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç İki kapının arasında kalan ülke 
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Yunan resmi (2)
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Yeliz’in top atışları: Soğuk Savaş’tan kalma ucuz taktikler
    Reha Çamuroğlu
    Reha Çamuroğlu İktidar medyası 
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Kabilecilikle barış olur mu?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Çelik Gülersoy’un sıra dışı kamusal alan deneyimi 
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy Venüs'e bakmak Zühre'yi görmek
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı