Bugünün Türkiye’sinde bu konuyla ilgili en anlamlı cümle “Soyadlarımız farklı ama adımız Türkiye!” sloganı olabilirdi. Yani farklıyız, farklılıklarımızı yaşayarak birlikte Türkiye olmaya hazırız!”. Bence mesele bundan ibarettir!
Geçen Kurban bayramında İstanbul’un bütün billboardlarına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafif ufka bakan fotoğrafı ve de altında imzasıyla “Adımız Kardeşlik. Soyadımız Türkiye” yazıldı. Bence anlamsız bir cümleydi ama böyle denmesinin bir sebebi vardı kuşkusuz. Bu cümle “Çözüm süreci” ile ilgiliydi bence. Yani demek isteniyordu ki “Türk-Kürt farklı olsak da biz kardeşiz ve birlikte Türkiye’yiz”.
Ama doğrusu bu cümle ancak şu koşulda bu anlama gelirdi. Hepimizin adı “kardeş” ya da “kardeşlik”olsaydı, soyadımızın Türkiye olması sıkıntı çıkarmazdı. Ama öyle mi? Adlarımız, yani kimliklerimiz aynı mı? Değil! Değil çünkü bir gencin adı Hişyar olduğu için memur olamıyorsa, ya da Rojen olduğu için banka kredi vermiyorsa, ya da Heja olduğu için listeye giremiyorsa biz nasıl “adımız kardeşlik” diyebiliriz ki? Adımızın farklılığını söyleyemiyorsak bizlerin soyadları nasıl Türkiye olabilir ki?
Bence bu cümle yerine “Soyadlarımız farklı ama adımız Türkiye!” denseydi günümüz dünyasına çok daha uygun bir mesaj verilmiş olurdu. Çünkü ortadaki durum “kardeşlik” söylemiyle geçiştirilebilecek bir durum değil. Açıkçası bu “kardeşlik” vurgusu, devletin bugüne dek sürdürdüğü “asimilasyon” çabasının ifadesinden başka bir şey değil. En azından çoğu Kürt bu “kardeşlik” lafını böyle anlıyor.
Dolayısıyla bir bayramda bütün billboardlarda bu cümleyle karşılaştığımızda, ben, doğrusu Erdoğan’ın “Kürt meselesi” denilen meseleyi hala anlayamadığını ya da anlamak istemediğini düşündüm. “Soyadımız aynı ya! Adımızın farklı oluşu kardeşliğimizle ilgili bir sorun değil!” Yani farklı etnik kökenlere, ya da farklı kimliklere sahip olabiliriz ama ne gam! Hepimiz Türkiye’yiz!”. Öyle mi gerçekten farklı etnik (ya da inanç) kökeni farklı olan insanlar ayrımcılığa uğramasaydı bu cümle o zaman doğru olabilirdi ama öyle olmadığı da apaçık ortada.
Gerçekten de “Yeni Milliyetçiliğin” ortaya çıktığı bu dönemde ulus-devletlerin işi zor. Çünkü “yeni milliyetçilik” siyaseti, kaçınılmaz olarak toplumu bölen ve çatışmacı bir iklime iten bir özelliğe sahip. Bu sonuç istenmeyen bir sonuç olsa da küreselleşmenin yarattığı bir sonuç. Yani ulus-devlet içinde insanlar “Hadi yeniden milliyetçi olalım!” dedikleri için milliyetçi olmuyorlar. Küreselleşmenin yarattığı “belirsizlik çağı” insanları kendi öz kimliklerine doğru itiyor da ondan. İnsanlar ancak kendi kimliklerine yakın insanlar bulunca kendilerini güvende hissediyorlar da ondan…
Homojen uluslar göçlerle, homojen olmayanlar zaten yapıları gereği farklı kimliklerden oluşurlarken, küreselleşme onların daha bir görünür hale gelmelerine neden oldu. “Ulus-devlet”in klasik yönetim sistemi “temsili demokrasi” bu farklı kimliklerin taleplerini çözemez hale geldiği için de her ulus-devlet içinde farklı kimlikler birbirleriyle yeni bir ilişkisellik içine girdiler. Zamanımızda “yeni milliyetçiliğin” de ortaya çıkmasının nedeni olarak da çeşitli siyasi konularda kutuplaştılar. Kutuplaşmaların en birinci sonucu da var olan ulus-devlet içinde “hakim” ya da “güçlü” olan kimliklerle “azınlık” olan ya da “güçsüz” olan kimliklerin siyasetin biçimini büyük ölçüde biçimleyen bir konuma gelmiş olmalarıdır. Bu anlattığım hikaye öyle ya da böyle günümüz ulus-devletlerinin hemen hepsinde yaşanan ya da yakınlarda yaşanacak olan bir hikayedir. Yani bütün ulus-devletler bir gün farklı kimliklerden oluştuklarını ve her bir kimliğin farklı talepleri olduğunu anlayacaklar ve hepsi de ulus-devlet olgusunun dışında yeni bir demokrasi arayışına gireceklerdir. Öcalan’ı küçümseyenler bilmeliler ki, Öcalan, “eksik bir demokrasi” ile “otoriter bir başkanlık” sistemi dışında önemli bir tartışması olmayan Türkiye siyasetine yeni bir demokrasi açılımı önermekte. Daha insancıl, daha çevreci ve daha özgürlükçü.
Bütün bu nedenlerle bugünün Türkiye’sinde bu konuyla ilgili en anlamlı cümle “Soyadlarımız farklı ama adımız Türkiye!” sloganı olabilirdi. Yani farklıyız, farklılıklarımızı yaşayarak birlikte Türkiye olmaya hazırız!”.
Bence mesele bundan ibarettir!

Yorum Yazın